Nedir ?

Basir Nedir, Ne Demek, Esmaül Hüsna’dan Basîr İsminin Anlamı

Basîr, Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

“Görmek, bilmek ve sezmek” anlamın­daki basar kökünden türetilmiş bir sı­fattır. Kur’ân-ı Kerîm’de elli bir âyette geçmekte olup bunların kırk birinde Al­lah’ın sıfatlarından biri olarak kullanıl­mıştır. İbnü’l-Cevzî Kur’an’da basîr sı­fatının dört ayrı anlama geldiğini belir­terek bunları “sezen”, “gözüyle gören”, “kesin delil (hüccet) sayesinde gerçeği idrak eden” ve “ibret gözüyle bakan” şeklinde sıralar. Basîr kavramı esmâ-i hüsnâdan biri olarak “görmeye konu olan şeyleri bütün özellikleriyle idrak edip gören” şeklinde tarif edilebilir. Bu idrakin oluş­ması için insanlarda bulunması gereken fizik, fizyolojik ve psikolojik şartlar Allah Teâlâ hakkında söz konusu değildir. “O, karanlıklar içinde renkleri, bir suya ka­rışan diğer bir suyu görür. Ne karışmış-lık, ne karanlık, ne aşırı aydınlık ve ne de madde engeli O’nun görme idrakini perdeleyebilir”.

İlim sıfatını teyit edici bir nitelik taşı­yan basîr, Allah hakkında kullanıldığı on âyette yine ilimle ilgili olan semi’ (işiten). beş âyette de habîr (haberdar olan) ismiy­le beraber yer almıştır. Kelime kuruluşu bakımından sıfat olan basîr bu âyetlerin bazısında mef’ui almadan, mutlak mâ­nada “görme sıfatına konu teşkil eden her şeyi gören” şeklinde geniş kapsamlı bir kavram olarak geçmektedir. Çoğun­da ise “kullarını gören, kulların günah­larından haberdar olan, yaptıklarınızı gören” şeklinde mefuller alarak halik ile mahlûk arasındaki münasebeti ku­lun ilgi ve dikkatini çekecek bir şekilde vurgulamıştır. Bir âyet-i kerîmede de, “O ne mükemmel görendir!”(Kehf 18/26) mânasında taaccüp fiili olarak Allah’ı nitelemiştir. Bunlardan başka Kur’an’da Cenâb-ı Hak “bakmak” ve “görmek” mâ­nalarına gelen nazar ve rü’yet kelimele­rinin çeşitli türevleriyle de vasıflandırıl­mıştır.

Hadislerde basîr ismi Allah’a nisbet edildiği gibi nazar ve rü’yet köklerinden türemiş çeşitli kelimeler de O’nun sıfatı olarak zikredilmiştir.

Basîr kelâm literatüründe sübûtî sı­fatların manevî grubu içinde sayılır ve bütün kelâmcılar tarafından benimsenir. Âlimler semî’ ve basîr sıfatlarının hay kavramı ile yakından ilgili bulunduğunu, hatta onun zaruri bir sonucu olduğunu kabul ederler. Çünkü hayat sahibi olan bir varlığın cansız nesnelerden farklı olarak işitme ve görme özelliklerine de sahip olması gerekir. İşitme ve görme yetkinlik ifade eden kavramlar olduğu­na göre Allah’ın bu yetkinliklerden yok­sun olduğunu düşünmek mümkün de­ğildir.

Erken dönemlerden itibaren basîr ile mübsır kelimeleri arasında bir mâna far­kının bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Meselâ Buhârî basîrin “kalp gözüyle gör­mek” yani “bilmek ve sezmek”, mübsırın ise “gözle görmek” anlamına geldiği­ni söylemiştir. Taberî de aynı farkı kabul ederek Allah’a nisbet edilen basîrin mübsır mânasına nakledildiğini belirtir ve bu tür mâna naklinin başka örneklerini de delil ola­rak gösterir. Ebü’l-Hasan el-Eş’arrnin muhtelif kelâmî görüşleri­ni bir araya getirip yeniden düzenleyen İbn Fûrek ise onun basîr ile mübsır ara­sında bir fark gözetmediğini, ayrıca Al­lah’ın “işiten ve gören” anlamında müd­rik diye nitelendirilmesini caiz gördüğü­nü kaydeder. Kâdî Abdülcebbâr’ın da belirttiği gibi, basîr ile mübsır arasındaki mâna farkı şu noktada toplanmaktadır: Basîr, Al­lah’ın görmesine konu teşkil eden şey­leri idrak ettiğini ifade eden ezelî bir sı­fattır (hal); mübsır ise “görülebilecek şey­leri var oldukları zaman gören” mânası­na gelir. Buna göre basîr görebilme ni­teliğini, mübsır ise fiilen görme olayını ifade etmiş olur. Bağdat ekolüne men­sup Mu’tezile âlimleri basîrin müstakil bir sıfat özelliği taşımayıp alîm sıfatının değişik bir ifadesi olduğunu ileri sürer­ken herhalde bu sıfatın Kur’ân-ı Kerîm’­de daha çok basîr şeklinde yer alması­na dayanmak istemişlerdir. Ancak gerek Basra Mu’tezilîleri gerekse diğer İslâm âlimleri, -işitme gibi- görme sıfatının ilim sıfatıyla bağlantısını teyit etmekle bir­likte onun da müstakil bir sıfat olduğu­nu kabul ederler. Çünkü görmeye konu teşkil eden bir şeyi sadece bilmek ile onu görerek bilmek arasında fark vardır. Bu­na göre hayat ve ilim sahibi olan Allah’ın görme (ve işitme) yetkinliğinden yoksun olduğunu söylemek Allah’a kusur isnat etmek anlamına gelir ki bu mümkün de­ğildir. Gerek Kur’an’da gerekse sahih hadislerde görme sıfatı basîr dışında, farklı köklerden gelen başka kelime şe­killeriyle de Allah’a nisbet edilmiştir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler