TEK PARTİ SİSTEMİ
Meşru siyasal
faaliyetin tek bir partiye tanındığı, meşru muhalefete yer verilmeyen ve
günümüzde daha çok sosyalist ülkelerde uygulanan siyasal-yönetsel sistem.
Sadece tek bir partinin
iktidara gelmek için girişilen siyasal faaliyetine, toplumu örgütlemesine,
topluma belli bir ideoloji doğrultusunda yön vermesine, değerleri ve kaynaklan
dağıtmasına izin verilen “tek parti sistemi”, yapısal ve düşünsel
bakımdan kendine özgü bazı niteliklere sahiptir. Teoride ve uygulamada tek
parti sisteminin tek bir biçiminin olmadığı görülür. Örgütlenme biçimi ve
ideoloji dikkate alındığında bu sistemin günümüzde totaliter-ihtilâlci
(komünist) tek parti sistemi ile rekabete dayalı çok partili sisteme geçiş
öncesinde, bilhassa bağımsızlıklarını yeni kazanan Afrika devletlerinde
görülen, modernleştirici-hazırlayıcı tek parti sistemi şeklinde bir tasnifi
yapılabilir. Çağımızda Sovyetler Birli-ği’nde, Nazi Almanyası’nda, Mussolini
İtal-yası’nda ve az-gelişmiş Afrika ve Asya ülkelerinin bazısında uygulama
imkânı bulmuş olan tek parti sistemi, fonksiyonlun ve ortaya çıkış şartları
birbirinden farklı olmakla birlikte yapılan ve ideolojileri arasında ilginç
bir benzerlik bulunmaktadır. Özellikle komünist partilerin hem örgütlenme
biçimleri hem de ideolojileri arasında tek bir form dikkat çekmektedir.
Bir toplumda tek parti
sisteminin kurulması süreci, birkaç merhaleden geçerek gerçekleşmektedir,
iktidara gelmeden önceki ilk safhada, genellikle gizli olarak ihtilâlci bir
siyasal parti ortaya çıkmaktadır. İkinci safhada gizli ihtilalci parti,
iktidarı ele almakta ve rejime egemen olmaktadır;
partinin oturması,
bürokratik şekilde örgütlenmesi bu safhada gerçekleşmektedir. Ardından bir
kişinin (Stalin, Hitler, Mussolini vd.) her şeye egemen olduğu sadece onun
sözünün geçtiği safha gelmektedir. Dördüncü safhada da kişi iktidarı zirveye
ulaşmakta, muhalefet şiddet ve terörle ezilmekte ve susturulmaktadır.
Zirvedeki kişinin ve partinin egemenliğinde totaliter bir devlet ortaya
çıkmaktadır.
Genellikle toplumu
kökünden değiştirip yeniden örgütlemek amacının güdüldüğü tek parti sisteminde,
herşeye egemen olan totaliter ve ihtilâlci parti, tek parti oluşunun meşruiyet
temelini siyasal ideolojiye dayandırmakladır. Sovyet doktrinine göre, çok
partili I ik kapitalist oligarşiyi gözden sakladığından hürriyeti ve
demokrasiyi gerçekleştirmek için tek parti gereklidir. Partiler sosyal sınıflan
temsil etmektedirler. Toplumda çatışmaların kaynağı olan sosyal sınıfları
ortadan kaldırmak ve sınıfsız bir toplum kurmak için işçi sınıfının önderliğine
ihtiyaç vardır. Bu durumda işçi sınıfının bir partisi olmalı ve bu parti
toplumu sınıfsız hale getirmelidir. Böylece Marksist -Leninist ideoloji tek
parti sistemine meşruiyet zemini oluşturmaktadır. Benzer anlayışı, farklı
formlarda olsa bile, Nazizmde ve Faşizmde görebildiğimiz gibi Afrika ve Asya
ülkelerinde görülen tek parti sistemlerinde de görmek mümkündür. Meselâ, Türkiye’de
1945 Öncesinde uygulama imkânı bulmuş olan tek parti yönetimi döneminde
toplumun geriliği, karşı devrim girişimleri, Batılılaşma ve resmi ideolojiye
düşmanlık gibi gerekçeler bu sisteme meşruiyet zemini oluşturmada
kullanılmıştır.
Tek parti sisteminin
en önemli özelliği, her şeye rağmen egemen olan partinin bir
ideolojiyi temsil
etmesi bu ideolojiye göte toplumu yeniden kurmağa, ona yeni ve farklı bir biçim
vermeğe çalışmasıdır. Bu sistemde hem parti tekeli, hem de ideoloji tekelinin
en belirgin nitelik olarak ortaya çıkağı görülür. Parti, ideolojinin isteğine
uygun bir toplumu kurmak için toplumu temelden değiştirmeyi hedef al ir ve bu
alanda büyük idealler, ihtiraslar peşinde koşar. İdeolojinin çerçeveyi çizdiği
resmi düşünme biçimi ve resmi doğrular yaratılır; ve bu yapının kurulması ile
resmi doğruların dışındaki düşüncelere yer verilmez. Resmi düşünme biçimi
dışında düşünmek ihanet olarak telakki edilir. Amaçların gerçekleştirilmesi
için sistemin totaliter olması bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Bu sebeple
muhalefet şiddetle ve terörle susturulur. Korku ve inanç sisteme egemen olan en
Önemli nitelikler olur. İdeolojinin partiye ruh ve güç verdiği bu sistemde
devlet ve parti ideolojiyi yayma fonksiyonunu yüklenmiş olup her türlü kamusal
İmkânlar bu iş için kullanılır. Kitle iletişim araçları ve eğitim kurumlan bu
amaca hizmet eden başlıca araçlardır. İdeolojiye ve onun uygulamalarına karşı
ciddi muhalefet oluşturan geleneksel-dinsel kurumların şiddetle ortadan
kaldırıldığı gözlenmektedir. Sovyetler Birliği’ndeki uygulamada binlerce mabet
kapatılmış, din adanılan zecri, şekillerde cezalandırılmışlardır. Benzer
uygulama Çin Halk Cumhuriyeti’nde ve Arnavutluk’ta da yaşanmıştır.
Tek parti sisteminde
meşru siyasal faaliyette bulunan partinin toplumun bütün alanlarına egemen
olması ve her şeye sahip bulunması, bir başka Önemli özellik olarak
değerlendirilebilir. Partinin mutlak iktida rina karşı gelecek bir güç yoksa da
zaman zaman ortaya çıkan muhalefet girişimleri kolayca saf dışı edilmektedir.
Bu sistemde parti, resmi ideolojiye uygun bir toplum yetiştirme amacı gütmesi
sebebiyle “sultacı öğretmen” rolündedir. Bu amaca ulaşmada bir başka
güce yer verilmemektedir. Toplumun bütün alanlarına egemen olan bürokrasiye
partinin hakim olmasa, bürokrasiyi partinin uygulama aygıtı haline getirmekte
olup politize bir örgüt şeklinde ortaya çıkmasını sağlamaktadır. “Yeni
Sınır olarak etkinliğini iyice artırmış olan ve sınıfsız toplum yaratma
idealine rağmen güçlü bir sınıf olarak ortaya çıkan bürokrasi, partinin emrinde
ve denetiminde bulunmaktadır. Si-yasal-yönetsel sistemde kuvvetli bir merkeziyetçilik
gözlenmektedir. Siyasal, toplumsal ve ekonomik her türlü karar, merkezde,
partinin zirvesinde bulunanlarca alınmakta ve aşağıya akta 1 maktadır. Bu
sistemde gelecek ve vanln k istenen hedef önemli olduğundan toplumsal ve
kişisel farklı talep ve istekler kolayca gözardı edilebilmektedir.
Tek parti sisteminde
siyasal parti tekeli tek partide olduğundan devlet, bu partiye sıkıca bağlı
bulunmakta olup partizan bir devlettir; partiler devleti değil partizan bir
devlet söz konusu olmaktadır. Devlet, tek parti ideolojisini mutlak doğru
olarak ortaya koyduğundan, ideolojinin tartışılması mümkün olamamaktadır. Bu
sistemde iktidarın ve devletin kimin elinde olduğu da ayrı bir sorundur.
İktidar bir oligarşide mi, yoksa bir monarkta mıdır? Genelde parti hiyerarşisinin
zirvesinde bulunan ve kutsal-laşonlmış bir kişinin iktidara egemen olduğu
gözlenmektedir. Zirvedeki bir numaralı kişi, karizmatik bir lider
görünümündedir. Toplum ona olağanüstü nitelikler atfetmektedir. Bir numaralı
kişinin – buna biz mo~ nark da diyebiliriz- aldığı kararlara, yakın çevresinde
bulunanların bile muhalefeti imkânsız gibidir. Zirvedeki bir numara kişi,
kararları arkadaşlarına tasdik ettirmede zorluk çekmemektedir. Sovyetler Birliğinde
Yüksek Sovyetlerdeki kararların alınışı ilginç bir örnek teşkil etmektedir.
Her türlü tasan ittifakla kabul edilmekte ve toplu alkışlarla kutsanmaktadır.
Zaten kariz-matik liderin kararlarda yanılabileceği de pek düşünülmemektedir.
Sisteme egemen olan korku, kararların aleyhinde olanların kanaatlerini ifade
etmelerine imkân vermemektedir. Bu sistemde toplumsal taleplerin rahatça ifade
edilmesi, iktidara ulaştırılması ve bu talepler doğrultusunda kararların
alınması mümkün değildir. Zaten ideolojik olarak toplumun farklı toplumsal
tabakalardan meydana geldiği kabul edilmemekte ve tek boyutlu bir toplum
ütopyası ile gerçekler gizlenmektedir. Aslolan toplumun yukarıdan harekete
geçirilmesi, belli bir şekle sokulmasıdır; bu sebeple sulta temel esas olarak
karşımıza çıkmakladır.
Tek parti sisteminde,
demokratik anlamda bir seçimden de söz etme imkânımız yoktur. Seçilecek
kişilerin parti tarafından belirlenmesi, tek liste halinde seçime gidilmesi,
seçmenlerin tercih yapma haklarının bulunmaması ve sadece önlerine konulan
listeyi onaylamak zorunda olmaları, seçimden çok plebisit görünümü
vermektedir. Bu uygulamaya her ne kadar meşruiyet kazandırıcı ideolojik
gerekçeler bulunmaktaysa da bu seçim biçiminin hürriyet ve demokrasi için
uygun olduğunun savunulmasının hiçbir anlamı bulunmamaktadır.
Tek partili totaliter
sistem denince ne men Sovyetler BirliğTndeki komünist partinin egemen olduğu
sistem akla geliyorsa da Nazi Almanyası, Mussolini İtalyası, Fran-ko İspanyası
ve Afrika’daki çeşitli devletlerde farklı uygulamalar da bulunmaktadır.
Türkiye’de 1945’ten önceki tek parti sistemi ile C. Abdülnasır döneminde
Mısırdaki tek parti sistemi örgütlenme ve ideolojik nitelikler bakımından
farklı örnekler olarak görülebilmektedir. Değişik toplumlarda uygulanan tek
parti sistemleri arasında genelde bir benzerlik bulunmakla beraber toplumsal
– kültürel yapı farklılığı sebebiyle hem örgütlenme hem de ideoloji alanında
önemli ayrılıkların varlığı gözlenmektedir.
Davut DURSUN