Kimdir

Tefsir Medreseleri ve Müfessir Tabiîler

Tefsir Medreseleri ve Müfessir Tabiîler: İslâm yayılmakta, genişlemesi devam etmekte, şehirler çoğalmakta ve ge­lişmekte, sahabe de ülkenin dört bir yanına dağılmakta idi. Artık sahabe devri sona ermiş, görev tabiîlere devredilmişti Bu arada, fitneler zuhur etmeye baş­lamış, görüş ayrılıkları ortaya çıkmış, fetvalar çoğalmış meseleler artmış, bütün bunları halletmek için çareler aramaya başlanmıştı. Bu arada tefsir, hadis ve fıkha ait bilgiler de toplanmaya başlanmıştı. Genellikle bu devirde tefsirle uğra­şan kişilerin, hadis ve fıkıh sahasında da şöhret sahibi olduklarını görüyoruz.

Bu devrin müfessirleri, Kur’ân’ı anlamak için yine Kur’ân’a, sonra sahabenin Hz. Peygamber’den rivayet ettiği hadislere ve daha sonra da sahabenin bizzat kendilerinin yapmış oldjkları tefsirlere itimad etmişlerdir. Tabiîler tefsirde buraya kadar takip ettikleri esaslarda, sahabe devri ile aynı usûlü paylaşmışlardır. Bu devirde tefsir için yukarıdaki asıllardan başka, kitap ehlinin kitaplarında gelen haberleri de aldılar. Allah’ın onlara içtihad yoluyla bahşettiklerini de ilâve ettiler. Bu konuda tefsir kitaplarında onlardan pek çok tefsir haberi nakledildi ki bunlar re’y ve içtihadlarına dayanmaktadır. Hz. Peygamber ve sahabeden gelen tefsirin, Kur’ân’ın bütün âyetlerini ihtiva etmediğini söylemiştik. Onlar, kendilerinin veya muhatapların anlayışına zor gelen hususları almışlardı. İnsanlar, Hz. Peygamber ve sahabe devrinden uzaklaştıkça, zorluklar daha da çoğalmıştır. Bu müşkilleri halletmek için, tabiîler devrinde, tefsirle meşgul olacak kişilere daha fazla ihtiyaç duyulmuştur. Müşkiller çoğaldıkça, tefsirler de müşkillerin artması nisbetinde genişlemişti.

Dört halife devrinden itibaren islâm, süratli bir şekilde yayılmaya başlamış, medeniyet ve kültür merkezi olan şehirlerle ülkeleri kendi bünyesine katmıştı. Müslümanlar bir yerde kalmamış, çeşitli sebeblerle şehirden şehire, bölgeden bölgeye dolaşmışlardır. Onlardan bazıları vali, bazıları kadı, bazıları muallim ve bazıları da çeşitli vazifelerde bulunmuşlardır.

Çeşitli şehirlere ve beldelere giden sahabe, Hz. Peygamber’den hıfzettiklerini de yanında götürmüşlerdir. Onlar gittikleri yerlerde öğretmenlik yapmışlar ve etraflarına pek çok meraklı kişi toplanmıştır. Tabiiler dediğimiz bu yeni talebe grubu onlardan ilim almış ve kendilerinden sonrakilere nakletmişlerdir. Bu andan itibaren çeşitli şehirlerde ilim medreselerinin teşekkül ettiğini görüyoruz ki bunların öğretmenleri sahabe, talebeleri ise tabiiler olacaktır.

Bu medreselerden Mekke, Medine ve Irak’ta bulunanlar tefsir ilminde şöhret kazandılar.

Mekke Medresesi: Bu medresenin kurucusu ve başkanı, tefsir ümindeki kabiliyet ve bilgisi müsellem olan Abdullah b. Abbas’tır. Talebeleri tabiilerdir. Onlara Allah’ın kitabını tefsir eder, mânâ yönünden müşkil olan kısımları açık­lardı. Ondan işittiklerini talebeleri, daha sonrakilere nakletmişlerdir. Said b. Cübeyr (ö. 95/714), Mücâhid (ö. 103/721), İkrime (ö. 105/ 723), Ata b. Ebî Rabah (ö. 114/732) ve Tâvûs b. Keysan (ö. 106/724) gibi daha pek çok kişi onun tefsirdeki talebeleri arasında yer almaktadır. İbn Teymiye; “Tefsirde, insanların en âlim olanları Mekke ehli idi. Zira onlar, İbn Abbas’ın talebeleri olan, Atâ b. Ebî Rabah, İkrime, Mücâhid, Tâvûs, Ebî’ş-Şa’sa, Sa’id b. Cübeyr ve benzeri şahsiyetlerdi”, demektedir.

Medine Medresesi: Bu devirde sahabe her ne kadar çeşitli şehirlere ve bölgelere dağılmış ise de, pek çok sahabe Medine’de kalmış, oradaki gençlere Allah’ın kitabını ve Resulünün sünnetini öğretmişlerdir. Medine’de de bir tefsir medresesi teşekkül etmiş, pek çok tabiî orada talebelik yapmıştır. Bu med­resenin başında Ubeyy b. Ka’b’ın bulunduğunu söyleyebiliriz. En meşhur ta­lebeleri, Ebû’l-Âliye er-Riyâhi (ö. 90/708), Muhammed b. Ka’b el-Kurezî (ö.118/736), ve Zeyd b. Eşlem (ö. 136/753) dir. Onların bir kısmı doğrudan doğruya, bir kısmı da bir vasıta ile Ubeyy b. Ka’b’dan tefsir aldılar.

Irak Medresesi: Bu bölgeye pek çok sahabi gelmiş ve Iraklılar onlardan İslâmî ilimleri ve tefsiri almışsa da, bu medresenin ilk üstadlık payesi Abdullah b. Mes’ud’a verilmiştir. Onun tefsir ve tefsir rivayetleriyle meşgul olan bir kişi oluşu, buna sebep olmuştur. Hz. Ömer devrinde, Ammar b. Yâsir Kûfe’ye vali olarak gönderildiğinde, onunla birlikte Abdulah b. Mes’ud da muallim ve vezir olarak gönderilmişti. Onun Küfe muallimliği Hz. Ömer’in emriyledir. Küfeliler, kendilerine gelen diğer sahabeden daha fazla, İbn Mes’ud’dan dini bilgileri almış ve onun etrafında toplanmışlardı. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Abdullah b. Mes’ud’un, Kûfe’de uzun müddet kalışı, bu medresenin gelişmesine yardımcı olmuştur. Tefsir alanında otorite olan tabiîlerden pek çok kişinin bu medresede yetişmiş olduklarını unutmamak lâzımdır. İbn Mes’ud bu medreseye, şer’i bir delilin bulunmadığı yerde re’y ve kıyasa müracaat ederek hükme varma esasını getirmiştir. Bu husus fıkhî meselelerde olduğu gibi, tefsir hareketlerinde de gö­rülür. İşte İbn Mes’ud’un bu medreseye verdiği ve onun özelliğini teşkil eden husus re’y ve kıyasa gereken önemi vermeleridir. Şüphesiz Irak, Hicaz’a nispetle problemleri bol olan bir bölge idi. Oraya şer’î hükümlerin ulaşması da kolay olmuyordu. Hükme bağlanması gereken birçok meselenin re’y ve kıyasla halledilmesi gerekiyordu.

Bu medresenin tefsir ilminde şöhret kazanan şahsiyetlerinden bir kaçını zikredelim: Alkame b. Kays (ö. 62/682), Mesrûk b. el-Ecda’ (ö. 63/683), el-Esved b. Yezîd (ö. 75/694), Mürre el-Hemadânî (ö. 90/ 709), Âmir eş-Şa’bî (ö.103/721) el-Hasen el-Basrî (ö 110/728), Katâde b. Diâme (ö. 117/735), İbrahim Neha’î (ö  95/714) gibi daha pek çok ünlü alim İbn Mes’ud’dan ilim almış­lardır.

Yukarıda kısaca bahsetiğimiz üç tefsir medresesinin ayrı ayrı bölgelerde ve sahıs|ar tarafından yönetilmesi sebebiyle, aralarında kendilerine hâs Akıllıklar olacağı düşünüleceği gibi, bunların müşterek taraflarının bulunduğu da unutulmamalıdır. Mesalâ, İsrâiliyatın tefsir ilmine girişi, aşağı yukarı bütün tefsir medreselerinde müşterektir. Bu medreselerde tefsir, telakki ve rivayet karakterlerini aynen muhafaza etmiştir. Bütün bu benzerliğe rağmen, bir medre­senin diğeriyle tam olarak ayniliğini düşünmek mümkün değildir. Her ne kadar medreseler arasında genel benzerlikler varsa da, bazı hususî ayrılıkların olaca­ğı tabiîdir. Mesela, Mekke ve Medine medreselerinde re’y ve kıyasa fazla yer verilmezken, Irak medresesinde bu görüşlere ziyadesiyle önem verildiği görülür. Zikrettiğimiz medreselerin kurucuları ve hocaları olan, İbn Abbas, İbn Mes’ud ve Ubeyy b. Ka’b’ın yetiştirmiş oldukları talebeler, tefsir sahasında ün kazanmışlardır.

Kaynak: Tefsir Tarihi, İsmail Cerrahoğlu, Fecr Yayınevi

İlgili Makaleler