REKLAMCILIK
REKLAMCILIK
Reklamcılık, satışa
sunulan mallara dikkat çekmenin bir şeklidir. Gayesi o malın adının daha çok
duyulmasını sağlamak olduğu kadar, doğrudan doğruya satışını özendirmek de
olabilir; örneğin siyasal ve hayır amaçlı reklam, şirketlerin ticari bilançolarının
açıklanması ve spor ve kültürel faaliyetlerin reklam edilmesi gibi iletişim
araçları arasında gazeteler dergiler, televizyon, radyo, sinema, reklam panosu
ve doğrudan postadan yararlanılabilir. Reklamcılık; Sanayi devrimi, kitlesel
üretim ve daha
sonraları self-servis
satışların ortaya çıkışıyla önem kazanmaya başlamıştır. Bunlar geleneksel
zanaat bölüşüm metodlarının yerini aldıkça nisbeten daha az sayıda perakendeciye
mallan “yığan” tüccar, yavaş yavaş ve kısmen, bir ürünün değerli
olduğuna ikna edilerek pazarlama kanalları vasıtasıyla kendisine ‘ulaşılan’
çok sayıda nihai tüketiciyi hedefleyen reklamla devreden çıkarılmıştır.
Perakendecilere, üreticilerin rek-lamlarıyla daha ‘Önceden zaten satılmış’ olan
mallan stoklamak düşmektedir.
II. Dünya Savaşını
müteakiben televizyonun bulunuşu ve yazılı basının değerini yitirmesinden beri
reklamcılığın ekonomik önemi çok az değişti, ingiltere’de toplam reklam
harcamaları 1960 yılında kişi başına Gayn Safi Milli Hasıla (GSMH) nın yüzde
1.43’üydü; 1981’de bu rakam 1.34 olarak gerçekleşti. ABD’de 1981 rakamı yüzde
1.38 idi. İngiltere’de 1981 yılında tüm reklam harcama rakamı yüzde 1.38 idi.
ingiltere’de 1981 yılında tüm reklam harcamalan-nın yüzde 65″i basına,
yüzde 28.7’si televizyona gitmiştir. Amerika’da mütekabil rakamlar basma
yüzde 54.7, televizyona ise yüzde31.3’tür.
Reklamcılık
tüketicinin tercihinde özgür olması gerektiğini varsayar ve sonuçta hem
uygulamacılara, hem de iktisatçılara müşküller çıkarır. Şirketler getireceği sonuçlara
bakarak reklama ne harcayacaklarına karar vermek durumundadırlar. Bunları
ölçüp hesaplamak ve satışlar ve kârlarla girdiyi kesin bir biçimde birbirine
mutabık kılmak güçtür. İktisatçıların farklı ilgileri söz-konusudur. Örneğin
reklamın rekabetle bağlantısı, kaynak tahsisi ve tercih saptırması gibi.
Eskiden kullanılan enformatif ve ikna edici arasındaki ayrım bu endişeyi gös-termektedir.
Bu ayrım bir çok iktisatçı için kullanışlı, fakat işlemsel (operational) değildir.
J. K. G al b rai Ih an\ü Affluent Society (Müreffeh Toplum) adlı kitabında
“ikna edici” reklamın sonucunu “Bağımlı Etki” başlığını
vererek popülerleştirmiştir. Böylece tüketici istekleri doğal insan ihtiyaçlarına
değil, reklama bağımlı kılınır, üreticiler onların çıktıları üzerinde oynamak
suretiyle bu istekleri yaratmalıdırlar ve reklamcılık olmamış olsaydı
insanların hiç bir önemli, tatmin edilmemiş arzuları olmayacaktı. Bununla
birlikte bu tezin gücü deneysel kanıtlarında değil onu ortaya atanın ikna
edici semantiğinde yatmaktadır.
(SBA)