Kimdir

Pierre D’ Ailly kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi

Pierre D’ Ailly kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1350-1421) Fransız tanrıbilimci. Occam’lı William’ın görüşlerine yeni bir yorum ge­tirerek yaymaya çalışmıştır. Compiegne’de doğdu, Avignon’da öldü. Ailesi yörenin soylularındandı. Bu ayrıcalıklı konumu dola­yısıyla kolayca Paris’e gitti; Navarre Koleji’ne girdi (1372). Tanrıbilim konusundaki başarılı çalışmalarıyla “doktor” sanını kazandı. Bir süre sonra, yine bu öğretim kurumunda yönetici oldu (1389). Sıra ile Puy (1395) ve Cambrai (1396) piskoposluğu yaptı. 1411 ‘de kardinalliğe yükseldi. Constance Konseyleri’ne katıl­dı (1414-1418); konseyin yetki bakımından papanın üstünde olması gerektiğini ileri sürerek, kilise tarihin­de, yeni bir görüşe öncülük etti. Gerek bu görüşü, gerekse Doğu-Batı kiliselerinin uzlaştırılması konu­sundaki çabaları tutucu çevrelerce ağır bir tepkiyle karşılandı. Bir süre Kral VI. Charles’ın başpapazlığını yaptı; papaya yardımcılık ettiği sırada öldü.

D’Ailly, felsefeye tanrıbilim konularıyla yaklaştı. Din, bilim, siyaset alanlarında değişik kuramlar ileri sürdü; bunları fel efe sorunları üzerinde yoğunlaştı­rarak bütünlüğe kavuşturdu.

Occam’lı William’ın  yöntemine  bağlı  kalan, onun görüşlerine yeni bir yorum getiren d’Ailly’in felsefe tarihinde  yaptığı  en  önemli yenilik bilgi kuramıyla ilgilidir. Kendinden önce gelenlerin bilgi kuramlarını eleştirici bir gözle inceledikten sonra, bilginin tek kaynaklı olmadığı görüşünü ileri sürdü.

Bilginin oluşmasında yalnız us yeterli değildir, insanda ustan ayrı bir yetenek daha vardır. Bu yetenek “doğal ışın”dır. “Doğal ışın” kişinin özünde, benliğinde olan, us gücünün denetimi dışında, genel­likle sezgiye, içe doğuşa dayanan, bütün kuşkulardan uzak kalan bir bilgidir, bilgi kaynağıdır. Öte yandan “doğal ışın” kişinin varlık koşullarından biri olması nedeniyle kesindir.

Us da doğal bir yetenek, bir yetidir; ancak doğal düzen tarafından sınırlandırılmıştır. Usun kavrayış alanı bellidir; kendi gücünün doğaca belirlenen sınır­larını aşamaz. Bu nedenle, göreceli bir anlama gücü vardır, kesinliği genel geçerlik taşımaz. Tanrı’nın varlığı konusunda usun ileri sürdüğü kuramlar, bilgi verileri birer gelenek ürünüdür, sorunun çözümüne yetmez.

Bilgi algılanan nesne ile algılayan yetenek arasın­da kurulan bağlantıdan oluşur. Bu durumda bilgi, iki varlık arasında kurulmuş bir bağlantıdır. Bunu, nes­neyi algılayan öznenin işleminden, nesnenin özne üzerindeki etkisinden anlamak kolaydır. Tanrı konu­sunda ileri sürülen bilgi biçimci, biçime dayalı bir bilgidir. Gerçekte bilgi biri soyut, biri sezgiye bağlı olmak üzere ikiye ayrılır. Sezgiye dayalı bilgi nesne­nin gerçek olup olmadığını anlamaya yarar. Bunun dışında kalan bilgi soyuttur, genel geçerliği, kesinliği söz konusu değildir. Anlayış gücünün, doğal verilere dayanarak oluşturduğu Tanrı inancı, bu inanca bağlı bilgi “doğal ışın” dışında kaldığı sürece kesin değildir.

Tanrı, engin gücü, sınırsız erki olan yüce bir Tanrısal güç varlıktır. Doğa düzenine, doğa yasalarına bağlı değil­dir. Olmayanı olan gibi göstermek, birtakım yanılsa­malara yolaçmak, tanrısal istencin denetimi altında­dır. Bu yanılsama, deneye dayalı bilginin kesin geçerlik taşımadığını, kuşkuya yer bıraktığını göste­rir. Tanrı’nın salt gücü ile kutsal gücü özdeştir. Salt güç dilediğini yapar; kutsal güç bu yapımı, bu eylemi, evrene, evreni dolduran varlık türlerine uygular. Bu nedenle Tanrı’nın salt gücü yapıcı, yaratıcı, kutsal gücü ise uygulayıcıdır. Kutsal güç evreni yönetir; kesin geçerliği olan kurallar, yasalar, oluşumlar bu kutsal gücün denetimi altındadır. Evrendeki oluşum­lar varlığın özünde değildir, tanrısal istence bağlıdır, sözgelişi bir nesne kendi doğası gereği sıcak, başka bir nesne kendi doğası gereği soğuk değildir, Tanrı istenci nasıl gerektiriyorsa öyledir.

Ahlak olayları da Tanrı istencine bağlıdır. İyi ile kötü nesnenin yapısında değil, Tanrı istencinin buyruğundadır. Tanrı’nın sevdiği, beğendiği iyidir, sev­mediği, beğenmediği ise kötüdür. İnsan doğuştan doğru ya da eğri değildir. Tanrı ne istemişse öyledir. Tanrı isterse kişi doğru, isterse eğri olur. Bu nitelikler kişinin özel istencine değil, tanrısal istence bağlıdır.

Ruh, doğal nesnelerden bağımsız bir varlıktır, özü gereği onlara benzemez. Ruhun en güçlü eğilimi Tanrı’ya duyduğu sevgidir.

D’Ailly özellikle Occam’lı William’dan etkilen­di. Onun Aristoteles’in varlık anlayışını us ilkelerine dayanarak açıklayan görüşlerine getirdiği yeni yo­rumlarla kendinden sonra gelenleri etkiledi. “Doğal ışın” kuramı, sonraları Tanrı’ya duyulan sevgiye, “arınmış sevgi “ye dönüştü.

YAPITLAR:

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 3. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983

İlgili Makaleler