MONOKRASİ
İlk kez Alman sosyolog
Max Wcbcr tarafından ortaya atılan, “monokrasi” veya “monokraük
yönetim” kavramı, tek kişinin yönetimi anlamına gelmektedir. Monokrasi
kavramı, batılı anlamdaki monarşi ile sınırlı olmayıp Uranlığı, diktatörlüğü,
ilkel krallıkları ve doğu despotizmini de içine almaktadır. Bu kavram, eski
Yunanca’daki monarşi kavramına eşit genellikte bir kavramdır. Monarşinin dar
anlamdaki kullanımının yaygınlık kazanması, karşılaştırmalı siyaset
bilimcileri diğer kültürlerdeki tek kişi yönelimini de içine alacak yeni bir
kavram arayışına sürüklemiş ve böylece “monokrasi” kavramı İleri
sürülmüştür.
Öte yandan, günümüzde
antropologlar monokratik yönetimden söz elliklerinde, genellikle Afrika, Asya
veya Amerika’nın uzak ve ıssız köşelerindeki İlkel kabilelerin yönetim şeklini
dile getirmektedirler. Bu tip monokralların çoğunun kutsal bir kökenden
geldiğine inanılmakta ve yetkileri de bu köken aracılığıyla
mcşrulaştırılmak-tadır. Ancak, antropologlar aynı kültürel alana baktıklarında
bile, monokratların ekonomik, siyasal, yargısal ve dinsel işlevler bakımından
büyük bîr çeşitlilik gösterdiklerini belirlemişlerdir. Ayırca, antropologların
ilgilendiği ilkel krallıklardan daha geniş bir alana bakıldığında, monokratik
yönetimlerdeki genel eğilimin, din adamı -kral karışımı monokratların
otoritelerinin geniş topraklara yayılmasının monokratla-ra bağlı bir
bürokrasinin gelişimini de beraberinde getirdiği söylenebilir. Tarihte bu tip
bürokrasilerin dinsel ve yönetsel görevlere bir arada sahip çıktığı
görülmüştür. Çin’de, Mısır’da ve benzer yerlerde bu geniş kapsamlı bürokratik
monokrasilcrin, sık sık bir zamanlar Çin’de yönelim kadrolarının devrilmesinde
temel kural olarak görülmüş olan Konfüçyus öğretisi gibi resmi bîr doktrinle
ilişkilcndirildiği de dikkat çekmektedir.
Monokraük yönelimin
Mısır Krallı-ğı’ndan Pers imparatorluğuma kadar uzanması, bu yönetim şeklinin
çok farklı kültüre! yapılarla bir arada görülebileceğini göstermektedir.
Monokratik rejimlerin kapsadığı toprak parçası ve devamlılığı ise, monokratik
yönetimin, çok geniş topraklar üzerinde hükmetmenin geleneksel bir yolu olduğu
izlenimini vermektedir. Bu olgu ile ilişkilcndirilcbilecek bir genel iddia da
şudur: insanları monokratik bir yönetime boyun eğmeye iten, yaşadıkları zorlu
yaşam mücadelesidir. Yaşamı tehdit eden faktörler içsel, ya da dışsal olabilmektedir.
Savaşlar, isyanlar, ayaklanmalar ve hatta sanayi toplumunun krizleri değişik
tiple monokrasilcrin ortaya çıkışının nedenleri olarak ortaya
çıkabilmektedirler.
II. Dünya Savaşı’ndan
sonra geleneksel monarşilerin çökmesine veya asli niteliklerini yitirip
tamamen sembolik bir varlık sürdürmelerine karşılık, dünyada tek kişinin
yönetimi başlığı
altında toplanabilecek rejimlerin varlığı, aynı iddianın monokrasi kavramı
için geçerli olamayacağını göstermektedir. Yönetimin tek bir elde toplanmasına
yalnız totaliter diktatörlüklerde değil, aynı zamanda askeri, hatta anayasal
rejimlerde de rastlanmaktadır. Bunun bir nedeni olarak, çağımızda teknolojinin
önem kazanmasıyla karmaşıklaşan karar alma mekanizmasının genişleyen
bürokratik yapılarda yönetsel gücün önemini arttırdığı ve siyasal
merkezileşmeye yol açtığı öne sürülmektedir. Ancak, monokratların seçiliş
biçimlerinden meşruiyetlerinin sağlanma yoluna kadar pek çok konuda büyük
farklılıklar gösterdikleri degözardı edilmemelidir. Örneğin, totaliter
devletlerde meşruiyet, parti veya parti ideolojisine dayandı-nlırken, diğer
başka örneklerde askeri başarının, ya da desteğin öne çıkarıldığı veyahut
monokratin meşruiyetinin geniş bir plebisite dayandırıldığı görülmektedir.
Meşruiyetin daha da kesinlik kazanmasının bir yolu ise, ekonomik gelişimin
sağlanması ve yaşam standardının yükselmesidir.
(SBA)