MİSAK-I MİLLİ
MİSAK-I MİLLİ
Amasya Tamimi’nden
beri yapılan hazırlıkların ve oluşan bilincin, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde
vatanın bütünlüğü ve bağımsızlığı konularında alınan kararların, son
“Osmanlı Meclis-i Mebusanı” tarafından benimsenip onaylandığını
gösteren ve 28 Ocak 1920rdc İstanbul’da ilân edilen bildiri. 31 Ekim 1918rdc
yürürlüğe giren Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin topraklan üzerinde
yaşayan azınlıklara, ya da farklı dinden ve ırktan insan topluluklarına ayrı
bir devlet kura bilme” çağrısını yapmıştı. Yahudiler, Araplar, Ermeniler,
Rumlar başta olmak üzere birçok etnik grup harekete geçti. İngilizler,
Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ve Ruslar kendi çıkarlarına dokunmadıkları
oranda, bu gruplara destek verdiler. Bir yandan da işgali yer yer sürdürdüler.
Amasya Tamimi, işle bu bunalım ortasında işgale karşı durabilecek bîr
hareketin oluşması için verilen ilk güçlü işaretti (21 Haziran 1919). Kısa bir
zaman sonra Erzurum Kongresi gerçekleştirildi (7 Ağustos 1919). Erzurum
Kongrcsi’ndc on maddelik bir karar alınarak Kurtuluş Sava-şi’nın nasıl yapılıp
kazanılacağının ilkeleri ortaya kondu. 4-11 Eylül 1919’daki Sivas Kongresi,
yurdun her tarafından gelen delegelerin katılmasıyla yapıldı. Kongrede, kapsam
ve ruh bakımından Erzurum Kong-resi’ndc takınılan tavır desteklenip yenilendi.
Erzurum ve Sivas
Kongreleri, anavatanın bağımsızlığını ve bölünmezliğini güvence altına almaya
çalışmakta, müslüman olmayanlara bağımsızlığı ve toplumsal dengeyi bozacak
ayrıcalıkların verilemeyeceğini belirtmekteydi. Misak-i Milli de aynı çizgi
üzerinde ilerleyerek, “vatan parçalanamaz” deyip bu iki Kongrenin
amaç ve kapsamını onayladığını ilan etti. Başta-rafında “Aşağıya
imzalarını koyan Osmanlı Mcbusan Meclisi azaları, Devlet ve Milletin
istikbalinin, haklı ve devamlı bir sulhe kavuşabilmesi İçin kabul edebileceği
fedakarlığın en ileri haddini gösteren aşağıdaki esaslara tamamiyle
uyulmasının sağlanmasıyla mümkün olduğunu ve bu esaslar dışında sağlam bir
Osmanlı Saltanatı ve Cemiyetinin vücudunun mümkün bulunmadığını kabul ve
tasdik etmişlerdi.” açıklaması bulunan Misak-ı Milli’de şu kararlara yer
verildi: “
1-) Osmanlı
Devleti’nin sadece Arap çoğunluğun oturdukları ve 30 Ekim 1918 tarihli
mütarekenin imzası sırasında düşman ordularının işgali altında kalan kısımların
mukadderatı, ahalinin serbestçe verecekleri reye uygun olarak tayin edilmek lazım
geleceğinden, adı geçen mütareke hudutları içinde din, ırk ve soyca birlik
olan, birbirine karşılıklı saygı ve fedakarlık hisleriyle dolu bulunan, anane
ve içtimai hukukuyla yaşadıkları çevrenin şartlarına tamamiyle uyan
Osmanlı-İslam ekseriyetinin oturduğu kısımların hepsi, hakikaten ve hükmen,
hiçbir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür yetinin lesbiti de, halkının
tam bir hürriyetle verecekleri reye göre yapılmalıdır; 4) İslam Hilafeti’nin
merkezi ve saltanatın payitahtı ve Osmanlı Hükümeti’nin merkezi olan İstanbul
şehri ile Marmara Denizi’nin emniyeti her türiü ihlalden korunmuş olmalıdır.
Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın umumî ticaret
ve münakalata açılması hakkında bizimle diğer bütün alâkadar devletlerin
ittifakla verecekleri karar muteberdir; 5) İtilaf Devlet-leri’yle hasımları ve
bazı müşavirleri arasında da kararlaştırılan anlaşma esasları içinde
ekalliyetlerin hukuku, civarda bulunan memleketlerde müslüman ahalinin de aynı
hukuktan istifadeleri emniyetiyle tarafımızdan teyid ve temin edilecektir; 6)
Milli ve iktisadi inkişafımız İmkan dahiline girmek ve daha asri, muntazam bir
idare şeklinde işlerin yürütülmesine muvaffık olabilmek için her devlet gibi
bizim de inkişafımızın temininden istiklâl ve tam serbestliğe sahip olmamız,
hayat ve bekamızın temel ve esasıdır. Bu sebeple, siyasi, adli, mali
inkişafımızı önleyen kayıtlara muhalifiz. Gerçekleşecek borçlarımızın ödeme
şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır.”
Son “Osmanlı
Meclis-i Mebusanı” tarafından ortaya getirilen Misak-ı Milli, bağımsızlığı
ve vatanın bütünlüğünü ortadan kaldırabilecek bütün dış etkileri reddediyor;
kurtuluşun, bütünleşmenin nasıl gerçekleşebileceğinin yollarını gösteriyordu.
Ancak, bütün bu olumlu yanlarına rağmen, Türk milletinin bütün haklarını ifade
ettiği de söylenemezdi. Bu yüzden Mİsak-ı Milli 18 Temmuz 1920 tarihinde
Ankara’daki Meclis-i Mebusan tarafından da aynen kabullenilerek ilan edildiği
zaman, Türk milletinin bütün haklarını ifade etmediği gerekçesiyle birçok
mebus tarafından tenkit edilmiş ve itirazlara uğramıştı. Hatta daha geniş
boyutlu yeni Misak-ı Milliler bile teklif edilmişti, fakat Misak-ı Milli hiçbir
değişikliğe uğratılmadan, olduğu gibi kabul görmüştü.
Misak-ı Milli’nin
ilanına tepki gösteren İngilizler ve diğer istilacı devletler, 16 Mart 1920’de
İstanbul’u bütünüyle işgal ettiler. Resmi dairelere el koyup, Mcclis-i
Mebu-san’ı dağıttılar. Meclis-i Mebusan’ın dağıtılmasından ve kimi liderlerin
tutuklanmasından sonra, Misak-ı Milli’nin ilkeleri doğrultusunda gelişecek
Kurtuluş hareketinin ağırlık merkezi Anadolu’ya kaydı. Misak-ı Milli bildirisi
paralelinde başlayan Kurtuluş hareketinin önemli mesafeler katetme-sinden,
özellikle Sakarya Meydan Muhare-besi’nde kazanılan zaferden sonra, Anadolu’nun
güney sınırlarında bulunan Fransa, 20 Ekim 1921’dc Misak-ı Milli’yi kabul eden
ikinci ülke oldu. 16 Mart 1921 antlaşması ile de Sovyet Rusya, Mİsak-ı
Milli’yi daha önce kabul etmişti. 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması
imzalanırken, Misak-ı Milli ile belirtilen esaslar açıkça gündeme gelmiş; fakat
bu asgari haklar temin edilememiş; Musul, Batı Trakya, Halep, Batum, Adalar
ve Kıbrıs gibi Misak-ı Milli içinde bulunan yerler gözden çıkarılmıştır.
Adem KANDEMİR