Mehmet Emin Erişirgîl kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi
Mehmet Emin Erişirgîl kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: İstanbul’da doğdu (1891). Yükseköğrenimini Mülkiye Mektebi’nde tamamladı (1911). İstanbul ve Kadıköy Liselerinde Felsefe öğretmenliği yaptı (1911-15), Darülfünunun ilk yenileşme evresinde ahlak (1915-19) ve felsefe tarihi (1919-21) okuttu. Niğde’den milletvekili seçilerek parlamentoya girdi (1921). Yeniden üniversiteye dönünce müderrisliğe yükseldi (1924- 26), Maarif Vekaleti Talim ve Terbiye Heyeti Başkanlığı (1926-30), Müsteşarlık (1930-32), İstanbul Maarif Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Mülkiye Mektebi’nde sosyoloji profesörlüğü ve müdürlük etti (1935-40). Niğde’den milletvekili seçildi (1942), Gümrük ve Tekel (1948), içişleri Bakanlıklarında bulundu. CHP’nin seçimleri kaybetmesi üzerine emekliye ayrıldı. Ankara’da öldü (1965).
ilk yazılarını Yeni Mecmua (1916), Dergâh ve Mihrab dergilerinde (1922-23) yayımlayan Mehmet Emin Erişirgil, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Mustafa Şekip yönetimindeki Dergâh’ın Bergson’cu havasının dışında kalıyor, Amerikalı düşünür William James’e (1842-1910) bağlı görüşlerini korumaya çalışıyordu. Programcılık anlayışının kurucusu sayılan James, Principles of Psychology (Psikolojinin İlkeleri, 1891) adlı yapıtında ruhçuluğu cephe almış, metafizik yönteminin yanlışlığını gösterdiği halde, materyalizme karşı çıkarak diyalektiği reddetmişti. İnsanın ispat edilemeyen ya da muhakeme ile kavranamayan şeylere inanmak hakkına sahip bulunduğunu ileri sürüyor, böylece nesnel gerçek yerine faydalılık ilkesini koyuyordu. Kuşkuculuk temeline bir inanç üstyapısı oturtma çabasına dayanan öğretisi bütün insanüstü olguları bilmezlikten gelme girişiminin doğurduğu yanlışlarla (B. Russell) dinin ideolojisini yapmaya kadar gitti.
“Dergâh”ta Hasbihal (sayı 4), Ulûm-u Şuur (sayı 5), Ne Çıkar (sayı 13), Anlaşılmaz ki (sayı 14), Bizde Filozof Neye Yetişmedi (sayı 42) adlı makaleleri yayımlayan Mehmet Emin, batıda yeni bir felsefe öğretisi çıkar çıkmaz bizde hemen benimsenmesi nedeniyle hiçbir akımın güçlü temsilcileri olmadığı görüşündeydi. Özellikle Ulûm-u Şuur’da (Bilincin Bilimleri) Bergson’cu anlayışa karşı olduğunu belirterek, “beyin ve sinir sistemi ile ruhsal olayların ilişkilerinin bilinç olaylarının karşılığı” olmak gerektiğini ifade etti. “Mihrab” dergisinde (1922-23) çıkan makalelerinde programcı görüşlerini ortaya koymaya çalıştı. Özellikle Felsefe Neşriyatında Bir Terakki Hatvesi (sayı 4, 1922) adlı yazıda Mustafa Şekip’in o günlerde yayımlanan Bergson çevirisini söz konusu ederek şöyle yazdı:
Şekip bu eseri tesadüfen alıp tercüme etmiş değildir. Aslında bu Fransız filozofunun felsefesini benimsemiştir. Ve kendi ifadesine göre James’den geçerek Bergson’a ulaşmıştır. İtiraf ederim ki benim düşüncelerim James’in durduğu noktada kaldı. Yani bir nevi “mutlak”ı bildirecek intuition’un (sezgi) başlı başına bir bilgi kaynağı olabileceğine kani olamadım.
“Bizde Filozof Neye Yetişmedi” adlı yazısında, İslam dininin, ilk kuruluş dönemlerinde bile, düşünme gereksinmesi uyandırarak felsefi düşünüş yeteneğinin güçlenmesine yol açtığını ileri sürüyor, bunun nedenini İslamlığın bünyesindeki değişik mezheplerin varlığına bağlıyordu. Farâbi, İbni Sina gibi bilgeler hoşgörünün yarattığı serbest düşünme ortamında yetişmişler, İslam toplum hayatı, hatta uyanış döneminde batı uygarlığı üzerinde etkili olmuşlardı. Son çağlarda felsefe alanındaki duraklama ise İslamdaki bu hoşgörünün yitirilmesi sonucuydu.
Gelecekte düşünür yetişmesinin “bütün kanaat ve fikirlere karşı” hoşgörüyü arttırmakla mümkün olacağım belirten Mehmet Emin, “Nietzsche ve Bilgi Teorisi” adlı yazısında programcılık anlayışını açıklıkla ortaya koydu. Alman düşünürün, “Hakikati iş ve hayat meydana getirmiştir. Biz geniş anlamda ihtiyaçlarımızı karşılamaya yarayan, eylem gücümüzü arttıran düşüncelere hakikat diyoruz. Hakikatin ölçüsünü soyut düşünülerde değil, iş’de, hayatta aramalıyız” biçimindeki görüşlerini benimsediği görüldü. (Nietzsche ve Marifet Nazariyesi, Edebiyat Fak. Mec., 1925)
“Hayat” dergisini (1926-29) çıkardığı evrede daha çok toplum ve toplumbilim sorunlarına eğilen Mehmet Emin, devrim, kuram ve eylem birliği, bireyin özgürlüğü, toplum karşısındaki görev ve sorumlulukları gibi yetişen kuşakları göreve çağırmaya yönelik yazılar yayımladı. Derginin ilk sayısında (2 Aralık 1926) devrimin bağımsız uluslar arasında sağlam bir Türkiye yarattığını, uygar dünyada yer edinmemizi önleyen engellerin yıkıldığını belirterek, Kurtuluş Savaşı gençliğini devrime karşı borcunu ödemeye çağırıyor, çalışmaların yön ve biçimini ancak bilimin belirleyeceğini yazıyordu. “Eski ve yeni nesillerin düşünceleri arasındaki fark” (sayı 3) yazısında Ziya Gökalp’in “İçtimaî vicdan” kavramını soyut bir varlık durumuna getirerek, ülküsüne kutsallık kazandırma çabasıyla, bu ülkü doğrultusundaki yöneticileri “üstün insan” niteliğinde görmesini eleştirdi. Bu görüşün bireyi edilgen duruma sokacağını, bilinçteki etkin gücü uyutacağını, hele “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” kuralında kişiliğin hiç hesaba katılmadığını belirtti. Düşünün yaşamdan doğduğunu, yeni deneylerin yalanlamadığı düşünülerin doğru olduğunu ifade ederek, en güçlü iradelerin ancak toplumsal ve ulusal bir ülkünün duyulmasından doğacağını yazdı. Mehmet Emin’e göre, bu düşüncelere yöntem değeri kazandıran Nietzsche ve W. James tarafından temsil edilen batının çağdaş felsefesine ulaşmak, ancak Kurtuluş Savaşı kuşağının yaşamdan öğrendiklerini bir sistem durumuna getirmekle sağlanacaktı.
“Hayat” kapandıktan sonra Anayurt (1933), Oluş (1938-39), Ülkü (1933-49) vb. dergilerde yazılarını sürdüren Erişirgil’in programcılık anlayışının, dine ideolojik bir öz kazandırmak isteyen W. James doğrultusunda olduğu, özellikle yazarın Pragmatisme ve Pholosophie de l’experience adlı yapıtlarının etkisinde kaldığı kabul edilmiştir.
YAPITLARI
Kaynak: Çağdaş Türk Edebiyatı , Meşrutiyet Dönemi 2, Şükran KURDAKUL, 1994, Evrensel Basım Yayın.