KUŞKUCULUK
KUŞKUCULUK
Kesin ve gerçek
bilginin imkanından ilke olarak kuşku duyan felsefe öğretisi. Bu görüşe göre
insan ruhu kesin olarak hiçbir gerçeğe ulaşamaz. Kuşkuculuğa göre, bir öncülün
diğer bir öncüle oranla daha muhtemel olduğu konusunda herhangi bir şey
söylenemez.
Dogmatizm, süje ile
obje ilişkisini çok açık bir şey olarak gördüğü halde, septisizm (kuşkuculuk)
bu ilişkiye karşı çıkar. Kuşkuculuğa göre, süje objeyi algılayamaz ve
dolayısıyla konunun gerçek biçimde algılanması anlamma gelen bir bilgi mümkün
değildir. Öyleyse herhangi bir yargıda bulunmamalı, aksine her türlü yargıdan
çekinmeliyiz.
Dogmatizmin bir
dereceye kadar süjeyi görmezliktengelmesıne karşılık, kuşkuculuk da objeyi
gözardı eder. Kuşkucunun dikkati, objenin önemini büsbütün unutacak derecede
ve tek yanlı olarak süje üzerinde yoğunlaşmıştır. Her bilgi, gerek sü-jenin
özelliği ve bilgi kaynakları olan beş duyu ve gerekse kültür çevresi gibi dış
durumlarla kayıtlıdır.
Kuşkucu eğilimlere
Yunan felsefe tarihinin ilk dönemlerinden itibaren rastlamak mümkündür.
Sözgelimi sofistler, açık bîr biçimde kuşkucudurlar. Protagoras’in “insan
her şeyin ölçüsüdür” önermesi de, tümel bir gerçekliğin olmadığı
anlamında kullanılan bir söz olarak kabul edilebilir. Ancak Kuşkuculuksun bir
sistem olarak ortaya konulması Pyrrhon (365-275 dolayları) ile başlar. Bu ilk
gerçek kuşkucunun adma izafeten septik felsefeye, pyrr-honizm adı da
verilmiştir. Pyrrhon’un çıkış noktası şudur: Her konuda bütünüyle birbirinin
karşıtı olan iki düşünce ileri sürmek mümkündür. Sözgelimi, evrenin büsbütün
maddi olduğu savunulabileceği gibi, onun ideal unsurlardan oluştuğu da
söylenebilir. Gerçekteyse birbirinin karşıtı olan bu iki görüşten hangisinin
doğru olduğunu kanıtlamaya imkan yoktur. Öyleyse yapılacak en doğru hareket,
bir konu hakkında herhangi bir yargıda bulunmaktan kaçınmaktır.
Eflatun hiçbir şekilde
kuşkucu bir filozof olmadığı halde, ona bağlı olan Orta Akademi’nin
belirleyici özelliği Kuşkucu-luk’tur. Orta Akademi’nin bu kuşkucu özelliğini
Arkesilaos ve Karneades temsil eder. Bunlar Kuşkuculuklarım Eflatun’-dan çok
Sokrates’e dayandırırlar; çünkü onlara göre Sokrates hiçbir şey bilmemenin
gerçek üstadıdır.
Kuşkucu felsefenin
sonraki tarihinde Ainasidemos ve Sextus Empirikus büyük bir yer tutar.
Kuşkuculuk bunlarla yeniden Pyrrhonizm yoluna dönmüştür. Empirikus hem
kuşkucu felsefenin tarihini yazan ve hem de Kuşkuculuğun dayandığı kanıtları
ortaya koyan bir filozof olarak karşımıza çıkar. O, Kuşkuculuğun Eflatun
Akademisi’nde kaybolduktan sonra, İskenderiye’de tekrar ortaya çıktığım haber
verir ve bize Milat yıllarının önemli bir kişiliği olan Ainesidemos’u tanıtır.
Bu filozof düşüncelerini kendisinden önceki
kuşkuculardan çok daha
ustalıklı bir bi-çimde işlemiştir. Ona göre bir kuşkucu İçin temel ilke olan
yargıdan kaçınma (e-pokhe) nın dayanağı, insanın algı ve yargılarının durmadan
değişmeleridir. Ainesi-demos bu anlayışım, tropos’lar denilen birtakım kısa
kanıtlar halinde toplamıştır. On tane tropos’tan ilk beşi süje bakımındandır
ve canlılar arasındaki ayrılıkları, insanların kendi aralarında başka başka
oluşlarını, duyu organlarının değişik olmasını, sağlık-hastalık gibi çeşitli
durumların bulunduğunu ve eğitimin sonuçlarını belirtir. Öteki beş tropos da
obje bakımındandır: Bir nesnenin şu, ya da bu ortamda olması, süjeye olan
durumunun, niceliğinin ve birtakım niteliklerinin değişmesi, belli birtakım
niteliklerinin relatif oluşu ve bütün bunların yargıdaki yerlerini gösterir.
Aradığı sağlam noktaya
ulaşmak için Kuşkuculuğu bir araç olarak kullanan İslam düşünürü Gazzali
(1058-1111) ile Avrupalı filozof Descartes (1596-1650)*!» metodik
kuşkuculuğunu, bilginin imkanından, doğru bilgiye ulaşaılabileccğin-den ilkece
kuşku duyan asıl Kuşkuculuktan ayırmak gerekir. Çünkü bu düşünürlerin, işe
kuşkuculukla başlarken, asıl amaçları doğru bilgiye ulaşmaktır.
Yüksel KANAR