KÜLTÜR
KÜLTÜR
Karmaşık ve oldukça
önemli olan bu terimin tek bir tanımını yapmak zordur, ancak aşağıda verilen
tanımların her biri farklı amaçlar için yararlı olabilir.
A.L.Kroeber ve
C.Kluckhon’ın çağdaş sosyal bilimcilerin çoğu tarafından olumlu öğeleri barındırdığı
kabul edilen sentezi şöyledir: “Kültür, İnsan gruplarının üretimlerini
de içeren belli başlı kazammlan-nı oluşturan ve sembollerle elde edilen kuşaktan
kuşağa aktarılan açık ya da gizli davranış kalıplarından oluşur; geleneksel
düşünceler ve özellikle buna ilişkin değerler kültürün temelini oluşturur;
kültürel sistemler, bir açıdan eylemin sonucu olarak düşünülebilir, öte yandan
daha sonraki eylemin gerçekleşme koşullarını oluştururlar.”
Bir biyolog olan G.E.
Hutchinson kısa bir tanım yapmaktadır: “Bir grubun gösterdiği tüm
davranış biçimleri o grubun kültürü olarak adlandırılır”. Ama bazdan bu
tanımı, kültürel farklılıkların sadece o gruba özgü davranışlardan oluştuğu düşüncesiyle
kabul etmeyebilirler. Bu pürist bakış açısına göre ancak, bir grup insanın bir
amacı gerçekleştirmek için olası ve işlevsel olarak etkin birden fazla yol
varken yalnızca birini seçmekle belirgin bir tercih yapıyorsa, kültürden söz
edilebilir. Aynı düşünceye göre, mesela balıkçılığı tüm detaylarıyla
tanımlamadıkça onu deniz kültürünün bir parçası olarak kabul etmek anlamsız
olacaktır. Öte yandan balığı elde eden, ama onu kullanamayan bir toplum için
bu veri, kültürü tanımlamada oldukça büyük bir önem taşır.
Buraya kadar verilen
tanımlamalarda dikkati çeken bir eksiklik, işlemsel (ope-rasyonel) bir boyutun
olmayışıdır. Hutc-hinson’un bu konudaki yaklaşımı şöyledir: Bir grup ve yeni
doğmuş bir bebek olduğunu varsayalım; eğer bu bebek grup içinde büyütülür ve
daha sonra gözlenirse davranışlardan farklı olmadığı görülür.
Bu kişinin, alındığı
ikinci grubun kültürünü oluşturan davranışlardan tamamen farklı bir davranış
biçimi gösterebilmesi için doğumundan hemen sonra bu ikinci gruptan ayrılmış
olmalıdır.
Düşünce çizgisi,
sosyal bilimcilerin son zamanlarda, kültürel birimleri birbirinden ayırmada
kullandıkları en önemli kriter olan “önemli süresizlikler” üzerinde
kurdukları stres ile çakışmaktadır. Bu temele dayanarak C.Levi-Strauss’un tanımı
sosyal bilimcilerin çoğunun söylediğine ve gerçekte uygulamalı çalışmalarına
ve araştırmalarına, tamamen uyan, göreli olarak yoğun ve bir ölçüde işlemsel
bir tanım olarak tekrar hatirlatılabitir: “Bir kültür, belirli bir zaman
ve dönemde bir İnsan grubu içinde güncel olan davranış biçimi kalıpları
setidir. Yürütülen araştırmanın ölçeği ve bakış açısından, diğer davranış
kalıbı setlerinden gözlenebilir farklılıklar gösterir.”
Set ve setler
kelimeleri, topolojik matematiğin dalı olan “set teorisi”nin
yarı-tek-nik anlamı çerçevesinde anlaşılmalıdır.
İngilizce’de çiftçiliği
ön plana çıkaran kültür 1420′ lerde ortaya çıkmıştır. Antropolojideki teknik
deyim İngilizce’de ilk kez 1865yılındaE.B.Tylor tarafından kullanılmış,
sistematik olarak tanımlanmış ve aynı yazar tarafından 6 yıl sonra temel bir
kavram haline getirilmiştir: “Kültür, etnografik anlamda bilgi, inanç,
sanat, ahlak, hukuk, gelenek ve insanın toplumun bir üyesi olarak elde ettiği
diğer yetenekleri ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütündür.”
Zamanla kültürün
tanımları antropoloji ve diğer sosyal bilimlerin temel bir kavramı olarak
yeniden üretilmiştir. İngilizce’de antropolog, sosyolog, psikolog,
psi-kiyatrist ve diğerleri tarafından kullanılan
160 tanım
saptanmıştır. Bu tanımlar temel özellikleri açısından 6 gruba ayrılırlar:
1) Tasvirci
, 2) Tarihsel,
3) Kurala,
4) Psikolojik,
5) Yapısal,
6) Genetik.
1- Tasvirci
tanımlamanın temsilcisi olan F.Boas, Tylor’un klasik tanımını yinelemektedir:
Kültür bir toplumun sosyal alışkanlıklarının tüm göstergelerini, yaşadığı
toplumun tüm alışkanlıklarından etkilenen kişinin tepkilerini ve bu
alışkanlıkların belirlediği insan etkinliklerinin ürünlerini içerir. Bu
gruptaki tanımların en belirgin özellikleri, a) kapsamlı bir bütün olarak
kültür; ve b) Kültür’ün içerdiklerinin ayrıştırılmasıdır.
2- Kültürü
tarihsel açıdan ele alan ikinci grubun tanımları, kültürü kendi başına tanımlamak
yerine, sosyal miras ya da sosyal gelenekler gibi tek bir yönünü dikkate alır:
“…Kültür bir sosyal mirasdır. Genelde kültür deyimi insanlığın bütün
sosyal mirası anlamına gelir, özel bir terim olarak bir kültür, sosyal mirasın
belirli bir katmanıdır.” .
3- Üçüncü
grup, kültürü belli bir yaşam biçimi veya dinamik gücü olan kurallar ve onların
sonuçları olarak tanımlamaktadır.
4- Dördüncü
grup uyum sağlama, öğrenme ve alışkanlık gibi süreçleri ele aldığı için
psikolojik olarak adlandırılmaktadır. Kültür öncelikle ihtiyaçları karşılamak,
sorunları çözmek ve dış çevreye diğer insanlara uyum sağlamak için gereken teknikler
dizisi olarak görülür. Bu gruptaki tanımların bir kısmı kültürü bir psikolojik
ekolün kavramlarına indirgemeye çalışmaktadır: “Kültür kelimesi bütün
isteklerimizi kanalize etme veya yerine başka bir şey koyma veya tepki
gösterme biçimlerinin tümünü kapsar; kısacası (kültür) toplumda içgüdüleri
bastıran veya farklı yollarla tatminine İzin veren her şeydir.”
5- Yapısal
gruptaki tanımlardan yalnızca dördü 1945 öncesinde ve bir tanesi de
1939’lardan önce yayınlanmıştır. Bu tanımlar her kültürün sistematik
niteliğini, kültürün ayrıştınlabilir yönleri arasındaki organize ilişkileri
vurgulamaktadır.
Kültür, davranışlara
dayanması ve onları yorumlaması gereken, ancak kendisi bir davranış olmayan
soyut ve kavramsal bir modele dönüşmektedir. Örneğin C. Kluckhohn ve W.H. Kelly
kültürün “bir grubun tüm ya da belirli üyeleri tarafından paylaşılan
gizli ya da örtük yaşam biçimlerinin sonucu olan bir sistem” olduğunu
iddia etmektedir. Kültürün mantıksal bir yapı -davranışların soyutlanmasına dayanan
bir model- olduğu antropologların yalnızca bir bölümü tarafından kabul edilmektedir.
Ancak R.Linton, D.Bidney ve L.White gibi antropologlar, kültürün somut
davranışlardan oluştuğu konusunda ısrar etmektedirler. Bu antropologlar yine
de “davranış biçimi kalıpları”, “davranış formları” gibi
deyimleri kullanmaktadırlar.
6- Genetik
grup, kültürün nasıl oluştuğu, kültürü ortaya çıkaran veya mümkün kılan
etmenlerin neler olduğuna ilişkin sorulara yanıt ararlar. Kültürün diğer özelliklerine
de değinmekle birlikte özellikle genetik açıdan konuya eğilirler. LJ.Carr bu
düşünceyi “geçmişteki davranış bütünlerinin geleceğe aktarılabilen
sonuçlarının birikimi” olarak özetlemektedir.
Yaklaşık olarak
1935’den bu yana, bir çok İngiliz sosyal antropolog, temel kavram olarak
kültür yerine “sosyal yapı” teri-lmini kullanmaktadır. Bu eğilim,
kültür I kavramının kullanımım kısıtlamaya ve değerini kaybetmesine yol
açmışsa da, İngilizlerin geliştirdikleri tanımlar Amerikah-ların tanımlarının
değişik biçimleri içinde yer almaktadır. Örneğin R.Firth’in sentetik saptaması
bîr Amerikalı tarafından şu şekilde yeniden yazılabilir: “Eğer toplum
belli bir yaşam biçimi olan örgütlü kişiler kümesi olarak tanımlanırsa, kültür
işte bu yaşam biçimidir. Eğer toplum sosyal ilişkilerin bir toplamı ise, kültür
de bu ilişkilerin kapsamıdır. Toplum insan öğesini, halkın bütününü ve onlar
arasındaki ilişkileri vurgular. Kültür ise, halkın miras aldığı, kullandığı,
katıldığı ve aktardığı maddi ve manevi kaynak birikimi öğesini vurgular. Bu
öğe fiilleri düzenleyici rol oynar. Ayrıca sosyal davranışların etkilerinin
sonuçlarını da içerir ve eylemi teşvik eder.” İngiliz sosyal
antropologlarının tanımlarından yalnızca M.Fortes’in “kültürün, yapıdan
söz edilebilen her yerde sosyal gerçeklerin niteliklerini, gerçek veya düşünce
düzeyinde niceliksel tasvir ve analize açık sosyal olayların özelliklerini
belirlediği” yolundaki tanımı dikkat çekici niteliktedir.
Firth, Kroeber ve
Kluckhohn’un kültür tanımlarında işlev kavramına bu kadar az eğilmiş olmalarına
ve bu noktamn birçok İngiliz antropologunun görüşünü yansıtmasına şaştığını
belirtmektedir.
Çeşitli akademik
disiplinlerin özelliklerini yansıtan gerçekten sürekli ve tutarlı bir eğilim
yoktur. Aslında, birkaç farklı örnek bir kenara bırakılırsa, kültür terimini
antropolojik anlamda kullanan sosyal bilimcilerin tümünün yalnızca
vurguladıkları noktalar ve ne kadar açıklamaya gerek duydukları açısından
farklı yaklaşımları olduğu söylenebilir.
Arkeologların
genellikle insanın ürettiklerinin tanımlanması üzerinde durduklarını
vurgulayan aşağıdaki cümlelere sık sık rastlanmaktadır.” (Kültür)
doğumundan itibaren insan tarafından elde edilen her-şeydir.”
R.M.Macıver gibi
birkaç Amerikalı sosyolog, uygarlığı toplumun nesnel teknolojik ve bilgisel
faaliyetleri olarak; kültürü ise öznel din, felsefe ve sanatla tanımlamaktadırlar.
Bu görüş, kültür öğesini oldukça değiştirebilir, benzersiz ve eklene-mez
olarak görürken uygarlığı biriken ve değişmez bir olgu olarak ele almaktadırlar.
Bunun bir uzantısı olarak Türkiye’de Z.Gökalp’m “kültür millidir, uygarlık
evrenseldir” formülü uzun yıllar kabul edilmiş bir görüş olmuştur.
(SBA) Bk. Antropoloji;
Uygarlık.