EİNFÜHLUNG
EİNFÜHLUNG
Nesnelerle duygusal
bir özdeşlik ilgisi kurma, kendini bir başkasının yerine koyma olayına
Einfühhmg (Özdeşleyim) adı verilir. Einfühlung olayında biz, nesneleri içinden
kavrar ve yaşarız. Ama bu nesnelerde kavradığımız, yaşadığımız şey, nesnenin
kendisi değil, nesneye yüklenen, yüklediğimiz kendi duygulurımız-dır. Örneğin
yıkık bir ahşap ev karşısında duyduğumuz eziklik ve burukluk, eve değil, kendimize
ait bir duygudur. Fakat bu eziklik ve burukluk duygusunu kendimizde değil, o
yıkık evde yaşarız. Yine dalgalı bir deniz karşısında duyduğumuz coşkunluk
duygusunu, yine kendimizde değil, o dalgalı denizde yaşarız. Bu örneklerden
anlaşıldığı gibi, biz nesnelerle aramızda bir özdeşlik ilgisi kuruyor, sahip
olduğumuz duygulan nesnelere yükleyerek sanki onlarla özdeşlemiyoruz. İşte bu
özdeşleşme Ein-fühlung olayını meydana getiriyor.
Einfühlung’un
psikolojik bir olay olmakla birlikte, fizyolojik temelinin olduğu da kabul
edilir. Kuinz’e göre bu Carpenter’in bulduğu İdco-motorik fenomendedir, örneğin
şoförün yanında oturan birisinin onunla birlikle frene ya da gaza basması gibi.
Einfühlung olayını
psikoloji ve psikolojik estetik yönünden en iyi açıklayan düşünür The-odor
Lipss’dİr. Lipps’in çıkış noktası insanın kavrayıcı etkinliği kavramıdır.
Lipss’e göre her duyulur obje, ben için var olduğu sürece iki öğenin, duyulur
veri ile benin kavrayıcı etkinliğinin bileşkesidir. Kişiyi hazza, estetik
hazza götüren bütün psikolojik süreç, özdeşleyim olarak belirlenir. Yani bütün
estetik süreç Lipps için bir Einfühlung sürecinden başka birşey değildir.
Einfühlungda biz
kendimizden haz duyuyoruz, ama kendi varlığımızın dışında bulunan bir obje
dolayısıyla kendimizden haz duyarız. Kendi dışımızda böyle bir obje olmadan özdeşleyim
olayı meydana gelmez.
Sanatta Einfühlung
ise, bir sanat eseriyle onu algılayıp izleyen kişinin duyumsal
bütün-leşmesidir. Bu kavram daha çok sanat eserinin kişiyi etkileme gücünü
veya etkilemenin işleyiş tarzını açıklamak için kullanılır.
Einfühlung, kişinin
bir sanat eserini veya herhangi bir eseri, kendi içinde yaşadığı gerçekler
dünyasının bir parçası olarak görmeyip, aksine, eserin dünyası içine girip,
eserden o sanatsal gerçeklik dünyasında bütünleşerek etkilendiği teorisine
dayanır.
Yüksel KANAR