DOĞRULUK
DOĞRULUK
1-
Düşüncenin gerçekle uyuşması, yargı ve önermelerin gerçeğe uygun olması, yani
verilmiş bir olguyla uyuşması (içeriksel doğruluk),
2- Düşüncenin kendi kendisiyle uyum için de olması,
çelişik olmaması (biçimsel doğruluk) diye ikiye ayrılır.
Doğruluk, doğru olan
önermenin sıfatıdır. Fiilen tecrübe edilmiş olan şeyinde sıfatıdır. Doğru,
deney doğrusu ve akıl doğrusu olmak üzere ikiye ayrılabildiği gibi, doğruluk da
deneysel doğruluk ve aklî doğruluk diye de ikiye ayrılabilir. Zamana, belirli
şanların bulunmasına ve belirli bir zaman diliminde gerçekleşmeye bağlı olan
doğrulara, olgu doğrularına sıfat olan doğruluğa, deneysel doğruluk denir.
Nedenİyalnızca akılda bulunan, zamana bağlı olmayıp zaman üstü olan, her zaman
ve her yerde geçerli olan doğruların sıfatı olan doğruluğa da mantıkî
doğruluk/aklî doğruluk adı verilir. Bilimsel doğruluğun mukabili varlıksal
doğruluktur.
Kimi müslüman
bilginlerin terimler sözlüğünde, doğruluk “Hakk” sözcüğünün aynısı
olarak görülmüştür. Dolayısıyla bu anlamı kabul edersek doğruluğun karşıtının
batıl olması gerekir. Oysa doğruluğun karşıtı yalancılıktır. Buna göre
doğruluk daha çok sözlerde geçerli ve yaygındır. Hakk anlamında doğrulukta,
uygunluk olgu yönündendir; Sıdk anlamına doğrulukta uygunluk hüküm yönündendir.
Bu nedenle karşıtı “batıl” olan doğruluk (Hakk) ile, karşıtı
“yalancılık” (Kizb) olan doğruluk (Sıdk) birbirinden ayırdedilmiştir.
Bu durumda, hükmün doğruluğu (Sıdkı) ilgili bulunduğu olguya uygunluğudur;
hükmün gerçekliği (doğruluğu), ilgili olgunun ona uygunluğudur.
Doğruluğun ölçüsü
açık-seçikliktir: Aklın ilkeleri ki -bunlara ilk doğruluklar
denı’lİr-açık-seçiktirler. Bunlar, isbata ihtiyaç duyulmadan her akıl
yürütmede kullanılan ilkelerdir, akıl yürütmenin şartıdırlar.
Kişisel doğruluk veya
kanaat yalnızca bir kimsenin kendisi için doğruluk irade eder. Objektif
doğruluk (harici doğruluk) veya kesinlik, özü gereğince ve bütün zihinler için
geçerli olan doğruluktur.
Hakikatin, yani
doğruluğun ölçüsü, doğruluk vasfını taşımak için ilk önce bilinmesi gereken
bir husustur. Bir şeyin, kendisiyle açık-se-çik bilinebileceği işarete ölçü
denir. Bu İşaret bir şeyi başka bir şeyle karıştırmamıza engel olur. “Bu
doğrudur, şu yanlıştır” şeklinde yargıda bulunduğumuz her defada
doğruluğun ölçüsü bize kılavuzluk ediyor demektir. Öyleyse doğruluğun bizzat
kendisinde doğruluğu iyice bilme İmkânı veren ve onu yanlışlıktan ayırmaya
yarayan bir işaretin bulunması kaçınılmazdır. Doğruluğun sahip olduğu ve
yanlışlığın sahip olmadığı bu işaret hakikatin ölçüsünün ta kendisidir.
Fakat burada hakikatin
şu veya bu düzeydeki özel ve ferdi (kısmî) Ölçüleri değil, evrensel ve nihai
ölçüleri sözkonusudur. Başka bir ifadeyle bizim sözünü ettiğimiz husus,
hakikatin her türüne ail karckteristikve ayırdedici işaretidir. Evrensel ve
nihaî hakikat ölçüsü, hakikatin her türünü niteleyen ve ayırdedicilik yapan
bir Ölçüdür. Bu ölçü,
doğruluğun ve kesinliğin en son sebebini teşkil eder.
ölçünün yapısı ile
ilgili bu açıklamalardan sonra, ölçünün kısımları hakkında ileri sürülen
görüşlere temas etmek yerinde olacaktır.
I- Yanlış veya Eksik
Ölçüler
1- İlâhî otorite ölçüsü: İmancılık (fideizm)
adıyla bilinen bu ölçü gelenekçi ekol tarafından ileri sürülüp benimsenmiştir.
Bu ekole göre akıl, imana başvurmadan kesinliğe ulaşmaya yapısı gereği
elverişli değildir. Hiç kimse iman dışında güvenceye sahip olamaz. Bu görüşün
olumlu ve olumsuz yanını dikkate almamız gerekir. Şöyle ki, iyi tesbit edilmiş
ilâhî otoritenin hakikat içİnyanılmaz bir ölçü olduğu bilinmektedir. Fakat
böyle bir ölçünün evrensel olması, bütün hakikatları hatta iç duyu
hakikatlanna uygulanabilir olmasını gerektirir. Yine böyle bir Ölçünün nihaî
ölçü olabilmesi, başka hakikatların ve kesinliklerin varlığını gerektirir.
Örneğin vahy yollu bilgi bizzat başka birçok kesinlikleri gerekli kılar. Aksi
takdirde ilâhî otorite ölçüsüne bağlı kısır döngü mümkün olabilir.
2- Genel muvafakat Ölçüsü: Bu ölçüyü ileri
sürenlere göre, kendi haline bırakılmış fert, doğruyu yanlıştan ayırmaya
kabiliyetsiz olduğu İçin, üzerinde İnsan cinsinin daima muvafık ve mutabık
bulunduğu belli bîr doğru mevcuttur. Yani aynı şartlarda bulunan bütün insanların
algıladıkları, anladıkları ve aynı bi-Çimde anlattıkları şeylere hakikat denir.
Fakat İnsanlık, ancak fertlerin bir araya gelmiş hali olduğuna göre, böyle bir
ölçüyü nasıl kullanabilecektir? Ayrıca böyle bir ölçü, şuur hakikatlanna ve
özelliği İtibariyle bilimsel haki-katlara uygulanamaz. Çünkü bu lür hakikat-lar
fertlerin büyük çoğunluğunun gösteremeyeceği sabrın sonucu elde edilir.
Bunlara ilaveten, asırlar arasında delillerini toplamış, otoritelerini ortaya
koymuş insanların bulunduğunu bilmek gerekir. ‘
3- Ortak duyu ölçüsü: Bu ölçüye taraftar
olanlara göre, ortak duyunun kabul ettiği her şey doğrudur, onun karşı çıktığı
herşeyyanhştır. Büıün insanlarda ortak olan doğal inançlar, hakikatin
ölçüsüdür. Örneğin dış dünyanın gerçekliğine, cüz’î iradeye, bütün metafizik
ve ahlakî ilkelere inanç, hakikatin yegane ölçüsüdür. Belirtmek gerekir ki, bu
ölçüyü savunanlar, aklı ve aklın ilkelerini, çok kesin ha-kikatları ve sade Ön
yargıları, birbirinden açık ayrı oldukları halde, birbirine karıştırmaktadırlar.
Sonra, doğal İnançlarla kazanılan inançları birbirinden nasıl ayırmak
gerektiğine çözüm getirilmemiştir. Doğal inançlar, bütün insanlarda
müştereken bulunurken, kazanılmış, inançlar, bir ülkeye ya da bir devre (asra)
özgü inançlardır. Nihayet genel muvakafal ölçüsünün taşıdığı bütün problemler,
ortak duyu ölçüsü için de söz konusudur.
4- Doğruluğun çekiciliği (cazibesi) ölçüsü:
Kimilerine göre, hakikatin ayırıcı ölçüsü, işareti, hakikata doğru İçimizde
hissettiğimiz eğilimdir. Her kesinlik ve doğruluğun son sebebi, bizi inanmaya
sevkeden bir içgüdü ile açıklanabilir. Gerçi zihin hakikata eğilimi tabii ve
zorunludur. Ama bu, eğilimin, körü körüne ve ölçüsüz bir eğilim olduğu anlamına
gelmez. Tam tersine insan zihni, bir kısım önermeleri kabul ediyor,
diğerlerini reddediyorsa bu, onun kabul ettiği önermelerde, kabul etmediklerinde
bulamadığı bir şeyi açıkça tanıdığı içindir. Ayrıca zihnin sebepsiz ve körü körüne
hakikata doğru eğilim içinde olduğunu ileri sürmek demek, yalnızca Ölçünün
varlığını değil aynı zamanda zihnin kendisini de inkâr etmek demektir. Çünkü
zihin, bilme ve tanıma yetişidir. Öyleyse böyle eğilim, bir hakikat ölçüsünün
varlığını gerekli kılar.
5- Duygu
Ölçüsü: Bu görüştekilere göre, hakikatin ölçüsü akıl değil, duyguda aranmalıdır.
Duygu, aynı zamanda ahlakİHğin de ölçüsüdür. Kim ne derse desin, haklı
olduğunuzu hissediyorsanız, daha fazla bir şey aramaya, başka ölçü bulmaya
gerek yoktur, haklısınız-dır. Oysa duygu, bütün duygu mertebesindeki olgular
gibi, özü bakımından sübjektif, şartlara ve fertlere göre değişken olan bir
şeydir, öyleyse duyguyu, hakikatin yanılmaz ve belirleyici işareti yapmak
demek, bütün yanılma ve aldanmalara kapı açmak demektir.
6- Hakikatin
kendi kendisiyle uyumu ölçüsü: Bu ölçüye taraftar olanlara göre, bir önerme
ancak kesinkes doğru diye bilinen başka bir önermeyle uyuştuğu oranda doğrudur.
Bu ölçü, esasında olabilirliği tesbit eder, fakat nesnelerin gerçekliğini
tesbite yaramaz. Aynı şekilde o, düşüncenin kendi kendisiyle uyumunu
gösterir, ama düşüncenin somut gerçeklikle uyumunu göstermez. Nihayet bu Ölçü,
matematiğe uygulanabilir. Fakat fizikte, tarihte, genellikle varlıkları veya
gerçek ve olası olguları İnceleyen bütün bilimlerde uygulanma kabiliyetinden
yoksundur.
Hakikaten bu ölçü ve
işaretleri zihinsel alanda aramak yerine, hayatın İçinde gerçekleşen eylemde
görmek eğiliminde olanlar da çıkmıştır. Kimileri, hakikati ölçüsünün ahlâki
hayatın zorunlulukları İçinde bulunabileceğine inanmış, diğer bazıları ise bu
ölçünün genellikte eylem İhtiyaçları İçinde yer aldığını İleri sürmüştür.
İkinci görüşü benimseyenlere “Ye-ni-Eleştiriciler”, sonuncu anlayışı
paylaşanlara “faydacılar” denmiştir. Fakat bu son iki görüşün de
eksik ve eleştirilen birçok yönü vardır. Hakikatin ölçüsü olarak ödevi almak
veya yaran kabul etmek, fertleri evrensel ve nihaî bir ölçüye kavuşturmaz.
Çünkü bunların her ikisi de bireysellik yanı ağır basan eğilimlerdir.
2- Hakikatin Ge/çek Ölçüsü:Açıklık
1- Açıklık,
her doğruluğun şaşmaz-yanılmaz işareti ve her kesinliğin iç motifi olan
evrensel ve nihai ölçüsü, açıklıktan başkası değildir. Gerçekte, zihnimizin
yanılabilirliği nedeniyle, doğru olan her şey zorunlu olarak açık değilse,
açık olan her şeyin zorunlu olarak doğru olduğu İtiraz kabul etmez bir
gerçektir. Keza, hangi düzeyde olursa olsun, her kesinlik ve doğruluğun,
belirleyici bir nedenden (motiften) ölürü, daima doğrudan ve dolaylı, dahilî
veya harici bir açıklığa sahip olduğu da sugö-türmez bir gerçektir;
2- Açıklık, esas itibariyle doğruluğun açıklığıdır. O,
doğruyu görmede, zihnin tabiatıyla İlgili bir niteliktir. Açıklığın objektif
bir yapısı vardır ve o zihin üzerinde etkilidir. Zihin, ancak açıkça
farkettiği zaman doğruyu kabul eder;
3- Açıklığın zihin üzerindeki İşleyiş ve etkisine
gelince, denilebilir ki, bu işleyiş ve etki, bir tür baskıdan ibarettir. Şöyle
ki, bu baskı sayesinde zihin, hakikati görmemezlik imkansızlığı İçinde bulunur,
yani hakikati mutlaka görmek zorunda bırakılır ya da hakikati görüp dururken
onu görmediğine hükmedemez. Kesinkes ve kaçınılmaz biçimde hakikati gördüğüne
hükmeder. Özetle, hakikatin evrensel ölçüsü, “kesinlikle kavramamak
imkânsızlığından, hatta aksini kabul etmek imkansızlığından ibarettir”
denilebilir.
Bu son ölçü hakkında
da, kötü temellendiril-miş doğruların ve yanıltıcı açıklıkların bulunduğu
ileri sürülerek İtirazlar yapılmıştır. Dolayısıyla, gerçek doğrulukları ve
açıklıkları sahtelerinden ayırt etmek için başka bir ölçü gerekir,
denilmiştir, öyleyse bu önerilen çare de meseleyi çözmeyen, üstelik hakikat
insan zihninden bağımsız olsa da, kesinlik asla böyle değildir. Doğruluk ve
kesinlik daima sübjektif bir unsuru kendinde barındırır. Çünkü herşe-ye rağmen,
herkes ancak kendi gözleriyle görür ve bakar.
Öyleyse şunu itirafa
mecburuz: Zihinsel planda kesinlik ve doğruluğun dereceleri olmasa da, pratik
olarak akıllılar sayısınca ve hatta ahlaki karakterler ve huylar oranında
doğruluk ve kesinliğin dereceleri vardır. Öyleyse yapılacak ilk eleştiri,
insanın kendi kendini eleşl irisidir.
Hasan ŞAHİN Bk. Doğnı.