DİN SOSYOLOJİSİ
Genel anlamıyla
sosyolojik teori ve fikirlerin din alanına uygulanması diye tanımlanan Din
Sosyolojisi terimi dinlerin İnanç sistemlerini, ibadet şekillerini, çeşitli
dini kurumları ve diğer sosyal faaliyetleriyle bunların toplum hayatıyla,
toplum hayatının genel olarak dinle karşılıklı etkileşimlerini inceleyen bir
sosyoloji dalıdır. Batı dillerinde, özellikle Fransızcada, Türkçeye “dini
sosyoloji” diye terceme edilebilen sıfat tamlaması şeklinde bir kullanımı
da vardır.
Sosyolojinin diğer
kollan gibi din sosyolojisi de yüzyılımızın başında kurutmuştur. Başka bir
deyimle çok gençtir. Ancak bu, din hakkında, dinî inançlar, ibadet şekilleri,
dinî kurumlar ve bunların sosyal fonksiyonları, toplum hayatına etkileri
konusunda daha önceleri hiçbir şey söylenmemiş olduğu anlamına gelmemelidir.
Mevcut bilgilerimiz, ilk insanlardan itibaren dinî olaylar ve konular üzerinde
düşünüldüğünü bize gösteriyor. Kutsal kitapların peygamberler tarihi ile
ilgili açıklamaları bu konunun ilk belgeleri sayılır. İlkçağ Yunan düşünce
tarihinde de konumuzla ilgili önemli bilgilere rastlanır. Bununla beraber din
sosyoloj i-sİ açısından ilk ilginç ve orjinal fikirleri Platon (Eflatun)’da
buluruz. O, din-toplum, top-lum-din meselelerini değişik açılardan ele almış
ve karşılıklı İlişkileri üzerinde durmuştur. “Devlet” ve
“Kanunlar” adlı eserleri, deyim yerindeyse din sosyolojisinin ilk
klasîklerinden-dir. Aristo da, hocası gibi, bu alanda çalışmıştır. Ancak onun
çalışmalarında din hakkındaki görüşler daha çok metafizik ve psikolojik temellere
dayanır.
İslâm dünyasında
önemli dinî-sosyal ve siyasi hadiseler meydana gelmiş ve hepsi zamanında
çözümlenmişti. Fakat, bu olaylar sistematik olarak belirli bir disiplin içinde
incelenmemiş, değişik bilim dallarına dağılmıştı. Bu İtibarla tefsir, hadis,
fıkıh, İslâm tarihi ve medeniyeti gibi disiplinlerde sosyolojinin, özellikle
din sosyolojisinin, bugün bile yararlanacağı fi-kirlervardır. İslâm dünyasında
meseleye seleflerinden farklı şekilde sosyolojik bir açıdan yaklaşan kişinin
sadece İbn Haldun (1332-1406) olduğunu söylemek mümkündür. O, sosyoloji yerine
“İlm-İ Umrân ” (Ümran bİIİ-mi) tabirini kullanmıştır. Din sosyolojisinin
konularını kısmen işlediği “Mukaddime” adlı eseri bu alan için
vazgeçilmez bir kaynaktır.
Avrupalı düşünürler
İbn Haldun’u tanımış ve bilimsel kudretini farketmiş olmalarına rağmen
sosyolojinin kurucusu olarak Auguste Comte (1798-1847)’u zikretmeyi bir gelenek
haline getirmişlerdir. Onun için, din sosyolojisinin genci sosyoloji bilimi
içinde İlk ele alınışı da Comte’un “PozitifPolitika Sistemi” adlı eserinde
olmuştur. “Din Hayatının İlkel Şekilleri” adlı eseriyle onu
Emile Durkheim
(1858-1917)
izlemiştir. Durkheİm’in bu eseri klâsik din sosyolojisi kaynaklarındandtr. Orada,
Avusturya yerlileri ve Uzak Doğu dinleriyle İlgili etnolojik araştırmalara
dayanarak insanlığın İlk dinin Totemizm” olduğunu kendine göre İspata
çalışır. Aynı eserinde ve Batı Avrupa toplumlarındaki resmi istatistiklere istinaden
hazırladığı “İntihar” adlı eserinde dinin sosyal fonksiyonları
üzerinde açıklamalarda bulunur. Bu yönüyle din sosyoloj İsindeki
“fonksiyonalist” akımın öncüsü sayılır.
Din sosyolojisinde
kendinden en çok söz edilen batılı sosyologlarından biri de Max Weber
(1864-1920)’dİr. Durkheim’le aynı dönemde yaşamış olmasına rağmen onun gibi
dinin kaynağı, doğruluğu, yanlışlığı üzerinde durmamış ve sosyal fonksiyonları
hakkında genel bir teori geliştirmeye girişmemiştir. NVeber’in amacı,
birbirinden farklı tarihî şartlar İçinde dinin günlük hayat, yani siyasî,
idarî, ekonomik ve ahlakî davranışlar üzerindeki etkilerini incelemektir.
“Protestan Ahlâkı ve Kapitalİzm’in Ru-hu”n&d bunu ekonomik hayat
ve din açısından denemeye çalışan Weber, her dinin inanç ve esaslarıyle
“bir sosyal ve İktisadi ahlak” meydana getirdiğinden hareketle
dinleri ikiye ayırmıştır: 1- İnsanı dünyevi hazları terke ve uhre-vi (öte
dünyaya ait) hazlar peşinde koşmaya sevkeden, günlük hayattaki düzensizlikleri
tevekküle karşılayan dinler; 2- Hayatın düzensizliklerini bir takım
düzenlemelerle tahammül edilir hale getirip insanın dünyaya uyumunu sağlayan
(dünyevi) dinler. İkinci gruba giren dinler, gelişme ve İlerlemeyi hazırlayan
iktisadi bir ahlak oluşturduğundan, bu gruptaki toplumlar İlerlemiş
toplumlardır. Protestanlık Weber’e göre ilerlemeyi hazırlayan bir dindir.
Nitekim Protestan toplumlarveya Protestanlığın yaygın olduğu bölgeler
kalkınmış ve gelişmişlerdir. Almanya, İngiltere ve Amerika bunun bariz
örnekleridir.
Durkheim’le ilkel
dinlere yönelmiş olan din sosyolojisi çalışmalarının Weber, talebeleri Ernst
Troeltsch, Joachaim Wach ve Güstav Mensching vasıtasıyla günümüz dinlerine, bu
arada Hıristiyanlığa, son zamanlarda da Katoliklik, Protestanlık gibi
mezheplere yöneldiğini görürüz. Teorik nitelikte olan bu araştırmalar, zamanla
Durkheim’in “İntihar” adlı eserinde kullandığı istatistikler örnek
alınarak dinî uygulamaların anketler yoluyla tesbİt ve değerlendirilmesine
dönüşmüştür. Gabricl Le Bras’nın Fransa’da yaptığı iki ciltlik çalışması,
konunun temel kaynaklarından sayılır. “Din Sosyolojisi Etüdleti”
adıyla bilinen bu eser Fransa’da Katolik mezhebinin fiilen ne derecede
yaşandığını gösterir. Ardından bu ve benzeri araştırmalara dayanılarak
Fr^.,isa’nın “Katolik Atlası” çıkarılmıştır.
Batıda bugün,
mezhepleri konu alan bağımsız araştırmalar bir hayli gelişmiştir. O kadar ki,
Katolikler ve Protestanlar 6., 7. Katolik— Protestan Din Sosyoljisi kongreleri
tertipleye-bilmektedirler. Son 20-25 yıl içinde İslâm Sosyolojisi başlığı
altında bağımsız çalışmaların meydana geldiği de görülmektedir. İlk ürünleri
ortaya çıkmış bulunan sözkonusu eserlerde genel yaklaşım, İslâm toplumlarının
kendilerine özgü bir toplum olup “çok farklı bir sos-yo-kültürel
yapı”ya sahip oldukları şeklindedir. Bu itibarla din sosyolojisi
açısından incelenirken, batı toplum ve kültürü içinde oluşturulan genel din
sosyolojisinin metod ve tekniklerinden istifadeyle yeni araşnrma teknik ve
me-todlarınm geliştirilmesi gerekir.
Özetle, klasik
sosyoloji dönemi dediğimiz XIX. yüzyılda din sosyolojisi dinin sosyal düzenin
sürdürülmesine ve korunmasına ne gibi katkıları olduğu ve din ile modern toplum
(kapitalist toplum) arasındaki ilişkilerve dinin se-külerleşmiş bir dünyada
alacağı yerle ilgilenirken, XX. yüzyılda araştırmalar dîni kurumların
(kilise, mezhep, tabu vb.) incelenmesine yönelmiştir.
İzzet ER
Bk.Ayin; Din; Din
Felsefesi; Kutsal; Sekü/ari-zasyon; Tabu; Totemizm.