ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER
ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER
İktisatta tanımı
üzerinde uzlaşılmamış kavramlardan biri de “çok uluslu şirket”
kavramıdır. Tanımını yapmadan önce mahiyeti üzerinde durulması tanımın
anlaşılmasını da kolaylaştıracaktır.
Çok u luslu
şirketlerin kuruluşunu ve faaliyetlerini M.Ö.3000 yıllarına götüren yazarlar
vardır. O yıllarda Mezopotamya’da merkezleri olan bu çok uluslu şirketler
kıymetli taşlar, köle, yün vb. malların ticaretini yapmaktaydı. Bu işlerle
uğraşan iş adamlarının çok iyi örgütlenmiş bir ticaret ağları olduğu gibi,
Asya ve Avrupa’da da kolonileri bulunmaktaydı. Fakat sözkonusu şirketler ne
bugünkü yapıda idi, ne de o zamanlar ticarette royalti sözkonusuydu.
Geçmişi bu kadar
gerilere götürülmesine rağmen denilebilir ki, çok uluslu şirketlerin
uluslararası iktisadi faaliyetleri esasen 1950′-lerden sonra yoğunluk
kazanmıştır. Bunun nedeni dünya ekonomisinde 1950’lerden başlayıp 1960’ların
ortasına kadar süren olumlu gelişmedir. Bu dönemin istikrar havası şirketlerin
uluslararası ekonomik faaliyetlere yönelmesine olduğu kadar, karar alma ve
politika yapma imtiyazı yine merkezde olmak kaydıyy-la, başka ülkelerde yatırım
ve üretim faaliyetİ-ninde bulunmanın riskini de azaltmıştır.
Sorunun bir başka
cephesi de kapitalizmin çehresiyle ilgilidir. Denebilir ki, çok uluslu şirketler
kapitalizmin, çağdaş iktisadi organizasyonlarıdır. Dünya çapında kazanç
getiren kaynaklara el atma biçiminde gelişip, zamanla merkezden uzakta kendi
başına karar alabilen ve politika yapabilen kurumların ortaya Çıkmasıyla,
Dünya ekonomisinin entegrasyonu da gittikçe kolaylaşmıştır. Bugünkü veçhesiyle
bakarsak, aldığı kararlarla ve uyguladığı politikalarla ülke ekonomilerini de
etkileme gücüne sahip olan bu şirketler, boyutları itibariyle ülkelerle
mukayeseli bir sıraya Konsalar, çoğu ülkelerden daha büyük iktisadi büyüklüğe
sahip oldukları görülür. İşte böyle karmaşık bir organizasyonu bütün
unsurlarıyla bir tanımın içine sıkıştırmanın zorluğu bu konudaki tanımların da
çok ve çeşitti olmasına yol açmıştır.
Çok uluslu şirket, iki
ve daha çok ülkede kendisine bağlı birimleri aracılığıyla kazanç (ya da kâr)
getiren faaliyette bulunan ve tüm birimlerini uluslararası düzeyde ilgilendiren
kararlar alan ve bu kararlan uygulamak İçin merkezden temel politikalar
saptayan, merkez yönetiminin kendi ülkesine bağlı duygulardan mücerret
kişilerden oluşan ekonomik organizasyonlar olarak tanımlanabilir. Yaptığımız
bu tanımlamada geçen bazı önemli kavramlara biraz daha yakından bakmak yararlı
olacaktır.
Tanımdaki ilk kilit
kavram kazanç ya ila kâr getiren faaliyet kavramıdır. Bundan anlaşılan, ikiden,
çok ülkede doğrudan reel yatırım yapmak ve bu yatırım faaliyetinden bir kazanç
ya da kâr sağlamaktır. Yoksa, satış acentaları şeklinde ana ülke dışına taşmak
veya portföy yatırımı şeklinde bir-yatırım faaliyeti içine girerek başka
şirketlerin hisselerini almakla olanlar bizim tanımladığımız çok uluslu şirket
kavramından uzaktır. Bazı yazarlar kazanç getiren faaliyetle bulunmayı yeterli
bulmayıp satış hasılatının belli bir düzeye çıkması gerektiğini ileri
sürmektedirler. Mesela Reymond Ver-non, bir şirketin çok uluslu sıfatına layık
olabilmesi İçin satış hasılatının en az 100 milyon Amerikan doları olması
gerekliğini ileri sürmektedir. Toplam satış hasılatını olduğu kadar istihdam
ettikleri işgüeünü de tanımlamalarda dikkate alanlar olmaktadır.
Bizim kabul ettiğimiz
tanımlamada üzerinde durmamız gereken ikinci ana kavram ülke sayısıdır.
Tanımda kazanç gedren faaliydin en az iki ülkede gerçekleşmesi gerektiğini belirttik.
Buna göre ana ülkede üretim faaliyetinde bulunan ama başka ülkelerde satış
temsilciliği şeklinde örgütlenen ya da başka şirketlerin hisse senetlerini
alan şirketi çok uluslu saymamız mümkün değildir.
Çok uluslu şirketlerin
temel özelliklerinden biri de, bütün bilinilen ilgilendiren kaıvılann tek
merkezden alınması, bir başka deyişle, merkezin uzantıları hüviyetinde bulunan
ana ülke dışındaki şirketlerin kendi başlarına bütünü ilgilendiren kararlar
alamamaları ve uvmılava-
mamalarıdır. Şirketin
bütününü İlgilendiren bu konuların başında neyin üretileceği, hangi
teknolojinin kullanılacağı, Üretim faaliyeti süresince kaynakların
kullanılması ve denetimi, üretim faaliyetini aksatması, muhtemel unsurların
belirlenmesi ve hangi tedbirlerin alınacağı gibi hususlar olarak merkezden
alınacak ve uygulanacak temel politika kararlarıdır. Bu konuların birinde veya
bir kaçında adem-i merkeziyetçilik, karar ve politika çatışmasına neden
olabilir. Bu demek değildir ki, faaliyetin bütün unsurları en ince ayrıntısına
kadar merkezden belirlenir. Bu mümkün olmadığı gibi, gerekli ve verimli de
değildir. Şirketler aniden karşılaşabilecekleri konularda kesintinin olmaması
için elbette ilk kararı kendileri vermek zorundadır. Karar mekanizmasının
merkezden oluşturulmasını şirket sermayesinin % 50’den fazlasının merkezin
hissesi olmasına bağlayanlar da vardır. Fakat asi olan etkinliktir ve
etkinliğin gerektirdiği karar mekanizmasıdır.
Günümüzün çok uluslu
şirketlerinin en önemli hüviyetlerinin başında, sürükleyici unsur olarak ana
ülkenin ekonomik çıkarlarını da dikkate alsa bile, adeta bağımsız, kendi bütünlüğünü
korumaya yönelmiş, kân artırma yolunda milli duyguları zayıf görülen ve sadece
kendi ivmesiyle, prensiplerine bağlı yöneti-cilerin yönetiminde bulunmasıdır.
Bu, özellikle bugün, nasıl dünya siyasi sınırlarla ayrılarak ülkelere
dönüşmüşse aynı görünüm etkinlik alanı itibariyle çok uluslu şirketler için de
söz-konusudur diyebiliriz.
Yukarıda verdiğimiz çok
uluslu şirket tanımı, Birleşmiş Milletler yayınlarında da kullanılmaktadır.
Bu tanıma göre de ikiden fazla ülkede üretim faaliyetinin gerekliliği, birimlerin,
merkezle ve birbirleriyle karar uygulama ve kaynakları kullanma itibariyle sıkı
ilişkilerinin gerekli olduğu vurgulanmaktadır.
Çok uluslu şirketlerin
bugünkü dünyada İcra ellikleri fonksiyon üzerinde de kısaca durmakla yarar
vardır. Uluslararasında faktörlerin hareketi, bu şirketler aracılığı ile
yürütülmektedir. Yabancı sermaye ve teknolojinin transferi de yine bu
şirketlerin mekan i/masıyle gerçekleşmektedir. Fakat bu ilişkiler ağının
gelişmiş ülkeler için ortaya koyduğu sonuçlar ile gelişmekte olan ülkeler
bakımından ortaya koyduğu sonuçlar aynı değildir. Biır kere belirtmek gerekir
ki, çok uluslu şirketler gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelerdeki nüfuz
aletleridir. Kendi ülkelerinde çok uluslu şirket büyük ölçüde üretime
katılarak yararlı olmağa çalışırken, gelişmekte olan ülkelerde talep kalıplarını
zorlayarak halka çağdaş araçlarla üretmediklerini tüketme alışkanlığı
kazandırmakta, azgelişmiş ülke piyasaları fiilen bu şirketler arasında
paylaşılmaktadır. Bazı yazarlar buna “yeni sömürgecilik hareketi”
demektedir.
Çok uluslu şirketler,
diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli üretim alanlarında durama
göre kâh yalnız başına, kâh yerli ortaklarla işbirliği içinde faaliyette
bulunmaktadır. Çoğu gelişmekte olan ülke gibi Türkiye de istihdamı artırma,
teknoloji transferi, döviz girdisi sağlama, Ödemeler bilançosunun denkleşmesi
gibi amaçlarla ve uygun yasal düzenlemelerle yabancı şirketlerin ülke içinde
yatırım ve üretim faaliyetine İzin vermiştir. 6224 sayılı yabancı sermayeyi
Teşvik Kanunu bu, amaçla düzenlenmiştir. 1976 yılında 26’sı ABD, 2’si
Hollanda-İngiltere, 8’i İngiltere, 3’ü Fransa, 15’i Almanya, 5’i İsviçre, 2’si
İtal-
ya, 2’si Kanada, 5’i
İsveç olmak üzere toplam 68 şirket Türkiye’de faaliyette bulnuurken; 1982’de bu
rakam 95’e çıkmıştır. Bunların 24’ü Almanya’ya 14’ü ABD’ye, 2’si Avusturya’ya,
2’sİ Belçika’ya, 4’ü Danimarka’ya l’i Finlandiya’ya, 7’si Fransa’ya 6’sı
Hollanda’ya, 5’i İngiltere’ye 3’ü İsveç’e, 7’si İsvirçe’ye, 6’sı İtalya’ya,
2’si Japonya’ya, l’i Kanada’ya, l’i Kuveyt’e, 4’ü ülke ortaklığ,ı 6’sı ise
uluslararası kuruluşlara aittir. Toplam sermaye içindeki payları % 31.18’dir.
1986 yılı sonu itibariyle giren yabancı sermaye miktarı 1803 milyon dolar
olmuştur. 1986 yılı sonu itibariyle ülkemizde faaliyette bulunan yabancı firma
sayısı da 610’dur.
Son yıllarda Türk
ekonomisinin dışa açılma sürecine girmesi bazı yerli firmaları uluslararası
piyasalarda faaliyete zorlamıştır. Türkiye’nin halen uluslararası düzeyde,
piyasa için üretimi birden fazla ülkede sürdüren şirketi çok azdır. Bu
şirketlerin çoğu geçici ihalelerle uğraşmaktadırlar. Bunların bir kısmı da
yeniden Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımı şeklinde dönmektedir. Bunun sebebi,
yabancı sermaye yatırımlarına tanınan avantajlar kadar ülke riskinin büyük
ölçüde düşürülmüş olmasıdır.
(EminERTÜRK) Bk.
Uluslamrası Ekonomik İlişkiler.