ASİMİLASYON
ASİMİLASYON
Asimilasyon,
latinccsimt’lus (benzer) kelimesinden türetilmiş Fransızca ve İngilizce’de ortak
olan bir kelimedir. Sözlük anlamı bir şeyi değiştirerek kendine benzetme, yahut
bir şeyin değişerek başka bir şeye benzemesidir. Dilimize
“özümleme” ve “Özümseme” diye çevrilmekte ise de, bu
kelimelerin, sözcüğün latince asliyle ilişkisi yoktur. Fransızca ve
İngilizce’deki kullanılışına göre asimilasyon iki farklı anlam ifade eder:
1- Bir grup veya genellikle azınlıkta olan bir grubun
kendi kültürlerinden farklı hakim bir kültür tarafından özümlenmesi ve
kendisine benzetilmesi. Buna eskiden “temsil”, günümüzde İse
“özümsenme” denmektedir.
2- Bir grup ve azınlığın başka bir kültür içinde kendini
eritmesi ve ona benzemesi. Bu anlamda Önceleri “temessül” bu gün ise
“Özümseme “kelimeleri kullanılmıştır.
Asimilasyonun, biyoloji,
fizyoloji, botanik, jeoloji, etnoloji, sosyoloji, psikoloji ve felsefede çok
geniş bir kullanım alanı vardır. Biyolojideki anlamı kavramın anlaşılması
bakımından oldukça açıktır. Bir organizmanın aldığı besini organik hale
getirerek kendine mal etmesi, özümsemesidir. Herhangi bir besinin organizma
içinde eriyerek onun organik yapısı ile birleşmesi ve ona benzemesine de
Özümsenme denir. Etnolojideki anlamı da şudur: Hakim bir topluluğun,
kendisinden farklı bir topluluğu bünyesinde eritmesi ve kendine benzetmesi.
Sosyolojide de, bir toplumun kültür bakımından kendisinden farklı bir toplum
haline dönüşmesine “özümsenme”; bir rolümün kültür bakımdan
kendisinden farklı bir toplumu kendi yapısına dönüştürmesine de “özümseme”
denir.
Bu üç bilim alanında
kazandığı anlamlar dikkate alınarak asimilasyonda iki temel hususun olduğu
söylenebilir. Biri hakim bir toplum veya kültür, diğeri ona benzemek isteyen
veya benzetilmek istenen kişi yahut toplum. İnsanlar veya toplumlar durup
dururken bir başka toplum yahut kültüre benzemek istemez, onu kendisi için
ideal bir toplum ve kültür olarak tanımaz. Bilindiği gibi, her toplum, bütün
problcmlcrinikendi kültürel yapısına göre halletmeye çalışır. Öyle bir an
gelir ki, kendi kültürü problemlerini çözmek için yeterli olmaz. O takdirde
yetişmiş, eğitim görmüş, kültürünü çok İyi bilen İnsanlar vasıtasıyla kendi
kültürünü yeniden yorumlamak, yahut başka kültürlerden ihtiyaçlarını
karşılayacak unsurlar alıp onu kendi kültür potası içinde eritmek (a-similc
etmek) suretiyle problemlerine çare bulmak yoluna gidilir. Şayet bunlar mümkün
olmazsa, her geçen gün çoğalan problemler karşısında bunalan toplumdaki
unsurlar kendi kültürlerinin artık işe yaramadığını, sosyal problemlerini
çözmek için o dönemde hakim bir kültürü benimsemek gerektiğini düşünerek,
yahut da hakim dış güçlerin baskısıyla -ki bu daha ziyade sömürge veya
sömürgeleşmeye elverişli ülkelerde olur- o hakim kültürü, kendi kültürüyle
uyuşup uyuşmadığına bakmaksızın iktibas etmeye (almaya) çalışacaktır.
Bilindiği gibi her kültürel unsurun gerisinde bir manevi yapı vardır. Kültürel
unsurlar ancak onlara dayanarak bir değer ifade eder, kendi kültürel bülünlüğü
İçinde bir fonksiyon yerine getirir. Yani her kültürel unsur, temelindeki
manevi yapı dikkate alınmadan iktibas edilirse, yeni kültür ortamında, ya yerli
unsurlarla uyuşamadığından ya da ona gerçek fonksiyonunu yerine getirme
imkanı veren manevi cephesi benîmsenmediğinden toplum tarafından kabul
edilmeyebilir. Bunun farkında olan hakim küllür mensupları toplumdaki muhalefeti
kırmak, reddedilmeyi önlemek, başka bir
yaklaşımla o toplumu
hakim kültürün potası içinde eritmek amacıyla iki asimilasyon safhası takip
ederler; 1- Alıştırma safhası. 2- Telkin safhası. Birinci safhada, yabana
kültür unsurları, yerli kültürel değerler arasında farkettiril-meden takdim
edilir. Örtük bir biçimde yerli kültürel değerler arasında farkettirilmeden
takdim edilir. Örtük bir biçimde yerli kültürel değerlerin demode olduğu,
zamanının ihtiyaçlarını karşılamadığı, yeni birşeyler aramak gerektiği
anlatılır. Milli ve manevi değer ve şah-siyetleryeryerküçümsenir, hakir
görülür, haklarında uydurma hikayeler yayılır. Hedef, toplumu onlardan
soğutmak ve yabana kültüre hayranlık uyandırmaktır. Bu safhada eğitim
kurumlarından ve kitle iletişim araçlarından azami ölçüde yararlanılır.
Alıştırma safhası
başarıyla tamamlandıktan sonra telkin safhasına geçilir. Toplum artık kendi
kültürünü beğenmemekte, onun sosyal problemlerine çare bulamayacağına inanmakta
ve hakim kültürün bu işi yapabileceğine kanaat getirerek ona karşı hayranlık
duymaktadır. Bu dönemde, milli-dini değerler ve kahramanlar açıktan açığa
kötülenir, çağdışı ilan edilir. Bir zamanlar Peygamberimize “çöl bedevisi”,
Kur’an’a “çöl kanunu” denmesi o dönemin açık belirtileriydi. Telkin
safhasında muhalif unsurlar bertaraf edildiğinden, yerleştirilmek istenen
hakim kültür karşısında herhangi bir güç kalmaz. Yabancı kültür ve toplum
yapısı gelip yerleşir. Asimilasyon burada tamamlanmış olur. Tam asimilasyon
topluluğa yeni katılan üyelerin öncekilerden ayırdedi-lemeyecek bir hale
gelmesiyle gerçekleşecektir.
İzzet ER [1]