.
DENEY
Bilimde bir deneyin
amacı, bir bağımlı ve bir ya da daha fazla bağımsız değişken arasında vuku
bulan değişmez ilişkileri gözlemlemek demektir. Böylece bir deney, bu amacı
geçerli olarak yerine getirebilen herhangi bir sürece işaret eder. Daha özgül
olarak, bir deney aşa-ğidaki şartlar uyarınca bir bağımlı ve bir ya da daha çok
bağımsız değişkenin ortak bir değişimin gözlemlenmesini İfade eder:
a) Gözlemlenecek özneler homojen bir grubu oluştururlar,
b) deney sırasında bağımsız değişkenlerdeki değişmenin
miktarları karşılıklı olarak birbirini İçeren ve dışlayan sınıflar içerisinde
tasnif edilmiştir (böylece değişmenin olmadığı birsı-nıf elde edilir);
c) Özneler bu sınıflardan birisine tesadüfi bir süreç
kanalıyla sokulur;
d) Bağımsız değişkende meydana gelen değişmeler her
sınıfı etkiler.
Bu tanımın gereği
olarak deneyin laboratu-varda ya da gerçek hayatta meydana gelmesi arasında pek
bir fark yoktur. Aynı zamanda, bağımsız değişkendeki değişmenin, deney yapan
kişi üzerinde bazı eylemlerin doğrudan bir sonucu olarak meydana gelip
gelmediği önemsiz bir konudur. Ne zaman deney yapan ki§İ teorik önemi olan bazı
bağımsız değişkenlerde değişmeye yol açacak olayları önceden kestirebilirse,
olayın vukuunda önce çeşitli oranlarda değişim sınıflarına özneleri rastgele
yerleşlîrirve nihayet yukarıda sıralanan şartların diğerlerini de karşılarsa,
bir deneyi gerçekleştirmiş olur. Deney terimi, gevşek bir biçimde, sosyal
hayatın herhangi bir alanındaki yeniliği İfade edecek şekilde
kullanılmaktadır. Burada, yeniliğin bir deney temeli üzerinde ya da sınırlı bir
alanda meydana gelen etkisi söz-konusudur. Böylece sonuçlar, yapılan yeniliğin
girmesinden önce gözlemlenebilir.
Deneyce doğrudan ya da
dolaylı olarak başvurma mevcut sosyal araştırmacılar tarafından çeşitli
düzeylerde ve çeşitli yoğunluklarda yapılmaktadır. Nitekim sosyal bilimciler yapay
olduğu kadar tabii durumları da hipotezlerini sınamak amacıyla kullanırlar:
Karşılaştırmalı yöntemin de esasen kurumsal ve tarihsel verilerle yapılmış
bilimsel deneyin katı prosedürlerinin kendisine uygulanamayacağı bir
‘deneyleme’ tarzından İbaret olduğu da çeşitli kişilerce ifade edilmiştir.
Felsefi anlamda deney,
her türlü duyumsal bilgiyi kapsadığı gibi, duyumlardan, kavramlardan,
yargılardan ya da akıl yürütmelerden elde edilen bilginin tümünü de ifade eder.
Daha genel ve ana çizgileri ile kişinin veya insanlığın hayatı boyunca
edindiği bilginin bütünü ve sezgisidir. Bu anlamda “deney sahibi” olarak
tanımlanan kimse, yaşamış, görüp geçirmiş ve bunlardan yeterli ve gerekli
dersleri çı-
kartmış bir kimsedir.
Duyumsal deneyin
değeri ve bunun bilgi ile ilişkisi sorunu felsefe tarihi boyunca çeşitli teori
ve tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Deneyciliğe göre, her bilgi
duyum deneyinden gelir, zihinde daha önceden duyular yoluyla algılanmamış
hiçbir şey yoktur. Locke ve Hume gibi deneyciler bu görüşü savunurlar. Klasik
rasyonalizm İse (Descartes, Kant) bilgi için duyumsal deneyi yeterli bulmaz; düşünce
yoksa, deneyin bir değer taşımayacağını düşüncenin her türlü duyu deneyinden
Önce var olduğunu savunur. İdealizme göre, her bilginin, hatta her deneyin
kaynağı düşüncedir. Çünkü idealizm duyu deneyinin hatta duyumların olmadığı
kanısındadır. Gerçekçiliğe göre de duyu deneyi gerçekten varolana yönelir; varolanı
bilir ve bilim aracılığıyla varolanı etkiler.
Ahlaki deney kavramı
ahlak kurallarının kaynağı sorusuna cevap verir. Bazı ahlakçılar ahlak
kurallarınının insanın vicdanı olduğunu öne sürerler. Onlara göre insanların
doğuştan evrensel ve sonsuz olarak sahip oldukları bu kurallar İnsan vicdanının
ya kendiliğinden oluşturduğu veya doğuştan edindiği kurallardır. JJ.Rousseau;
“vicdan ilahi içgüdüdür” der. Ahlak kurallarının duyu deneyinden Önce
varolan a priori kurallar olduğunu savunan bu görüşe ‘ahlaki rasyonalizm’ adı
verilir. Buna göre bir kısım ahlakçılar da ahlak kuralları kaynağının duyu
deneylerinden edinilmiş olduğu kanısmdadırlar. Ahlaki deneycilik adı verilen
bu görüşün farklı biçimleri vardır: a) Bireysel deneyin özgünlüğüne inanan,
dolayısıyla insanların her birinin ayrı bir ahlakı olduğunu savunan görüş; b)
Ortak veya sosyal deneyin önemi üzerinde durarak birey ahlakının, içinde
yaşadığı toplumun töreleriyle sınırlandığını savunan görüş. Bu durumda ahlak
bir sos-yoiojizm niteliği kazanır; c) Bİr çok etkenle evrim gösterebilen ve
gelişebilen sosyal deneye önem veren görüş. Sözü geçen etkenler arasında
bireyin eylemi gibi deneylerin sentezini yapan aklın eylemi de önemli bir yer
tutabilir (Bu hem bilimsel rasyonalist, hem de deneyci bir görüştür).
(SBA)
Bk. Bilim; Değişken;
Deneycilik; Meterfofoji; Yöntem.