Tarihte Bilim ve İslam: İslam medeniyetinin gelişme çağlarında geometri, matematik, astronomi, fizik, tıp gibi, bilimsel metodlar olan ‘ölçüm’, ‘gözlem’ ve ‘deneye dayalı bilimlerde çok sayıda bilgin yetişmiş ve bunlar sonraki asırlarda Batıdaki bilim devriminin kaynaklarından birini oluşturmuştur.
Bilim tarihçimiz Adnan Adıvar’ın yazdığına göre, mesela, İbn Heysem’in ışık fiziği hakkında ‘deney’ ve ‘ölçüm’e dayalı olarak yazdıkları, Roger Bacon ve Kepler gibi Batı’daki bilim devrimi öncülerinin bile dikkatini çekmiş, Oxford kilise-üniversitesinde ‘deney’ ve ‘ölçüm’ metodunu uygulamaya teşebbüs ettiği için Roger Bacon, aforoz edilmiş ve “Müslüman oldu” diye sert protestolarla karşılaşmıştı.
Avrupa’da bilimlerin ilk büyük öncülerinden biri olan R. Bacon’ın bilimsel ‘deney’ ve ‘gözlem’ metodunu Müslümanlardan öğrendiği o kadar kesindir ki, bilim tarihçisi J. D. Bernal, “optik ilminin kurucusu İbn Heysem’in Bacon’ın hocası olduğunu” yazar.
Soru, apaçık ortadadır: İslam bilime engel ise, niye belli bir çağda bilimlerin, hem de deneysel bilimlerin önderi oldu? Ondan sonra neler değişti ki, Müslümanlar geometriyi bile “faidesiz” buldular, üçgenin iç açılarının toplamının sorulduğu bir sınavı bile başaramadılar?!
İslamın geçmişteki bilim mirasını öven çok şey okumuşuzdur. Bu övünmeleri çocuksu buluyorum. Önemli olan, geçmişteki bu bilim önderliğinin hangi zihniyetle ve hangi şartlarda başarıldığını anlamaktır.
Müslümanların o başarısındaki birinci etken, zihnen bilime açık olmalarıdır. Müslümanlar, kendilerinden önceki bilim ve felsefe mirasını çekinmeden benimsediler. Ama, mesela Trevor – Roper’in “Müslümanlar eski Yunan vs. bilimini nakletmekten öteye geçemediler” şeklindeki iddialarının aksine, devraldıkları eski Yunan, Hind vs, bilim ve felsefe mirasını tekrarla (‘taklid’) yetinmediler, bunun ötesine geçtiler.
“Müslüman bilginlerin sadece eski mirası değerlendirdiğini söylemek yanlış olur…
Heyecanlı ve üretken öğrenciler olmak konumundan yola çıkan Müslümanlar, ikinci aşamada, artık usta oldular, araştırmaların ve deneylerin sevdalı icracıları oldular, sadece eski kitapları bulup çıkarmakla yetinmediler, kendileri de buluşlar yaptılar. İslam kısa sürede, astronomi, matematik (geometri dahil!) tıp gibi bilim dallarında orjinal bilginler yetiştirdi. Bunlar, tarihte bilinen en büyük bilginlere eşittirler…
Nihayet, Müslüman bilim adamları tabiatı gözlemleme konusundaki kudretleriyle, ustalarını geçtiler… Ölçüm ve hesaplamaları aritmetikle denetleme konusunda hayli ileriydiler…”
Burada bilhassa “gözlem, deney, ölçüm, hesaplama” gibi kavramlara dikkat çekmek isterim. Bilimsel metod, bunlardır. Dün bu metodlarla Müslümanlar öndeydi… Sonra, Batı, aynı metodları geliştirerek, bu metodlarla yeni bilimsel bilgilere ulaşarak öne geçti, bugünkü medeniyet düzeyini gerçekleştirdi.
Başlangıçta, İslamda bu bilimsel zihniyetin gelişmesinin son derecede önemli sebepleri vardır: Fetihlerin sağladığı serbest kültürel çeşitlilik ile böyle bir ortamda yoğunlaşan mezhep ve felsefe tartışmaları zihinleri açarak bilimsel merakı tahrik etmiştir.
Ticaretin gelişmesi bilhassa önemlidir. İmparatorluk düzenlerinin sağladığı asayiş ve kentleşme ortamında ticaretin gelişmesi bilimsel seyahatleri ve temasları kolaylaştırmıştır.
Bütün dinî ve aklî bilim dallarında İslam bilginlerinin hayat hikayelerini okuduğumuzda, bilim merkezlerini dolaşarak yeni bilgiler edindiklerini, ünlü bilginlerin yaşadığı kentlere giderek tartışmalar yaptıklarını, değişik şehirlerdeki kütüphanelerden istifade ettiklerini görürüz.
Büyük tarihçi Braudel, Iranda, Suriyede, başka bir yerde yazılıp piyasaya çıkan kitabın, hemen Ispanya / Kurtubadaki Halife II. Hakem tarafından satın alındığını, mesela Isfahandaki Abulferec’e, Halife’nin ispanyadan bin altın dinar göndererek onun ünlü antolojisini satın aldığını belirtir.
Bu seyahatler ve kitapların dolaşımı, kervan seferlerine dayanan sosyal ve ticari hareketliliğin ne kadar canlı olduğunu gösterir. Çünkü, nerede hangi bilginin bulunduğu, hangi kitabın çıktığı telgrafla, faksla öğrenilmiyordu; tüccar kervanlarının refakatinde yapılan seyahatlerle öğreniliyordu ve ulaşılıyordu.
Kaynak: Taha AKYOL, BİLİM VE YANILGI, AD Yayıncılık 2. Baskı, Haziran 1997