SİSTEM
Sosyal ve uygulamalı
bilimlerde karşılıklı ilişki halinde bulunan elemanların oluşturduğu bir bütünü
ifade etmek için kullanılan kavram.
Sistem kavramı çeşitli
şekillerde tanımlanmıştır. Genel Sistem Teorisi’nin kurucusu Ludwing von
Bertalanaffy’nin “karşılıklı ilişki halinde bulunan elemanlar
topluluğu” olarak tanımladığı sistem kavramı, günümüzde daha çok
“her biri değişik durumlarda bulunabilen çeşitli elemanların bir bütünü”
şeklinde tanımlanabilmektedir. Aynca, “kendi aralarında ilişkili öğeler
bütünü veya bir aradaki işlevler dizisi” şeklinde de tanımlanabildiği
gibi sistemin, “nesnelerin, bu nesneler ve onların simgeleri arasındaki
ilişkilerin bir bütünü” olarak da tanımlanması mümkündür.
Önce doğal ve
uygulamalı bilimler alanında kullanılmaya başlayan sistem teorisinde,
karşılıklı etkileşim halinde bulunan onlarca farklı elemanın bir araya geldiği
biyolojik varlıklar birer sistem (bütün) olarak ele alınmış ve sistemin
işleyişi üzerinde çalışmalar yapılmıştır. II. Dünya Savaşı’nı izleyen
yıllarda sistem kavramı sosyal bilimlerde de kullanmaya başlanmıştır. Amerikalı
sosyolog T. Parsons, bu kavramı sosyolojiye, D. Easton siyaset bilimine, M.
Kaplan da uluslararası İlişkiler disiplinine taşımışlardır.
Parsons insan
eylemlerinin birbirinden ayrılmış olmadığını ve bunların kümeler halinde
oluştuğunu savunmuş ve davranış kümelerinin meydana getirdiği bütünü sistem
kavramı ile ifade etmiştir. Von Bertela-naffy’nin Genel Sistem Teorisi’ne
karşılık olarak Parsons, Eylem Sistemi Teorisi’ni geliştirmiş olup sosyal
sistem ve bunun alt-sistemleri üzerinde durmuştur.
Tanımlarda da dikkat
çektiği gibi sistemin en belirgin özelliği “bir bütün” olmasıdır.
Sistemin ifade ettiği bütün, karşılıklı etkileşim halinde bulunan çeşitli
elemanlardan, farklı nesnelerden, ilişkilerden ve rollerden oluşmaktadır.
Bütünü meydana getiren unsurlar (elemanlar, nesneler, işlevler, roller,
ilişkiler) tesadüfen biraraya gelmiş olmayıp her biri belli bir işlevi görecek
şekilde biraraya gelmiş ve bir bütünü oluşturmuşlardır. Bu unsurlardan her
hangi birisi bütünden (sistemden) çıkarıldığında sistemin işleyişi bozulmakta
ve bütün işlemez hale gelmektedir.
Bir sistemi oluşturan
temel unsurlardan her birisi kendi içinde ayrı bir bütünü temsil etliğinden
bunlar da alt-sistem (sous- syste-me- subsystcm) olarak değerlendirilmektedir.
Bu durumda sistem, alt-sistemlerin uyumlu şekilde bir araya gelip meydana getirdikleri
bir bütün olarak görülmektedir. Bir toplumun bütün kurumlarını, kültürünü,
yapılarını, değerlerini içine alan sosyal sistemin pek çok alt-sistemden
meydana gelmiş olduğu söylenebilir. Parsons, siyasî sistemi, ekonomik sistemi
ve kültürel sistemi sosyal sistemin alt-sistemleri olarak ele almıştır. Genel
olarak biyo-sosyal sistem, çevre (ecologique) sistemi, ekonomik sistem,
kültürel sistem ile siyasî sistem gibi alt-sistemlerin sosyal sistemi meydana getirdiği
kabul edilmektedir.
Her sistemin (bütün)
karşılıklı etkileşim halinde bulunduğu bir çevresi vardır. Sistem olarak
ifadesini bulan bütünler, ister biyolojik, ister sosyolojik olsun,
çevrelerinde girdi alır ve yine çevrelerine çıktı gönderirler. Çevre, bir
sistemin etkileşim halinde bulunduğu diğer sistemlerin oluşturduğu bir bütün
olarak karşımıza çıkmaktadır ki, bu da bir sistem olarak değerlendirilmelidir.
Sosyal ve siyasî sistemlerin toplum içi ve toplum dışı olmak üzere iki çeşit
çevrelerinden söz edilebilir. Sosyal ve siyasî sistem in ilişki hafinde
bulunduğu uluslararası sistem, uluslararası ticaret sistemi, uluslararası
hukuk sistemi ve uluslararası kültürel sistem gibi ülkenin sınırlan dışında
kalan sistemler toplum dışı çevreyi meydana getirirlerken siyasî ve sosyal
sistemin etkileşim halinde bulunduğu (girdi alıp çıktı gönderdiği) ekolojik
sistem, kişilik sistemi, kültürel sistem, değer ve inanç sistemi gibi, ülke
sınırları içerisinde bulunan sistemler de toplum içi çevreyi meydana
getirmektedirler.
Doğal ve sosyal
evrende bulunan yüzlerce sistemi canlı ve cansız diye tasnif etmek mümkündür.
Sosyal sistemler ve bunları oluşturan bütün alt-sistemler, esas itibariyle
cansız sistemler olup işlemeleri için dışarıdan yönlendirilmeleri gerekir.
Canlı sistemler olarak tasnif edilen doğal sistemler ise (güneş sistemi, sinir
sistemi vb.) dışarıdan yönlendirilmeye ihtiyaç duymadan işlerler. Dışarıdan
yönlendirilen ve insanlar tarafından düzenlenen sistemler olan sosyal sistemler
ve bunların bünyesinde yeralan alt-sistemler (yönetim sistemi, trafik sistemi,
ölçü sistemi, eğitim sistemi gibi) zaman, mekân ve toplum farklılığına bağlı
olarak değişik şekillerde örgütlenmişlerdir. Sosyal sistemlerin ve bunların
alt-sistemle-rinin farklı şekillerde ortaya çıkmaları, ekonomik özellikler,
tarihî miras, kültür ve zihniyet dünyası, coğrafi özellikler, inanış biçimleri
ve benzeri çeşitli değişkenlerin her toplumda birbirinden farklı değerde ve
özellikte bulunmasından ve bütün içerisindeki işlevinin az-çok değişik
olmasından kaynaklanmaktadır.
Davut DURSUN