Simone de Beauvoir kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1908) Fransız romancı ve denemeci. Varoluşçuluk felsefesinin temalarını işlemiş, kadın konusunda ünlü incelemesiyle kendini 20. yy’ın önde gelen feminist düşünürlerinden biri olarak kabul ettirmiştir. Katolik bir burjuva ailesinin kızı olan Simone de Beauvoir 9 Ocak 1908’de, Paris’te doğdu, ilk ve ortaöğrenimini özel Katolik okullarında tamamladı. Sorbonne’da felsefe okudu. 1929’da bitirme sınavlarına hazırlanırken Jean-Paul Sartre ile tanıştı. Yaşamının en önemli olayı olarak nitelediği bu tanışma Sartre’ın ölümüne değin süren bir ilişkinin başlangıcı oldu. 1930’da Rouen’da öğretmenliğe başladı. Daha sonra Marsilya ve Paris’te süren öğretmenlik görevini geçimini yazarlıktan kazanmaya başladığı 1943’ten sonra bıraktı.
Sartre ile tanışmasından bir yıl sonra onunla evlilik, çocuk doğurma gibi geleneksel aile ilişkilerini yadsıyan, tarafların birbirlerinin özgürlüğüne karşılıklı saygı duyması ilkesine dayanan bir beraberlik ilişkisi kurdu. Tüm yaşam boyu süren bu ilişki, hem varoluşçu felsefenin hem de Beauvoir’in feminizm anlayışının yaşama uygulanış biçimidir. Sartre ile birlikte, Beauvoir da içinden çıktığı burjuva çevrenin değerlerini yadsımış ve çağına karşı sorumlu olmayı seçmişti. Çağın önemli sorunları önünde her zaman insan özgürlüğünden yana bir tavır almıştır. Sartre’a yakınlığına ve genellikle onunla aynı tutumu paylaşmasına karşın, özgür ve bağımsız bir düşünür olmayı başarmıştır.
İlk yapıtlarını II. Dünya Savaşı sırasında ve hemen savaştan sonra veren yazar, önceleri varoluşçu felsefenin belli başlı temalarını romanlarında işlemiştir. İlk romanı l’Invitee (Konuk Kız) otobiyografik unsurlar taşır. Genç bir kızın uzayan konukluğu sonucu anlaşmış bir çiftin ilişkilerinin bozuluşunu konu alır. Romanda, bir bilincin ancak bir başka bilinci yok etmek pahasına var olabildiği teması işlenir. İkinci romanı 1944’te yayımlanan Le Sarig des aıttres’du (“Başkalarının Kanı”). İşgal altındaki Paris’ te geçen romanda sorumluluk ve özgürlük sorunu ele alınır. Kendi idealleri uğruna başkalarının kanını dökmek durumuna gelen roman kahramanı sonunda kendini feda etmek zorunda kalır. 1945’te yazdığı Les Boucbes Inutiles genel bir yarar uğruna birilerini feda etmenin haklılığı ya da anlamsızlığı üzerine yazılmış didaktik bir oyundur. Tous les hommessont mortels (“Bütün İnsanlar Ölümlüdür”), Charles Quint (Şarlken) hükümdarlığı sırasında geçen tarihi bir romandır. Burada yaşama ölümün anlam ve biçim verdiği teması işlenir. Les Mandarins, insanın temel ikilemlerini daha karmaşık bir biçimde ele alır. Romanın merkezinde sevginin yıktığı bir kadının öyküsü vardır. Roman II. Dünya Savaşı’nı izleyen yılların siyasi ortamında, Paris’in avdın çevresinde yaşanan siyasi sorumluluk alma ya da avdın statüsünü koruma ikilemine ışık tutar. Yazar 1954’te yazdığı bu romanıyla aynı yılın Goncourt Ödülü’nü kazanmıştır. 1966’da yazdığı Les Belles Images (“Güzel İmgeler”) romanı ve üç uzun öyküden (“La Fcmme rompue”, “Monologues”, “l’Age de diseretion”) oluşan La Femme rompue (Yıkılan Kadın) adlı kitabında, felsefi temaları bırakmıştır. Bu yapıtlarda, kadınların evlilik ve çalışma yaşamındaki ikilemleri işlenmektedir.
Büyük bir gezgin olan Beauvoir, Yunanistan, İtalya, Orta Avrupa, Mısır, ABD, Çin, SSCB, Latin Amerika ve Japonya’yı dolaşmıştır. Bu gezilerden bazılarını gezi notlarında anlatır. l’Amerique au joıır le jour’dz ABD’ye ilişkin gözlemlerini yansıtır, la Longue Marche’da ise Çin devrimini tanıtır.
Denemelerinde de yine varoluşçu temaları işleyen yazar, 1944’te Pyrrhus et Cineas’ı, 1948’de Hegel üzerine Pour une morale de Pambiguite’yi ve 1949’da Deuxieme Sexe’l yayımlamıştır. Kadını özne olan erkeğe göre “Öteki” olarak tanımlayan felsefi bir bakış açısından yürütülen bu incelemede yazar, kadının bağımsızlığını, kendini erkeğe göre değil, kendi için tanımlayarak kazanabileceğini önerir. Denemelerin sonuncusu, 1970’te yazdığı Viellesse yaşlılık üzerinedir. Varoluşçu acıdan yürütülen bu incelemede yaşlılık, insanın doğayı ve kendi doğasını aşması olarak tanımlanan varoluş çabasının son yitiş aşamasıdır. Geleceğin bugünü haklı kılan tek ölçüt olduğu görüşünün önüne dikilen bir düşmandır yaşlılık.
Çağına karşı sorumluluk düşüncesi Beauvoir’ı otobiyografi biçiminde dört ciltlik büyük bir tanıklık dizisi yazmaya yöneltmiştir. Bu yapıt son elli yılın Fransız aydın yaşamının bir tarihi olarak kabul edilebilir. Yapıtın ilk cildi, Les Memdires d’une jetine fille rangee (Bir Genç Kızın Anıları), çocukluk yıllarını ve bağımsız bir kadın olma yolundaki savaşımını anlatır. La Force de l’âge (196C) savaş öncesi dönemi, La Force des choses (1963) savaş ve savaş sonrasını anlatır. Savaş sonrasında Beauvoir’ın Sartre ile birlikte çıkardığı Les Temps Modernes dergisi ve onun etrafında yapılan siyasal ve entelektüel tartışmalar bu cildin merkezinde yer alır. Dizinin son cildi, 7biff compte[ait 1960’ların sonlarında gündeme gelen 1968 olayları, yeni feminizm gibi sorunlara ışık tutmaya çalışır. Kendi yaşamını da nesnel bir gözle anlattığı bu yapıt oldukça kuru ve bir tür kronik diliyle yazılmıştır. Yine otobiyografik bir yapıt olan Une mort tres douce (Sessiz Bir Ölüm) üslup bakımından bu diziden ayrılır. Annesinin ölümüne tanıklıktan yola çıkarak 1970’te yazdığı bu denemede anne kız ilişkileri irdelenir. Kendini bir “yazı virtüözü ” olarak tanımlamayan Beauvoir’ın edebi yönden en yetkin kitabıdır.
Bir bütün oluşturan otobiyografisinde yazar yaşamını başarıyla gerçekleştirilmiş bir proje olarak ortaya koyar. Bu karşı karşıya geldiği “erkeğe göre tanımlanan” bir nesne olan kadınlığını aşmak ve varlığını kendi seçişleriyle oluşturarak özgürlüğe ulaşmak olarak tanımlanan bir projedir. Yaşamını tezlerini doğrulayan bir kanıt olarak gösterir, kendini kadınlara bir model değil, bir örnek olarak sunar.
Roman ve denemelerden oluşan bu önemli yapıtın iki temel zayıf noktası vardır. Birincisi kadınlara önerdiği özgürleşme yolunun, tarih içinde oluşmuş maddi koşulların yarattığı kısıtlamaları yeterince dikkate almamasıdır. Bu bir ölçüde benimsediği idealist felsefenin bir sonucudur. Bu nedenle feminizme bakış açısı da eklektiktir, zaman içinde çelişik sonuçlara varmıştır. Önceleri, kadınlara bireysel kurtuluş yolunu önermiş, daha sonra feminizmi yadsıyacak derecede sosyalizme öncelik tanımıştır. Feminizme yaklaşımını son kitabında gözden geçiren yazar, bu zaafını kendi de teslim etmektedir. Yapıtın ikinci zayıf noktası da kadınlara bireysel kurtuluş yolunu öneren yazarın felsefi yapıtlarında, hatta romanlarında buna uygun bir dil yaratamamış olmasıdır. Nesnel anlatımı ve kuru dili okuru kendini başarılı bir örnek olarak sunduğu eserlerle özdeşlik kurmaktan alıkoymaktadır. Öyle ki bazı eleştirmenler, yazdığı dört ciltlik otobiyografiye karşın kadın ve insan Simone de Beauvoir’ın kişiliğinin yeterince belirginlik kazanmadığını ileri sürerler.
Simone de Beauvoir Yapıtları (başlıca):
Roman:
Oyun:
Les Bouches inutdes, 1945, (“Yararsız Ağızlar”).
Otobiyografi:
Gezi Notları:
Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 14. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983