Ana Sayfa Kimdir Samuel Beckett kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi

Samuel Beckett kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi

0

Samuel Beckett kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1906) İrlandalı oyun yazarı, romancı, şair ve eleştirmen. Oyunları ile Uyum­suzluk tiyatrosunun en ilginç temsil­cisi olarak ün yapmıştır. 13 Nisan 1906’da Dublin yakınlarında Foxrock’ la doğdu. Annesi ve babası, Mary ve William Beckett, İrlanda’nın Protestan orta tabakasından ge­len insanlardı. Beckett öğrenimine 1912’de Dublin’de Earsfort House School’da başladı. 1920’de Enniskillen’de Portora Royal School’a gitti. 1923’te Dublin’de Trinity College’a girerek Fransız ve İtalyan Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nde okudu. Öğrenciliğinde Dante ile ilgilenen Beckett, yaz tatillerinde Fransa ve İtalya’ya giderek bu ülkelerin edebiyatlarına duyduğu ilgiyi pekiştirdi. Aralık 1927’de yükseköğrenimini tamamladıktan sonra 1928 başlarında kısa bir süre Belfast’ta Fransızca öğretmenliği yaptı ve aynı yılın ekim ayında Paris’te Ecole Normale Superieure’de İngilizce okutmanı olarak çalışmaya başladı.

Paris’te yazarlık yaşamını büyük ölçüde etki­leyecek olan James Joyce ile tanışarak onun dost çevresine girdi. Joyce’un daha sonra Finnegan’s Wake adıyla yayımlanacak olan güç anlaşılır romanının bir bölümünün Fransızca’ya çevrilmesine yardım etti. Aynı dönemde Joyce’un bu son çalışmasını tanıtmak için yazılan incelemelerden birincisi Beckett’in imza­sını ve “Our Exagmination Round his Factıfıcatıon for Incammation of Work ın Progress” başlığını taşıyordu.

1930’da basılan Whoroscope adlı doksan sekiz dize ve on yedi dipnottan oluşan şiiri yayımlanan ilk yapıtıydı. Aynı yılın eylül ayında Dublin’e dönerek Trınıty College’da Fransızca asistanı oldu. Descartes’ın felsefesi ile ilgili olarak yazdığı tezle Aralık 1931 ‘de master derecesi aldı ve asistanlık görevinden ayrılarak bütün zamanını yazarlığa adamaya karar verdi. 1932’de yeniden Avrupa’ya giden Beckett 1933-1937 arasında Londra’da yaşadı, sık sık Al­manya ve Fransa’da yolculuklar yaptı. Bu dönemde yazdığı öykülerden oluşan More Pricks Than Kicks 1934’te, Murphy adlı romanı ise 1938’de Londra’da yayımlandı. 1937’de Paris’e yerleşti. II. Dünya Savaşı çıktığı zaman, tatil için gitmiş olduğu İrlanda’dan Fransa’ya dönerek Fransız direniş hareketine katıldı. Naziler tarafından arandığı için Fransa’nın güneyine kaçtı, iki yıl Vaucluse’de kaldı. Gündüzleri tarım işçiliği vaptı, geceleri ise Watt adlı romanını yazdı.

Savaş sona erince kısa bir süre İrlanda’da kaldık­tan sonra İrlanda Kızıl Haç grubuna katılarak Fransa’ ya döndü ve yeniden Paris’e yerleşti. Bundan sonra yapıtlarını yalnız Fransızca olarak yazmaya başladı ve 1946-1950 arasında Molloy, Malone meurt (“Malone ölüyor”) vc L’mnomable (“Adlandırılamayan”) adlı roman üçlemesini tamamladı. Daha önce Murphy’y’ı Fransızca’ya çevirmiş olan Beckett, bu romanlarını da İngilizce’ye kendisi çevirdi. Gene bu dönemde yazdı­ğı oyunlardan Eleutheria hiç yayımlanmadı ve oynan­madı. En attendant Godot (Godot’yu Beklerken) ise 5 Ocak 1953’te Paris’te Theâtre de Babylone’daki ilk temsili ile bir tiyatro olayı yarattı ve kısa zamanda birçok dile de çevrilerek Beckett’in uluslararası bir üne kavuşmasını sağladı. Bu oyunu Finde partie (Sonu), All That Fail, Krapp’s Last Tape (Son Band), Embers (Küller), Happy Days (Mutlu Günler), Play (Oyun) vb. gibi sahne ve radyo için yazılmış oyunlar izledi. Beckett 1964’te Buster Keaton için yazdığı Film adlı senaryonun çekiminde bulunmak üzere New York’a gitti ve 1966’dan başlayarak oyunların­dan birçoğunu dünyanın çeşitli ülkelerinde kendisi sahneledi. 1970’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı. Halen,. 1938’de tanışıp daha sonra evlendiği piyanist Suzanne Dumesnil ile birlikte Paris’te oturmaktadır.

Yazarlık yaşamına şiirle giren Beckett daha ilk yapıtlarında deneyci bir yaklaşım ile kara güldürü havasını uzlaştırarak insanın tanrısız bir evrende kimliğini arayışını anlatmaya çalışmıştır. Bu kimlik arayışı, en aza indirgenmiş kişiler ve dekor içinde insanlığın durumunu yansıtan daha sonraki yapıtları­nın da içeriğini oluşturmuştur, ilk oyunu Godot’yu Beklerken her oynandığı yerde uzun tartışmalara yol açmış, düşünsel içeriğinin yoğunluğu ve anlatımının soytarı geleneğine yakınlığı yüzünden Pascal’ın Düşünceler’inin Fratellini palyaçoları tarafından bir mü­zikhol gösterisi biçiminde sergilenmesi olarak tanım­lanmıştır. Beckett’in oyun kişileri kendilerini, anlaya­madıkları bir konumda, ağlamakla gülmek arası bir durumda bulurlar. Bu kara güldürü havası Beckett’in oyunlarında olduğu kadar romanlarında da rastlanan yoğun umutsuzluğun ve karamsarlığın dengelenmesi­ni sağlar ve ortaya ilginç bir acıklı güldürü türü çıkarır. Olayların geçtiği çevrenin çarpıcı yalınlığı da, ele alınan kişilerin kimliklerini yitirmekten duydukla­rı acıyı, bir türlü kurtulamadıkları o belirsiz suçluluk ve umutsuzluk duygusunu ayrıca pekiştirir.

Godot’yu Beklerken’de iki aylak sirk palyaçosu çıplak bir sahnede, yapraksız bir ağacın altında, kim olduğunu bilmedikleri Godot adlı birini beklemekte­dirler. Oyun kişileri listesinde adları Vladimir ve Estragon olarak belirtilen bu iki arkadaş birbirlerini Didi ve Gogo diye çağırırlar. Birinci bölümün sonun­da Godot’nun gelmeyeceğini bildiren haberci çocuk ise Vladimir’e “Monsieur Albert” diye hitap eder. Oyun boyunca bu iki kişinin beklemekten başka yapacak bir işleri yoktur. Zamanı geçirmek için türlü yollara başvururlar: Bir yandan geçmişlerini hatırla­maya çalışırlarken, bir yandan da Godot konusundaki olasılıkları tartışırlar, birbirlerine fıkralar anlatırlar, Kutsal Kitap’tan hatırlayabildikleri sözleri söylerler, yemek yerler, su dökerler. Pozzo adlı bir adamla Lucky adlı uşağının gelmeleri, bu bekleyiş içinde onlar için önemli bir yeniliktir. Ancak efendi ile uşak arasındaki ilişkinin insanlık onurunu aşağılayan niteli­ği, onlarda avuntu yerine yeni bir korku ve tiksinti duygusunun belirmesine yol açar. ikinci perdede ağaçta dört beş tane yeşil yaprak açtığı görülür. Oysa Didi ile Gogo’nun bekleme güçleri azalmış, bellekleri zayıflamış, birbirlerini avutmak için söyleyebilecekle­ri pek az şey kalmıştır. Pozzo ile Lucky yeniden geldiklerinde Pozzo’nun gözleri kör olmuş, Lucky’nin ise dili tutulmuştur. Godot yeniden o gün de gelemeyeceğini bildirir. Didi ile Gogo kendilerini ağaca asmayı denerler, ama başarılı olamazlar. Birinci perdenin sonunda olduğu gibi gene oradan gitmek istediklerini söylerler, ama bir yere kıpırdayamazlar. Bekleyiş yeniden başlayacaktır.

Beckett’in ikinci oyunu Sonu, birincisine göre çok daha durağandır. Sahnedeki kişiler ve olaylar daha da aza indirgenmiştir. Oturduğu tekerlekli sandalyeden kıpırdayamayan Hamm ile hiçbir yere oturamayan Clov hem efendi uşak, hem de baba oğul ilişkisini simgelerler. Bu arada Hamm’ın gerçek anası ve babası olan Nell ile Nagg, oyun boyunca birer çöp tenekesinin içinde kıpırdamadan otururlar, ancak arada bir konuşmaya katılırlar. Bu oyunun kişileri­nin bekledikleri bir şey de yoktur. Çünkü dünyada artık beklenecek bir şey de kalmamıştır. Clov zaman zaman Hamm’ı bırakıp gideceğini söylerse de, bunu bir türlü yapamaz, içinde bulundukları odanın dışın­da nelerle karşılaşacağını bilmediği için dışarı çıkmayı göze alamaz. Perde kapandığı zaman, Godot’yu Beklerken’deki umutsuz bekleyiş bu oyunun da bir kısır döngü biçimiyle sonuçlandığını gösterir.

Son Band’da, yaşlı bir adam otuz yıl önce banda aldığı sesini dinlemekte, zaman zaman gençliğinde söylediği sözlerdeki idealizme öfkeyle tepki göster­mekte ya da gülmektedir. Bir tek kişinin yaşlılığı ve gençliği arasında geçen bu kopuk kopuk konuşmalar­dan, yaşamın anlam ve umuttan soyutlanmış bir hayvanlaşma süreci gibi tasarlandığı sonucu çıkar.

Aynı umutsuzluk ve anlamsızlık Mutlu Günler’ in de temasıdır. Bu oyunda da hemen hemen yalnız bir kişinin konuştuğu görülür. Oyunun birinci perde­sinde Winnie, beline kadar toprağa gömülü olarak güneşin altında zamanın sonsuzluğuna karşı geçmişini hatırlayıp mutlu bir yaşamı olduğunu kanıtlamaya çalışır. Gömülü olduğu tümseğin arkasına uzanmış olan kocası Willie de arada bir, tek kelimelik yorumlarla bu mutluluğu paylaşır. İkinci perdede Winnie boğazına kadar toprağa gömülüdür. Belleği daha da zayıflamıştır. Dönüp bakamadığı için kocasının orada olmadığını bile anlayamaz. Ama gene de her şey yolundaymış gibi konuşmasını sürdürür. Oyunun sonuna doğru sabah giysileri içinde yeniden beliren kocasını gördüğü zaman, “Şen Dul” valsini mırılda­narak mutluluğunu dile getirir. Zamanın her şeyi hiçe indirgeyen geçişi karşısında insan belleğinin ve hayal gücünün bu direnişi, Beckett’in kara güldürü anlayışı­nın parlak bir örneğini oluşturur.

Beckett’in daha sonra yazdığı oyunlarda da çağdaş insanın giderek anlamsızlaşan yaşamını ve yabancılaşmasını çok daha özlü bir biçimde dile getirdiği görülür. Bu yalınlık ya tek bir oyuncu için yazılmış bir monologdur ya da bu türün en aşırı örneği Breath (Soluk) adlı yarım dakikalık oyunda olduğu gibi, sahnede ne tek bir oyuncunun göründü­ğü, ne de tek bir sözcüğün konuşulduğu, yalnızca bir soluk alma sesinin duyulduğu bir gösteridir.

Beckett’in oyunlarındaki bu uyumsuz olaylar, onun toplumsal ve siyasal gerçeklere kayıtsız kalan bir yazar olduğu izlenimini yaratmıştır. Oysa Catastrophe (“Felaket”) ve What Where (“Ne Nerede”) gibi son oyunlarında baskı yönetimlerine karşı kara güldürü anlayışıyla karşı çıktığı da öne sürülmüştür. Beckett oyunlarında olduğu gibi romanlarında da Kafka’nın Dava ve Şato gibi romanlarındaki anlaşıl­maz bekleyiş ve arayış tedirginliğini büyük bir ustalıkla yansıtır.

Beckett, yapıtlarının genellikle güç anlaşılırlığına karşın insan gerçekliğini büyük bir tutarlıkla işlediği ve aynı rahatlıkla kullandığı İngilizce ile Fransızca’nın en parlak temsilcilerinden biri olduğu için, edebiyat ve tiyatro çevrelerinde büyük bir ilgiyle izlenmek­tedir.

YAPITLAR (başlıca):

Oyun:

Roman ve öykü:

Şiir:

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 14. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983