Rıfat Ilgaz kimdir? Hayatı ve eserleri: Cide’de doğdu (1911-7 Temmuz 1993). Ortaöğrenimini Kastamonu Öğretmen Okulu’nda, yükseköğrenimini, altı yıl öğretmenlikten sonra, Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nde tamamladı (1938). Öğretmenlik, gazetecilik yaptı. Mizah yazılarının, Sınıf ve, Devam kitaplarının Ceza Yasasının 142. maddesine aykırı görülmesi nedeniyle yaşamının çeşitli evrelerinde 5 yıldan fazla tutuklu kaldı. Kastamonu’da Nazikler, Açıksöz dergi ve gazetelerinde çıkan ilk şiirlerinden sonraki ürünleri Güneş, Çığır, Yücel, Varlık, Oluş, Hamle dergilerinde yayımlandı (1928-1939). Toplumsal gerçekçi anlayışı benimsedikten sonra Yeni İnsanlık (1941), Yürüyüş (1943- 44), Ses, Yurt ve Dünya, Pınar (1943-1945), Gün, Cumartesi, Yeryüzü, Beraber (1946-1953), Yelken, Türk Solu, Yeni Dergi, Gelecek, Yansıma (1960-1974) dergilerinde yazdı.
Rıfat Ilgaz’ın ilk dönem ürünlerindeki, “gümüş dalları”, “ümitsiz günler”, “mavi ufuklar”, “unutulan renkler”, “tılsımlı ışıklar”, “müphem hatıra” türünden tamlamalara bakarak, Nâzım Hikmet’in şiirimize getirdiği yeni olanaklara uzak, Ahmet Hamdi’ye yakın göründüğünü söyleyebiliriz. Buluşları ve sözcükleri göz önünde tutulunca, daha da belirginleşir bu yakınlık. Bireysel duyarlıklara bağlı olan bu şiirlerin havasından, sıçramayla değil, evrim sonucu çıkar Ilgaz . Önce hece ölçüsünü bırakarak uyağa dayanan dörtlü kuruluşlarda biçimsel sınırlılığı aşmayı dener. Sonra değişik temalar ve somut durumlar aramaya çalışır. Girişimlerini yaptığı yıllar belirtildiği gibi “kendine has imajlarla dünyayı birkaç mısraya sığdırma başarısı” gösterir (Yeni İnsanlık, 15 Mart 1940).
Ercüment Behzat ve Orhan Veli’nin şiirlerindeki dize anlayışının, şairanelikten uzaklaşma çabalarının cesaret verdiği söylenebilecek bu geçiş döneminden sonra, içte ve dışta özgün olan bir şiirin temellerini oluşturmaya başlar. Bireyi bulunduğu sınıfın özellikleri içinde vermek. Ve ince yergiyi, gizli hüzünlerin sınırına ulaştırmak. Çoğunu Yarenlik’te (1943) topladığı bu dönem şiirlerinin ortak niteliği böyle saptanabilir. Cenaze, Sanatoryum, Kitaplar, özellikle Alişim’de alışılmamış gerçekçi öğelerin ağır basmasına karşın, okuru birdenbire saran, içtenlik değildir yalnız. Bireyselle toplumsalın kaynaşma düzeyindeki erişkinlik içinde bireyin sınıfsal özelliklerinin yansıtılmasından doğan duyarlıktır. Bu nedenle Ilgaz’ın işlediği temaları güncel saymak doğru değildir. Genellikle, insansal (beşeri) olan, sorunsal olanın önüne geçmiştir.
Sınıfta (1944) çocuklarını yaşayan toplumcu öğretmenin duyarlıklarını yansıtan şiilerde de görebiliriz bu durumu. Ailenin sınıfsal yapısı, yoksulluğu, öğrenci çocuğun günlük okul dışı yaşamından izlenimlerle verilirken, toplumsal çelişki ustalıkla yansıtılır. Şair, kendisinin ulaştığı öğreti çizgisini sezdirmekle yetinerek, kurulu düzeni (eğitim anlayışını bile) şiirine ters düşmeyen öğelerle taşlarken, yine gizli hüzünlerin insanıdır. Tosya Zelzelesi’nde (Sınıf) ise acı gizlenemez duruma gelmiş, altı bölümden oluşan şiirde, Prof. Pertev N. Boratav’m deyişiyle, insan duyguları en yüksek noktalara kadar yükselmiştir (Yurt ve Dünya, 15 Mart 1944).
Öfkesini dizginleyemediği zamanlarında da Rıfat Ilgaz şiirinin ortak özelliğini ortaya koyan taşlama ve yergiyi “protesto” düzeyine çıkmış buluruz. On saat ayak üstünde Dizlerine kara su iner Yaz kış demez Savurursun balyozu Kan ter içinde Bekârsın delikanlısın Yıkanmış ütülenmiş iki gömleğin Neden olmasın Soyun bitpazarında Giyin bit pazarında.
(Senin Neyin Eksik)
Örneklerini Yaşadıkça’da (1948) gördüğümüz bu tür şiirlerde hem toplumsal çelişkileri vurgulama yönü güçlenir, hem genelleme isteği. “Parmaklıklar Ötesinde”, “Bu da Bir Özgürlük Şiiridir”, Ilgaz ’ın -özellikle Recep Peker’in Başbakanlık dönemindeki- baskılar, faşizan uygulamalar karşısındaki direnç ve kavga şairi yönlerini ortaya koyarlar. Bu şiirlerde dizenin yapısı değişmiş, ses başkalaşmıştır. Bu değişim, Devam’ın (1953) en güzel parçalarından biri olan “Bilsem ki”de de görülür.
Bu ayaklar benden hesap soracak Bir düşüncenin peşinde dolaştırdım Sokak sokak.
Bu baş, bu eğilmez baş da öyle…
Bazı sarhoş, bazı yorgun.
Her zaman bir yastığa hasret.
1960’lara doğru, bu dize yapısını geliştirerek, yaşamı çevresindeki duyarlıkları işlediği görülür Ilgaz ’ın. Uzun yıllar aykırı toplum güçleri karşısında ezilmeyen bir şairin kendini ortaya koymasıdır bu. En bireysel sanılan durumlarda bile ya toplumsal çağrışımlar uyandırır; ya da toplumun ileri güçlerinin tarihinden koparılamayacak bir direnç adamının yaşamından yansımalar getirir. Gizli hüzünler, serbest bırakıldığı için, lirizm düzeyine varır bu şiirlerde.
Hastahanenin saçağına kuşlar konuyor Güvercinler gözleri umut yeşili Gidemem ciğerlerim yetmiyor solumaya Bu ayaklar benim değil ne zamandır.
(istediklerimi Anlatıyorum / Uzak Değil)
Ama hastalık ve ölüm düşünüsü ağır bastığı zamanlarında bile, “Ölecek misin ya bir meydanda öl / Ya da dağ başında kavgan için” diyebilen şair, ayağa kalkma umudunu yitirmez hiç. Bu umutla, içinde yaşam kavgasını verirken bile, ülkesiyle özdeşleşme aşamasındadır.
Ulu çamlara köknarlara karşı Yaşıyorum diyebilmek göğüs dolusu Bir otuyum diyebilmek bu toprağın Menekşe değil bir ardıç eğilmezliğinde Özsuyunda üreme varolma tutkusu Ne kişiye boyun eğme ne kula kulluk.
(Uzak Değil)
işlediği temaların ve şiir tekniklerinin özgünlüğü, Rıfat Ilgaz ’a, yalnız toplumcu gerçekçi akımın değil, yeni şiir hareketinin de öncülerinden biri olma niteliği kazandırdığı söylenebilir.
ŞİİR KİTAPLARI
Kaynak: Çağdaş Türk Edebiyatı 3, Cumhuriyet Dönemi 1, Şükran KURDAKUL, 1994, Evrensel Basım Yayın.