PLATONCULUK
Rönesans Avrupasında
ortaya çıkan fikir ve felsefe akımlarından biridir. Kelime olarak M.ö. 427-347
tarihleri arasında yaşamış bulunan İlkçağın büyük filozofu Pla-ton’un
(müslümanlann telaffuzu ile Efla-tun’un) fikir ve felsefesinin yeniden canlandırılmasını
ve savunulmasını hatırlatır. Fakat bu akım, Platon’un fikirlerinin doğrudan
doğruya kendi eserlerinden alınarak orijinal tarzı ile verilmesi anlamını
taşımaz. Terim, Platon’un fikir ve felsefesini Platon’dan Önce veya sonra
gelen fikir adamı ve filozofların, özellikle onu kendi görüş ve düşüncelerine
göre farklı tarzda yorumlayan (Plotinos ve benzeri) kimselerin görüşleri ile
birlikte çeşitli düşünceleri de yansıtan oldukça renkli bir fikir akımını ifade
eder. Plaleme uluğun çeşitli şekillerinin uyuştukları ortak kavram, idealar
öğretişidir. Yani, değişen dünyada değişmeyen değerlerdir.
İlkçağın sonlarına
doğru büyük bir olay olarak onaya çıkan Hıristiyanlık, birkaç yüzyıl takip ve
baskı altında tutulduktan sonra, dördüncü yüzyılda Roma imparatorluğu
tarafından resmen tanınıp serbest bırakılınca kısa sürede teşkilatlanarak
bütün fikir ve felsefe akımlarım kendi kontrolü altına almıştır. Bundan böyle
de artık her düşünce ve hareket, varlığını sürdürebilmek için kiliseden ve
onun temsilcilerinden izin ve tasdik alır olmuştur. Nitekim Roma Im-paratoru
Justinianus 529 yılında Hıristiyanlık adına, dine aykırı olduğu gerekçesiyle
felsefenin, özellikle Yunan felsefesinin okutulmasını yasaklamış, Atina’daki
Platon Akademisi’ni kapatmıştı. Ortaçağ veya skolastik dönem dîye
isimlendirilen bu dönem zihniyetine karşı tavır alıp özellikle Is lam
dünyasının etkisiyle uyanarak yeni fikir ve felsefeler üretmeye kalkan Batı,
birkaç yüzyıl süren bu geçiş döneminden sonra kendine yeni düşünce kaynaklan
ararken, hayal ettiği hür düşünce Ürünlerinin ilkçağ Batı felsefelerinde
olduğu hükmüne vararak on lan incelemeye ve savunmaya başlamıştı. İşte,
Platonculuk denen akım da bu tavır ve niyetle ortaya çıkmış akımdır. Bu dönemde
Platon’un bazı eserleri bulunup ortaya çıkarılmış, latin dillerine tercümeleri
sağlanmış ve bazı fikirlerine sahip çıkılmış bulunmaktadır.
özellikle hıristiyan
düşünürler, hıristİ-yanlığın inanç esaslarıyla Platon’un felsefesini birçok
çabaya rağmen tam anlamıyla uzlaştırmadılarsa da, Augustİnus ve Boet-hius’un
etkisiyle Platonculuk bir dayanak buldu; Ortaçağ skolastiğinde de güçlü bir
akıma dönüştü. XIII. yüzyılda müslüman düşünür ve bilginlerin ve eserlerinin
etkisiyle gelişen Aristotelesçilik bu etkiyi sınır-landırdıysa da Rönesans ile
birlikte Platon-
culuk yine belli bir
yükseliş gösterdi. XV. yüzyılda Floransa’da Lorenzo de Medi-cî’nin desteklediği
ve koruduğu Platon demişi XVI. yüzyılda Avrupa’da Platonculu-ğun canlanmasına
temci oluşturdu. XVII. yüzyılda İngiltere’de Cambridge Platoncu-lan olarak
nitelenen bazı düşünür ve bilginler ortaya çıktılar. XVIII ve XIX. yüzyılda
kıta Avrupasında, Alman idealizminin Önde gelen temsilcileri Platonculuk ve
yeni Platonculuktan etkilendiler. XX. yüzyılda Alfred North Whitehead,
matematiksel bir temelden hareketle varlık ve tabiat üzerine Platoncu bir görüş
geliştirmeye çaba gösterecektir.
Fakat, tekrar edelim
bunlar, Platon’un kendine ait katıksız ve orijinal düşünceler değil, çeşitli
fikirlerle, özellikle Pythagor-culann ve Aristoteles’in fikirleriyle kanş-mış
çeşitli yorumculann ve önemli tarzda da Plotinos’un ve bunu takibeden dönemlerdeki
yeni platonculann düşünceleriyle karıştırılıp yoğrularak farklılaş tın İmiş fikirlerdir.
Bu akımın ilk
temsilcilerinden biri Kardinal Nicolas de Cues’dİr. 1401-1464 yıllan arasında
yaşamış olan bu kişi, Platon’un fikirlerini lam bir kanşım halinde sunuyordu.
Bu kanşımın içinde Platon ile birlikte miladın ilk yüzyılında mistik
düşüncenin temsilcisi olarak kabul edilen Denys I’Areopa-gite, sudur
teorisinin kurucusu Plotinos (203-270), onun takipçisi Proclus (410-485) ve
benzerlerinin fikirleri vardı. Öteki temsilcisi 1355-1450 yıllan arasında yaşamış
olan Georges Gemiste Plethon’dur. İstanbul’dan İtalya’ya gelerek burada Platon
ve fikirlerine karşı ilgi ve sevgi duyan gruplar oluşturmuş ve bu sayede
Floransa şehrinde (1459’da) Platon Akademisi kurulmuştur. Bu Akademi’de
çalışanlardan bir diğeri, 1400-1472 yıllan arasında yaşamış olan Jean
Bessarion’dur. Bu son iki isim, Platon’u Aristoteles’e karşı savunuyor, ancak
onu Yeni Platoncu fikirler içinde benimsiyorlardı. Maksatları devlete ve
kiliseye yeni temel bulmaktı. Daha sonra gelen ve bu Akademi’de hizmet veren
bir başka fikir adamı Marsilio Ficino (1433-1499)idi. Bu da Platon İle
Aristoteles’i uzlaştırmaya çalışıyordu. Ona göre Platon ile Aristoteles’in
felsefeleri, tıpkı müslüman yazarların ve düşünürlerin dediği gibi, bir ve aynı
olan insan aklının ortaya koyduğu “tek haki-kat”in iki ayrı ifade
tarzından ibarettir. O, bu fikirlerini daha sonra da Hıristiyanlıkla
uzlaştırmaya çalışmıştı.
Görülüyor ki
Platonculuk, PJaton’un fikirlerini öğrenme, Öğretme, savunma ve katıksız
olarak bu fikirleri yayma anlamını ifade etmez. Aksine Platonculuk, merkeze
oturttuğu Platon’un ve onun fikirlerinin çevresinde yelpazelenen çeşitli fikir
adamları ile çeşitli fikir ve kanaatleri gösteren karma bir fikir akımıdır.
Fahrettin OLGUNER