NÜFUS
Nüfus, belirli bir
ülkede yaşayan ve aralarında çeşitli psiko-sosyo-ekonomik ilişkiler bulunan
insanların tamamını ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir. Genelde,
nüfustan söz edilince, belirli bir iklimde, belirli bir yörede ikamet edenlerin
tümü hatıra gelir. Nüfus terimiyle cinsiyet, medenî hal, belirli bir dine veya
mesleğe mensubiyet, çalışıp çalışmama gibi çeşitli özelliklerde ortak olan
bireylerin tamamı kastedilir. Nüfus sayımı, nüfus meseleleri denildiği zaman
da, kullanılan nüfus ibaresi sıfat olur ve demografi (nüfus bilimi) ile eş anlamlı
hale gelir.
İnsanların sayılarının
ve özelliklerinin tesbili eski zamandan bu yana yapılagel-mişlir. Çünkü toplum
yöneticileri siyasî, hukukî, ekonomik ve kültürel alanlarda toplumun geleceği
hakkında kararlar alırken bu tesbitlerden önemli ölçüde yararlanırlar. Savaş
zamanlarında eli silah tutabilecek, askerlik çağına gelmiş insanların sayısı,
toplumun devamını sağlamak bakımından oldukça önem taşır. Bir ülkenin veya
şehrin nüfusunun ne Ölçüde artacağı yahut azalacağı konusundaki tahminler, mesken,
haberleşme, eğitim, eğlence, sanayiin ihtiyaç duyduğu insan gücü ihtiyacı
planlaması bakımından son derece önem arzeder. Çoğunlukla yaşlı kişilerden
oluşan bir toplumun ihtiyaçları, çocuk ve genç nüfusun fazla olduğu bir
toplumunkinden elbette farklı olacaktır. Aynı husus bekar erkeklerin, dul
kadınların bulunduğu toplumlar ile erkek-kadın sayısı eşit toplumlar için de geçerlidir.
Bunun yanında, milletlerin muhtemel gelişme ve gerilemeleri, hayat seviyeleri,
belli gruplarda beklenen kültür özellikleri, doğrudan doğruya nüfusun sayısı,
özellikleri ve dağılımıyla yakından ilgilidir.
Bu noktada nüfusun
çeşitli ölçülere göre söz konusu edilebilecek terkibini, dağılım şeklini
incelemeden önce genel olarak miktarı üzerinde durmak faydalı olur.
Gencide nüfusun mutlak
miktarı ile ilgili olarak ortaya atılan düşünceler, tüm dünya nüfusu veya
herhangi bir ülke nüfusu açısından farklılık gösterir. Bülün dünya nüfusunun
yeryüzünün sınırlı kaynaklarına göre dengesiz bir şekilde hızla artmasından
ileri gelen tehlikeler her ülke için aynı derecede sıkıntı ve gelişmeyi
Önleyici bir tehdit teşkil etmez. Belirli bir ülke nüfusunun mutlak miktarı
hakkında bir değerlendirme yapıp sonuca gidebilmek için nüfusun azlığı veya
çokluğu konusunda olumlu ,ya da olumsuz olarak ortaya atılan delilleri
sözkonusu ülkenin şartlan açısından incelemek gerekir. Dünyadaki hızlı nüfus
artışının doğurabileceği tehlikelere ilk defa dikkat çeken Thomas Malthus
olmuştur. Ona göre, bilim ilerleyebilir, ama tabiatın sunduğu kaynakların,
sürekli artan insanların ihtiyaçlarını karşılama kapasitesi sınırlıdır. Onun
için rasyonel tedbirlerle nüfus artışı kontrol altına alınmadığı takdirde,
dünyanın mutlak nüfusu besleme kapasitesini fazlasıyla aşacaktır. Malthus’un
bu görüşleri ileri sürdüğü 1803 yılından beri dünyanın nüfusu hızla arttığı
halde, insanların refah seviyesinde de ortalama olarak gözle görülebilecek derecede
bir artış olmuştur. Şu halde, doğal kaynakların değeri, onlardan yararlanan insanların
kültürlerine göre bir anlam ifade edecektir. Diğer taraftan coğrafî şartların
tek başına ve mutlak olarak gelişmeyi, refah seviyesini sınırlayıcı özelliği
de yoktur. Ancak, belirli bir ülkenin mutlak nüfus miktarının azlığı veya
çokluğunun doğurabileceği sosyal problemlerle ilgili bir değerlendirme yapmak
için yalnız kültür seviyesini dikkate alarak bir yorum yapmanın hatalı
olacağı bilinmelidir. Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: Kiilıür seviyesi ve
bu seviyeye göre belirli bir anlam ifade eden tabîî-coğrafî kaynaklan aynı
kabul ederek nüfusun mutlak miktarını ona bakarak ayarlama politikası yanlış
bîr politikadır. Gerçekte nüfus ayarlaması, gelişen veya gelişmesi planlanan
bir kültürün gelecekteki seviyesine paralel olarak değişecek olan doğal
kaynaklardan sağlanan hasıla ile artan nüfusun hangi alanlara rasyonel bir
şekilde kanalize edilmesi düzenlenmesi gereken bir ayarlama olmalıdır.
Her ne kadar mutlak
nüfus artışının sosyal yapıyı zaafa uğratacağı ve iktisadî refahı sarsacağı
ileri sürülüyorsa da, nüfus artışının yararlan da sözkonusudur. Bu yararlardan
ilki nüfusun, bir milletin millî ve siyasî kudretini temsil eden bir güç
olmasıdır. Bugün bir kısım ülkeler, örneğin Amerika ve Rusya’nın yer yer bazı
ülkelere nüfus planlamasını telkin ederken nüfuslarını art-tıncı bir politika
izlemeleri, ancak bu şekilde açıklanabilir.
Nüfus artışının ikinci
yaran, geçim zorunluluğunun millî kültürü zenginleştirme ve teknik seviyeyi
yükseltme, yeni doğal kaynaklar ve iş alanları yaratma ve bulma çalışmalarını
teşvik etmesi ve arttırmasıdır. Sözü edilen faydalardan biri de, teknolojik
ilerlemeye paralel yürüdüğü takdirde, şehirleşmeyi, işbölümünü ve verim
artışını teşvik etmesidir.
Nüfus artışının olumlu
bir diğer tarafı da, nüfusu çoğalan ve doğal kaynaklan arayıp bulmak,
teknolojik seviyesini geliştirmek zorunda kalarak nüfus artışının verdiği
itici güçten olumlu olarak yararlanan ülkelerle çevrili olan bir ülkenin, jeopolitik
ve stratejik açıdan da nüfusunu arttırması gerekecek, nüfusunu engelleyecek
atalete düşmekten kaçınacaktır. Bu tür ülkelerde nüfus artışı yararlı, hatta
zorunludur.
Konu ile ilgili
literatürde zaman zaman nüfusun mutlak anlamda artışı ile nüfus artış hızı
birbirine karıştırılır. Bir ülkede tes-bit edilen doğal kaynaklar, teknoloji ve
organizasyon seviyesine göre ülkenin taşıyabileceğinden fazla bir nüfus artış
sının, bir de ülke nüfusunun giderek ortadan kalkmasıyla sonuçlanabilecek
kadar düşük çoğalma oranından ibaret alt sınır vardır. Bu oranlar arasındaki
en uygun ortalama çoğalma hızı mevcuttur. Herhangi bir ülkede ortalama
(optimum) nüfusa ulaşılması için nüfus artış hızının azaltılması sözkonusu
edilebilir. Ancak, bir ülkede ne doğal kaynakların, ne de var olan teknolojik
ve teşkilatlanma biçiminin sabit kalacağını düşünmek mümkün değildir. Doğal
kaynaklar, teknolojik ve organizasyon seviyesini sabit kabul ederek ülke nüfus
artış oranını azaltmaya çalışmak, geçici bir süre için toplumlara rahatlık
sağlayabilir. Ama bu durum, o ülkelerdeki bir takım problemlerin temel
kaynağını oluşturur. Belki aynı süre içinde ülkenin kültürel ve diğer
şartlarında önemli değişmeler ortaya çıkar; buna bağlı olarak ortalama nüfus
artış hızında değişiklikler meydana gelebilir. Onun için gelişmeyi sağlamak
için körükörüne aile planlaması ve doğum kontrolü tedbirlerinin uygulanmasından
vazgeçilmelidir. Gelişmiş ülkelerin bir zamanlar nüfus artış hızını frenleyip
bugün arttırmak için her türlü çareye başvurmaları, sözü edilen konularda daha
makul bir yol izlemek gerektiğini gösteren en açık örneklerdir.
Nüfusun cinsiyet, yaş,
sektör ve faal olup olmaması gibi kriterlere göre birleşim tarzı demograflar,
sosyologlar ve iktisatçıların daima ilgilendiği bir husustur. Zira bir nüfusun
oluşum tarzı, o ülkenin sosyal yapısı hakkında yaklaşık bir fikir verir.
Hemen hemen bütün
dönemlerde dünya nüfusunda erkek çocuk doğumları kız çocuk doğumlarından
fazladır. Ancak erkeklerde ölüm oranının daha yüksek olması, iki cins
arasındaki dengeyi eşit hale getirmekte, hatta ileri yaşlarda kadın nüfusunda
fazlalık görülmektedir. Genç yaşlarda aşağı yukan bütün ülkelerde erkek
nüfusun genel nüfus içinde fazla olduğu gözlenmektedir. Genç nüfusun fazlalığı
ve bunların çoğunun erkek olması, bir ülkede çalışabilir birey oranının
yüksekliğini ifade etmekte ve iktisadî açıdan potansiyel bir güç oluşturmaktadır.
Ancak bu, iyi planlama yapılmadığı takdirde istihdam ve eğitim problemleri
gibi sosyal yapıyı zayıflatıcı ekonomik yükleri de beraberinde getirmektedir.
Erkek oranının
şehirlerde yüksekliği, genellikle o ülkenin sanayileşmekte olan ve tarım
sektörü gelişmemiş ülke olduğunu gösterir. Çünkü tarım sektörü gelişmemiş
olduğundan gizli ve açık işsizlik, geçim şartlan nedeniyle şehirlere göçü
hızlandırmaktadır, îç göç denen bu olayda, şehre ilkin erkekler gelir;
kadınlar ve ailenin diğer bireyleri ise daha sonra gelirler.
Nüfusun yaşlara göre
dağılımı da üzerinde önemle durulan konulardandır. 1987 Türkiye îsiatistik
Yıllığı’na göre, ülkemizde 0-19 yaş grubuna giren genç nüfusun miktarı
22.401.219 olup genel nüfus içindeki oranı oldukça yüksektir. Buna karşılık
20-59 yaş grubundaki nüfus aynı yıla göre, 19.262.390, daha yukarı yaş
grubundakiler ise, 2.905.908 dir. Yaşlıların az oluşu bir yandan genel refah
seviyemizin düşüklüğünü gösterirken, diğer yandan da iktisadi açıdan üretici
olmayanların ekonomiye yük olmadıkları gibi olumlu bir noktayı da ifade
etmektedir.
Doğum, ölüm oranlan,
göçler, evlenmeler, savaşlar ve salgın hastalıklar gibi çeşitli faktörlerin
ülke nüfuslarında yaşlara göre dağılımı etkilediği bilinen bir husustur. Tabiî
olarak bu değişmeler, ülkenin içinde bulunduğu şartlan da etkileyecektir.
Nitekim doğum oranının yüksek oluşu ve genç nüfusun fazlalığı, çalışabilir
çağda olanların iktisadî yükünü arttırıcı bir etki meydana getirir. Fakat
eğitim ve istihdam sorunları makul planlamalarla halledildiği takdirde, sosyal
yapıya dinamizm veren bir faktör olarak da değerlendirilir.
Faal nüfus miktarının
sektörlere göre dağılımı da, bir ülke hakkında yapılacak değerlendirmelerde
ilgililere önemli ipuçları verir. 15 ve daha yukarı yaş gruplarında yer alıp
bir meslek icra edenlere “faal nüfus” denir. Bir ülkenin faal
nüfusuyla ilgili olarak bir hükme varırken; o ülkede “faal” teriminden
ne kastedildiğinin iyi bilinmesi, faal olma hususunda cinsler arasında ülkeden
ülkeye, hatta aynı ülke ve sektörlere göre değişen kültürel anlayış
farklılıklarının bulunabileceğini daima hatırda tutmak gerekir. Aksi takdirde
varılan sonuçlar yanıltıcı olabilir. Örneğin azgelişmiş ülkelerde ziraat
sektöründe çalışanlar fazladır, ama çalışılan yıllık sürelerin iş-saatleri ile
ifade edilen değeri ve üretim bakımından gelişmiş ülkelerdekine oranla çok
düşük kaldığı görülür.
İzzet ER