Mustafa Miyasoğlu kimdir? Hayatı ve eserleri: 1946 yılında Kayseri’de doğan Mustafa Miyasoğlu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’nü, 1973’te bitirdi. Edebiyat öğretmenliğini İzmir’den sonra İstanbul’da da türlü liselerde devam ettirdi. 1985’te Marmara Üniversite’sinde okutmanlığa geçen Mustafa Miyasoğlu, Pakistan’ın İslâmabâd şehrindeki “Modem Diller Millî Enstitüsü”nde, Türk dili yardımcı Profesörlüğüne, üç yıllık geçici görevle atandı. (1988-1992)
İlk şiiri Kayseri’de Filiz dergisinde çıkan şair ve romancı Mustafa Miyasoğlu, üniversite yıllarında ve daha sonra Millî Gençlik, Tohum, Hisar, Türk Edebiyatı, Yeni Sanat, Sedir vs. dergileri ile, Yeni Devir, Bâbıalide Sabah, Sebil gazetelerinde, şiir, hikâye, roman ve denemeler neşretti. 1982’de Suffe Yayınları’nı kurdu. Aynı yıl başlattığı Suffe Kültür Yıllığı’nı 1988’e kadar sürdürdü. (Site yönetimi notu: Makale alıntı olduğu için yazarla ilgili bazı bilgilerin güncelliğini yitirmiş olma ihtimali bulunmaktadır. Okuyucunun dikkatine…)
ŞİİR KİTAPLARI:
ROMANLARI:
Denemeleri;
Mustafa Miyasoğlu ’nun bunlardan başka:
Mustafa Miyasoğlu, ayrıca yayımlayacağı eserlerini şöyle sıralıyor:
“Bunlardan başka, yayınlamaya hazırladığım eserlerim şunlar: Umut Suları, Yollar ve İzler, Edebiyat Sohbetleri (deneme), Kalbimin Coğrafyası (şiir), Zügüda, Babil’den Tac Mahale (gezi notları), Güneydoğu Asya Şairleri (tercüme şiirler), Bir Romanın Hikâyesi (Nabizâde Nazım’dan sadeleştirilmiş bir büyük hikâye).
Bu dosyaların bir kısmı hazır, kısa rötuşlarla yayınlanacak, bir kısmı hazırlık safhasında, henüz tamamlanmadı. Yurt dışmda bulunmak bam imkânlar kazandırıyorsa da, sanatçıyı kan bağından mahrum ediyor, yayıncısından ve okuyucusun
dan uzaklaştırıyor. On dosyanın ikisi yayıncıda, üçü de takipsizlikten yayınlanamadı. Gurbette, Yahya Kemal’in dağınıklığına hak verir oldum.”
Görülüyor ki Mustafa Miyasoğlu hemen her türde eser yazmış, çok yönlü, çok da eser veren bir sanatkârdır. Yazı hayalının ilk yıllarında daha çok şiirle uğraşan Mustafa Miyasoğlu, daha sonraki zamanda sanat ağırlığını hikâye ve romana, denemelere ve edebî incelemelere vermiştir.
Bilindiği gibi, bu kitapta (özellikle 1940-1991 arası yeni dönemi anlatırken) edebiyatçılarımızı değerlendirmekte, şair ve yazarların kendileri hakkındaki görüş ve kanaatleri ile, onlar hakkında yakınlarının ve eleştirmenlerinin yazılı sözlü düşüncelerini ön safa alıyoruz.
Mustafa Miyasoğlu ’nun bize (Mart 1991) görevli bulunduğu Islamabad’dan yazdığı mektupta kendi sanat safhalarının gerçekçi bir özeti bulunmaktadır. İsteğimiz üzerine gönderdiği o mektuptan bazı bölümler sunarak, Mustafa Miyasoğlu ’nun düşünceler, eğilimler, türler içindeki sanat macerasını kaynağından vermeğe çalışacağız.
“Geleneğe bağlı sanat ve edebiyat değerlerini ön plâna çıkarmaya çalışan yeni ve İslâmî bir edebiyat anlayışım savunan denemelerden oluşan Edebiyat Geleneği (1975), bu yıllarda yazıldı ve ilk olarak Yeni Sanat’ta ve Millî Gazete sanat sayfalarında yayınlandı. Böylece, o zamana kadar beni çokça teşvik eden Hisarcılar’la yollarımız, görüşlerimiz ayrılmış oldu.
Lise yıllarında klâsiklerin yanında, en çok Necip Fazıl ve Peyami Safa’nın eserlerini okur ve severdim. Fakülte yıllarında Tanpınar’ı ve Haldun Taner’i tanıyıp edebiyat ve sanatın bütünlüğü fikrini benimsedim. Komple bir sanatçı tavrını ben bunların eser ve kişiliklerinde gördüm, bunlardan bütüncü bir estet tavrını benimsedim. Böylece, bütün sanat ve edebiyat tarihini ihâta etmek, bizim ve dünya milletlerinin edebiyatlarındaki en köklü geleneği yakalamak çabasına giriştim. Estetik ifadeye bürünen her telâkkinin, temelde bir zihniyetin temsilcisi olduğunu düşündüm ve bu düşüncelerimi, şiirimden başka, deneme ve romanlarımla da ifade etmeye çalıştım. Bence, en kuvvetli ve bütünlük gösteren şiir telâkkileri, yine bütünlük gösteren bir dünyanın estetik hüviyete bürünmüş şekillerinden ibarettir. Yine gerçeklik duygusunu en kuvvetle ifade eden hikâye ve romanlar, kurgusunda sağlam bir zihniyetin izlerini taşıyanlardır. Dil ve üslûbu, yeni ve orijinal bir tarzda ortaya koyan, bu bilinci de taşıyorsa, önemli ve kalıcı eser ortaya koyabilir.
Bu düşüncelerle yazdığım bir dizi deneme, Yeni Devir gazetesinde yayınlandıktan sonra Devlet ve Zihniyet adıyla kitaplaştı (1980). Bu kitapta yer alan, bir sanatçı dikkatinin sosyal ve kültürel yansımalarını da ortaya koyan denemelerin daha geniş boyutlarda olanları başka bir deneme kitabını oluşturdu: Muhacir (1981).
Kaybolmuş Günler (1975) adlı ilk romanım, 1968 kuşağının tedirginliklerinden yola çıkarak, bir üniversiteli gencin bunalımı ekseninde, huzursuzluğu ve çıkmazları sergiliyor, bunlarla son yüzyılımızın eleştirisine yöneliyordu. Üç yılda yazılan ve Millî Gazete’nin en dinamik yıllarında tefrika edilen roman, geniş bir okuyucu ilgisine muhatap olarak bir yılda iki baskı yaptığı halde, gençlik dışında bir kültür çevresinin ilgisini çekemedi. Türkiye Millî Kültür Vakfı Armağanı kazanan eserin tartışılması, daha sonraki baskılarında, gençlik dergileri tarafından başlja yanlan üzerinde yürütüldü.
Rüya Çağnsı’nı oluşturan şiirlerde aşk, hüzün, tedirginlik ve yalnızlık belli başlı temalardı. Daha sonraki Devran (1978) ve Hicret Destanı (1981) adlı şiir kitaplarında, ferdî duygularla birlikte toplumun dinî ve tarihî değerleri de ön plâna çıkmaya başladı. İslâmî uyanışın bizde ve dünyada görülen tezahürleri, bu şiirlerin belli başlı ilham kaynaklan oldu. Tarihe duyulan alâka, ferdî duyuş, deneme ve romanlarımdaki zihniyetin ifadesi, bazen şiirde kendiliğinden ortaya çıkıyor, şiirsel bir kimlik kazanırsa yayınlanıyor…
Gelenekten yeniliğe, aktüel olandan tarihî ve dinî köklere gidiş gelişler, hep bir estetik endişe ile şekilleniyor, sosyal ve kültürel ilgiler hep sanat endişesiyle ele alınıyor. Bu bağlamda, Anadolu şehirlerindeki yeni ve aktif tipleri ile Dönemeç (1980) ve Kibrıs Harekatı’nı fon alan Güzel Ölüm (1981) adlı romanlarım daha geniş bir okuyucu ilgisine kavuştu ve kültür çevreleri tarafından daha çok takdir edildi. Dönemeç, Yazarlar Birliği tarafından yılın romanı seçilirken, Güzel Ölüm hakkında yazılanlar, kitabın yan hacmine ulaştı.
Bunlardan sonra ben daha çok bir kültür hayatının şekillenmesi yolunda yazılar yazdım, kitaplar hazırladım. 1982’de kurduğum Sufle Yayınları’nın yayınladığı kitapların en önemlisi Suffe Kültür Sanat Yıllığı adıyla beş cilt yayınlanan külliyattır. Bununla 1980-90 arasının eserlerini ve kültür, sanat olaylarını değerlendirmeye, gelişmeleri yönlendirmeye çalıştım…”
Şiirleri
Hisar dergisinde millî-İslâmî gelenekten yeniliğe yönelen şiirler yazdıktan sonra (kendi deyişiyle) “İslâmî şiir” anlayışına oradan da “bütüncü bir estet tavrı” benimsemesine uygun bir şiir gidişatı Mustafa Miyasoğlu ’nun Rüya Çağrısı (1973), Devran (1978), Hicret Destanı (1981) kitaplarında sıra sıra görülmektedir.
YOSUN
Gecenin en uç yerinde bir kadın Örer
saçını köpüklü mermere Parmaklan
ucundan tutar karanlığın Ve ömür
uzanır bilinmez yere
Saçlarından tuttum gecenin Yüreğinde
ne korku ne keder İçimde sonsuzluğu bir
sevginin Baktım yüzüne dünyalar değer
O ölüm ötesi kaygılarınla
Erişilmez sevgi kulesindesin Kuru
bir dal korkunun uzanışı Ve ürkek
bir tavşan gibi gözlerin
Çıkardım kalbini ay ışığına Yıkandı acının
bütün izleri Belki taş altında kemik ve kül
Bilinmez korkunun karanlık yüzü
Deniz yıllarca besler kalbinde Sonsuz
çırpınışlarını bir arzunun Duyulur
kayanın yeşil dilinde Bitmeyen açlığı o ilk
yosunun
(Rüya Çağrısı)
ŞAİRİN DUASI
Gümüş paralar altın çelenkler almışım Defne
dallan konmuş başıma Kanmamışım
Söylediğim destanlar tarih bilinmiş
Devletime almam demiş Eflâtun
Tınmamışım
Kâhinler büyücüler girememiş kanıma Şeytan
büsbütün çelememiş aklımı Garip bir sezgiyle
dolanmışım Dilimde esrar hâzinelerinin
anahtarları Kızıl tüylü deveyle Ukaz
Panayırı’nda Son Peygamber’i mırıldanmışım
Kur’an ininceye kadar Mekke duvarları Benim
şiirlerimle süslenmiş Yüzlerce yıl serâzâd
gezmişim bulvarları Dünya benimle daha bir
sevilmiş Sesimle genişlemiş şahdamarları
Böylesi kimde görülmüş
Şiir bir şah at olmuş şair dilinde Savaş
meydanlarında söz tufanı Şiirlerle koşmuş
Peygamber’e Medine Mazlumun âhı yiğidin destanı
Barış çağrılarıyla herkes peşinde Hırka-i
saadete dönmüş ölüm fermanı
Şiirdir beni sana yaklaştıran Ben ki gün
doğarken kuş seslerine Gün batarken sürülere
bağlanmışım Hercai menekşelerle güllere Ne
oyunlar oynamışım Şükür yanmamışım
(Hicret Destanı)
DEVRAN
I
Uyku girmiyor gözlerime Yarı geceden sonra bir
an Kan revan günler dökülür ellerime Ah
devran
Uzun uzak bir müzik Kapanan kapılar Belki
bir keman sesi Çınlar kulaklarımda yüzyıllar
Mağrip akşamlan kanar durur içimde – Bu çok
eski bir asap atı sağrısı- Dönüşsüz gemiler
yakılır birbiri ardından Dinmez Endülüs ağrısı
Sen san sanki bir ömür uzak gün Sorma bir
kaçış akşamında gün nasıl batar Yenilmiş ve
sürgün tepelerin başında Annelere ne söyler
taçsız krallıklar
Bulunmaz kıyılar eski bir şarkı Zaman
paramparça bir kaftan Dalar uykusuna zehir
zıkkım Ah devran
Uzun uzak bir müzik Kapanan kapılar Belki
bir keman sesi Çınlar kulaklarımda yüzyıllar
(Devran)
Romanları
Mustafa Miyasoğlu, bize yazdığı satırlarda, Kaybolmuş Günler (1975) Güzel Ölüm (1981), Dönemeç (1982) adlı üç romanı hakkında da kısa bilgiler vermiştir.
Bilindiği gibi Türk Edebiyatı kitabımızın bu dördüncü cildini 1940-1991 arası şairlere ve şiir konularına ayırmış bulunuyoruz.
Mustafa Miyasoğlu ’nun şairliğe mi romancılığa mı öncelik verdiği daha çok gelecek yıllarda anlaşılacaktır. Biz bu bölümde, onun şairliği üzerinde durduk. Şimdilik çok “tür”lü bir sanatkâr olarak, şiir, roman ve denemeler yazmaya devam ediyor. İleride, tercih ettiği edebiyat türünde değerlendirileceğini umarak, yine kendisinin, bu romanların arka kapaklarına koyduğu özetleri aktarmakla yetineceğiz.
Kaybolmuş Günler için
“Bu roman, hesaplaşmanın sancısını yaşamış nesillerin hikâyesidir. Yalnızca günümüz gençliğinin değil, yüz yıldan beri kendini ve toplumunu kurtarmak umuduyla sürüklenen aydınımızın çıkmazlarını sergiler.
“Beşir Günef’in kararsız ve tedirgin kişiliğinde, baştan sona bir huzur arayışını anlatan “Kaybolmuş Günler” son yıllardaki şaşkınlığı ve sevgisizliği ele alır. ”
Güzel Ölüm için:
Güzel Ölüm, aşkı ve acıyı yaşayan, çağımızdaki yerini düşünen insanımızın romanı. Geçmişle gelecek iç dünya dış dünya çıkmazları değişik bir duyarlıkla ortaya konulmaktadır.
“Kaybolmuş Günler” romanıyla Türkiye Millî Kültür Vakfı armağanı kazanan, “Dönemeç” romanıyla da ‘Yazarlar Birliği”nce yılın romancısı seçilen Mustafa Miyasoğlu, gelişmiş bir roman dili ve özgün bir teknikle yılların romanını yazdı.
Güzel Ölüm, aşk duygusunu bütün boyutlarıyla sergileyen, konusu re anlatımıyla insanımızı derinliğine kavrayan bir roman.”
Dönemeç bir dönemin romanı…
Bir kültür hareketini konu alan Dönemeç Anadolu’nun kaygılarını, geleneksel yapısı parçalanan ailelerin toparlanma çabalarını, son elli yılın ülke ve dünya şartlarına karşı alınan tavırları ortaya koyar.
Dönemeç, romancıların bugüne kadar ısrarla ihmal ettikleri Anadolu insanına yaklaşır. Onun sevinçlerini, umutlarını ve korkularını ustalıkla dile getirir.”
Mustafa Miyasoğlu ’nun romanları üzerinde hemen verilmesi mümkün bir hüküm, onun kahramanları, büyük şehir (İstanbul) içinde ama tarihî, îmanî ve İnsanî derinlikleriyle ele alma çabası içinde oluşudur.
İkinci hüküm: Mustafa Miyasoğlu, Tanpınar’ın nesir uslûbunu benimsemiştir. Dili, o itibarla zengin ve canlı kültür ve konuşma Türkçemizdir.
Üçüncü hüküm: Mustafa Miyasoğlu ’nun, roman kahramanlarını bayağılaştırmadan veya ulvileştirmeden, herhangi bir doktrin veya düşüncenin aleti yapmak kasdı gözetmeden, töre inanç ve tabiî yaşayışları ile ele almasıdır.
KAYNAK: TÜRK EDEBİYATI 4. CİLT, AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI VAKFI YAYINLARI, İSTANBUL