MİSAFİR
Onlar geleli tam on dokuz gün ve o kadar gece olmuşta. Karı koca, iki de çocuk… Dört can… Şimdi her gün iki okka ekmek fazla alınıyor ve her masraf ona göre artıyor. Zaten ev dardı. Bu karı kocaya ayrı bir oda verebilmek için aile daha sıkışmıya mecbur oldu.
Ne havsalası geniş, ne saygısız, ne vurdumduymaz misafirdi bunlar… Ne surattan anlıyorlar, ne rumuzdan, ne kinayeden.
Bir gün hane sahipleri bir odaya toplandılar. Kapıyı sıkıca örttükten sonra bu müziç misafirlerden kurtulmak çarelerini aralarında müzakereye giriştiler. Büyük hanım diyordu ki:
— Kilere gidip zahireye bakmıya korkuyorum. Bin türlü sıkıntılar, üzüntülerle kış için biriktirdiğim, sakladığım öteberiden habbe kalmıyacak. Böyle günde tencere doluları yemek pişiriliyor, gene doymuyorlar. Yarabbi şükür dediklerini işitmedim. Aman o çocuklar, maşallah büyüklerden ziyade yiyorlar.
Zarafet — Nesine maşallah hanımcığım, boğazlarına kurt düşsün. Sakın kilere bakma, yüreğine iner. Ne sağ yağı kaldı, ne zeytin yağı… ne pirinç, ne şeker… ne fasulye. Kiler tamtakır oldu. Sokakların köpekleri doyar, bu iki yumurcak doymaz…
Evin kızı Cezalet Hanım dışarıya kulak kabartarak :
— Dadı yavaş söyle. Merdiven başında bir pıtırdı var. Karı geldi, galiba bizi dinliyor.
Zarafet köpürerek:
— Umurumda değil, dinlesin. Korkum yok. Ben ona taşlıkta kaç defa başa kaka söyledim de anlamazlıktan geldi.
Büyük Hanım başı ağrıyormuş gibi şakaklarını avuçlarının içinde sıkarak :
— Bu belâden ne vakit kurtulacağız? Başımızdan ne zaman defolup gidecekler?
Zarafet:
— Onlar buraya ödünç para bulmıya geldiler. Buluncıya kadar oturacaklar. Şimdi para nerede?
Dışarıdan küt kapı vurulur. Odadakiler şaşalıyarak birbirlerine bakarlar.
Büyük Hanım — Kim o?
Zarafet — Kim olacak, Misafir Hanım!..
Büyük Hanım — Duyduysa pek ayıp oldu.
Dışardan:
— Lütfen kapıyı açınız efendim!..
Zarafet kapıyı açar. Misafir Hanım çarşaflanmış, koltuğunda iri bir bohçe, iki çocuğunun ortasında, ağlamaktan gözleri kızarmış, mahzun bir çehreyle gözükerek :
— Allaha ısmarladık, hanımlar. Affedersiniz, böyle günde çok rahatsız ettik, efendim. Haftalarca sayenizde yedik, içtik. Misafirperverliğinizi ödemekten âciziz, hanımlarım. Helâl ediniz, efendim.
Misafirrin ağlamış mahzun yüzü, af dileyici mahcubane sözleri ev sahiplerine çok dokunur. Yufka yürekli Büyük Hanım :
— A hanımcığım neye rahatsız olalım. Başımızın üstünde yeriniz var. Böyle birkaç hafta değil, kırk yıl otursanız vallahi yüksünmeyiz. Böyle birdenbire ne oldunuz, efendim?
Cezalet Hanım — Bir kusur mu ettik? Gücendirdik mi kardeş? Böyle birdenbire neye kalktınız? Vallahi salıvermeyiz. Haydi soyununuz. Bırakmayız nafile…
Zarafet büyük bir vaveylâ ile çırpınarak :
— Olur mu hiç? Bırakır mıyız sizi biz, yağma yok kuzum, yağma yok. Gelmesi sizden, gitmesi bizden. ” (Mendilini çıkarıp ağlıyarak) A!.. Canciğer gibi alıştım. Evin içi tıssss… sessiz kalacak, mümkün değil salıvermeyiz. (Çocukların yanaklarım okşıyarak) Aha benim tontonlarım. Haydi geliniz mutfağa. Bakınız, dadınız bugün size neler pişirecek…
Hüseyin Rahmi Gürpınar
Hikayenin Ana Fikirleri ve Yardımcı Fikirleri
Telif hakkı © 2023 | MH Themes tarafından WordPress teması