İslâm Dini İle Toplumsal Değişme Arasındaki Fonksiyonel ilişkiler
Özünde aşkın kutsala referanslı ancak yine de bir şekilde toplumsal bir olgu olarak dini bir değişken olarak aldığımızda, din ve toplum arasındaki ilişkilerin, etki ve tepkilerin karşılıklı olması, burada toplumsal değişme ve İslâmiyet konusunu ele alırken bizim için oldukça yönlendirici olmakta; buna göre, bir yandan bağımsız bir değişken olarak İslâmiyet’in toplumsal değişme üzerinde etkileri söz konusu olurken, karşılık olarak toplumsal değişmenin Müslüman toplumlarm dinî yaşayışları üzerinde tesirlerinin bulunduğunu varsaymak gerekmektedir. Bu bakımdan da burada konuya böylesine bir karşılıklı etkileşim bağlamında yaklaşmak bize uygun görünmektedir.
Öte yandan, genel olarak dinin ve dolayısıyla da özellikle İslâm dininin toplumda her şeyden önce toplumsal düzen ve istikrarı temsil sûretiyle önemli bir sosyal bütünleşme faktörü olarak kendini göstermekte oluşu, sonuçta sosyologları bir bakıma onu yalnızca yerleşmiş geleneğin korunması fonksiyonu altında algılamaya götürmüş de olsa, Weber’in araştırmaları dinî inanç, düşünce ve değerlerin yerine göre önemli toplumsal değişme fonksiyonları ifa ettiğini göstermiş olup,[3] kanaatimizce bu durum İslâmiyet için de geçerliliğini korumaktadır.
Bilindiği üzere Weber, dinin sosyal değişme üzerindeki olumlu ya da olumsuz veya muhafazakâr yahut yaratıcı etki ve rollerini daha iyi aydınlatmak üzere, dinî önderlerin bir tipolojisini çıkarmaya çalışmış; bu çerçevede o, özellikle “peygamber” ve “rahip” tipleri üzerinde durmuştur. Buna göre rahip, aslında yerleşmiş ve işleyen bir sistemin parçasını oluşturmakla, onun esas fonksiyonu yaratıcılıktan ziyade kurumlaşmış geleneksel bir düzenin idamesine yönelmekte; buna karşılık, geleneksel bir çevrede güçlü bir reformcu veya devrimci gelişme ve değişmeyi gerçekleştirme misyonu ile hareket eden peygamber, yeni ve orijinal dinî tecrübesi ile, yerleşmiş modellere meydan okumakta ve başarılı olduğunda, onun yeni mesajı, taraftarlarının geleneksel kültürü ve toplumsal yapısı üzerinde köklü değişimlere yol açmaktadır. Bununla birlikte, peygamberi karizmanın yaratıcı ve çok güçlü toplumsal değişme sağlayıcı fonksiyonu özellikle ilk dönemlerde etkin görünmekte; buna karşılık, yeni dinî cemâat veya ümmet, yeni mesajın ruhu veya zihniyeti ya da dünya görüşü ve hayat anlayışı çerçevesinde kendi yapılanmasını tamamlayıp kurumlaşmış bir düzene oturdukça ve özellikle bu gittikçe kurumlaşan ve bu arada kendine göre rasyonel bir temele oturan yapı, geleneksel bir şekil aldıkça, ilk dönemlerin dinî heyecanı da giderek azalmakta, kurumlaşma gelenekleşme, rasyonelleşme, düzen ve istikrarın yanı sıra durağanlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Max Weber, bu sürece “karizmanın rutinizasyonu” adını veriyor. Bununla birlikte, böylesine bir kurumlaşma, gelenekleşme, rasyonelleşme, düzen, istikrar ve durağanlaşma, aynı zamanda dinî-toplumsal bünye içerisinde, çeşitli iç ve dış etkenlerle, söz konusu geleneksel yapıyı canlandırmak ve hattâ durum ve şartlara göre onu yeniden inşa yahut ihya etmek üzere yeni değişim hamlelerini de beraberinde sürükleyebiliyor. Böylece, bir ilk dönemde önemli bir değişim faktörü olarak karşımıza çıkan din, kurumlaşıp gelenekleşmesine paralel olarak, bu defa da daha çok değişime karşı muhafazakâr fonksiyonu altında kendini göstermekte; mamafih o, geleneksel ve durgun bir toplumsal bünyede, değişim ihtiyacı çerçevesinde yerine göre yeni yaratıcı fonksiyonlara veya en azından buna yönelik arayışları sağlayıcı işlevlere de yönelebilmektedir.
Şüphesiz, ister toplumsal değişmeyi sağlayıcı bir faktör ve hattâ onun motor gücü ya da lokomotifi olarak, isterse de toplumsal değişmeyi engelleyici bir faktör olarak din, toplumsal değişme süreci içerisinde hiçbir zaman tek başına hareket etmemekte, tersine o öteki toplumsal, ekonomik, siyasal, kültürel, vb. faktörlerle etkileşim ve hattâ duruma göre işbirliği içerisinde davranmaktadır.
Şu halde, durum ve şartlara göre, bağımsız bir toplumsal değişken ve bir toplumsal değişme faktörü olarak din ile toplumsal değişme arasındaki ilişkiler de çok yönlü ve çok fonksiyonlu olup, üstelik süreçte dinin yanı sıra öteki birçok faktörler de yerini almaktadır, ve işte, İslâmiyet ve toplumsal değişme ilişkileri bağlamında, bütün büyük dinî bünyeler gibi, tarihî ve toplumsal bir olgu olarak İslâm ümmeti içerisinde de, Weber’in bu genel fonksiyonel değişim tablosunun kendi şartları ve özellikleri çerçevesinde, tipik bir örneğini bulmak konumuz bakımından oldukça ilginç olmaktadır.[4]
[1] R. Otto, Le Sacre, Paris: Pay o t, 1969.
[2] M. Eliade, La Nostalgie des Origines, Paris: Gallimard, 1971, s. 28.
[3] Bk.: M. Weber, l’Ethique Protestante et VEsprit du Capitalisme, Paris: Plon, 1964; “la Morale Economique des Grandes Religions”, Archives de Sociologie des Religions, No:9, 1960; Economie et Societe, Paris: Plon, 1971.
[4] Maamafih Weber’in, özellikle İslâm’ın ekonomik etiğini belli bir dönemden itibaren tek yanlı olarak yalnızca bir savaşçılar ahlâkı biçiminde algılayan anlayışı olmak üzere, bir kısım görüşlerini paylaşmadığımızı önemle belirtelim. Weber’in İslâmiyet’le ilgili görüşlerinin dikkate değer bir tenkit ve değerlendirmesi için bk.: B. S. Turner, Max Weber ve İslâm. Eleştirel Bir Yaklaşım (Çev. Y. Aktay), Ankara, 1991.