İradeci Hukuksal Pozitivizm
Doğal hukuk yaklaşımına getirilen eleştirilerin ilk sonucu, hukuku doğada kendiliğinden var olan bir düzen olarak tanımlamak yerine, bir iradeye atıfla tanımlamak olmuştur. Kuşkusuz burada sözü edilen irade, egemenin iradesidir. Böylece hukuk, egemenin iradesiyle konulmuş kurallar düzeni olarak kabul edilmiştir.
İradeci hukuksal pozitivizmin önemli temsilcilerinden John Austin’e (17901859) göre hukuk, egemenin yaptırıma bağlanmış buyruklarıdır. Bu hukuk tanımının içerisinde üç unsurun bulunduğu görülmektedir: egemen, yaptırım ve buyruk. İradesi hukuk olarak tezahür ettiğine göre, egemenin nasıl tanımlandığına yakından bakmak gerekebilir.
Austin’e göre egemen, nüfusun çoğunluğu tarafından kendisine itaat edilen ve kendisi bir başkasına itaat etmek zorunda olmayan üstün iradedir. Austin’in egemenlik durumunu tamamen olgusal olarak kabul ettiği, egemenin meşruiyetine ilişkin bir değerlendirme yapmaktan kaçındığı dikkatlerden kaçmamalıdır. Dolayısıyla hukuka varlık kazandıran, kendisine nüfusun çoğunluğu tarafından hangi gerekçe ile itaat edilirse edilsin, bizatihi “egemen” olanın mevcudiyetidir. Egemenliğin egemene bir sosyal sözleşme ile verilmiş olması da gerekmez.
Yaptırım, yasanın bağlayıcılık niteliğinin gereğidir. Egemenin buyruğuna itaat edilmesini sağlayan yaptırımdır. Öyleyse yaptırımı olmayan bir yasa, hukuk olarak da kabul edilemez.
Nihayet buyruk, egemenin buyruğu altındakilerin nasıl davranmaları gerektiğini söyleme, bir başka deyişle iradesini bildirme şeklidir. Hukuk yaratan irade, genel bir buyruk içermesi itibariyle, gündelik emirden ayrılır. Şu örneği verelim: Gündelik yaşamda bir arkadaşımıza “Şu odaya girme.” dediğimizde gündelik ilişki çerçevesinde bir emir vermiş oluruz. Oysa bir kamu kurumunda üzerinde “Gizlidir” veya “Girilmez” yazısı ya da simgesi olan bir kapıdan girilmemesi gerektiği şeklindeki irade bildirimi ise egemenin hukuksal nitelik kazanan buyruğudur.