İLKEL TOPLUMLARDA SOSYAL FARKLILAŞMA VE DİN
Basit toplumlar veya daha yerinde bir ifade ile az farklılaşmış toplumlar olarak bilinen ilkel kültür düzeyindeki toplumlarda efsaneler, ibadet ve teşkilatla ilgili hususlar çoğu zaman bir klandan ötekine değişmekle birlikte, her klanın kendi içerisinde aynı kalmaktadır. Klanın başkanı aynı zamanda hem dinî ve hem de dünyevî lider durumundadır. Klan içerisinde icra olunan dinî ayinlere başkanlık etmek görevi de ona düşmektedir. Ortaklaşa mülkiyetin hakim olduğu klanda yaş ve cinsiyet bakımından ilkel bir iş bölümüne rastlanmakta olup, bu tür ilkel toplumlarda toplumsal mevkiin tayininde “irst” avantajlarm t(ferdîn başarılardan daha üstün bir rol oynadıkları anlaşılmaktadır.
Öte yandan, kişilere tanınan sosyal mevki hangi yolla kazanılmış olursa olsun, bu durumun kişilerin dinî hayat ve faaliyetlere iştirakleri bakımından birtakım etkilerde bulunmaktan geri durmadığı görülmektedir. Gerçekten de, ilkel toplumlarda toplumsal mevkileri ve statülerine bağlı olarak bazı dinî fonksiyonların belli kişilere tahsis edildikleri anlaşılmaktadır. Aynı şekilde, sosyal mevkiin yanı sıra “sülâle” ve “zenginliğe” bağlı olarak ibadetle ilgili bir kısım görevleri bazı kişilere verme eğilimine ilkel toplumlarda sık sık rastlanmaktadır.
Tüm toplumlarda olduğu gibi, ilkel toplumlarda da sosyal mevki, sülale ve zenginlik faktörlerinden ileri gelen toplumsal farklılıkların yanı sıra önemli bir sosyal farklılaşma faktörü de “cinsiyet”tir. Toplumun cinsiyete göre bölünmesinin dinî hayat ve faaliyetlerde de yansıdığı sık sık görülen bir olaydır. Nitekim, ileri toplumların dinlerinde olduğu gibi ilkel toplumlarınkinde de, bazı tabu’lar (dinî yasaklar) kabilenin birtakım fertlerini ve özellikle kadınları bir kısım iş ve faaliyetleri yapmaktan muaf tutmaktadır. Cinsiyet farkı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal farklılıkların, kadınların dinî faaliyetlere iştiraklerinde önemli etkileri görülmektedir. Çeşitli nedenlerle gerek ilkel ve gerekse ilerlemiş toplumlarda genellikle kadınların erkeklerden daha çok dinî hayata eğilim gösterdikleri anlaşılmaktadır. Buna karşılık, genellikle kadınlar ibadetle ilgili fonksiyonların yürütülmesi ve yönetiminde ikinci planda yer almakta olup, ibadete müteallik önemli vazifeleri görenler erkekler olmaktadırlar. Pek çok ilkel ka- vimlerde ve özellikle Afrika’da kadınlar hususî ve ayrı bir ibadet şekline sahiptirler. Avustralya ve Melanezya’da ise kadınlar cemâat kültünden tamamen tecrit edilmiş durumdadırlar. Başka bir kısım ilkel kavimlerde ise dinî ayin ve törenler sırasında duaları yapmak görevi sadece kadınlara düşmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki, kadınların toplumsal ve kültürel ve hattâ fizyolojik ve psikolojik durumlarıyla, ibadetle ilgili olarak gördükleri fonksiyonlar arasında yakın münasebet bulunmaktadır.
İlkel toplumlarda gözlenen bir başka temel toplumsal farklılaşma faktörü de “y#$”tır. Gerçekte yaş faktöründen ileri gelen gruplaşmaların, tıpkı daha önceki sosyal farklılaşma faktörlerinde olduğu gibi sadece ilkel kavimlerde değil fakat aynı zamanda toplumsal farklılaşma olayının son derece kesin hatlarla belirlenmiş bir uzmanlaşmaya yöneldiği karmaşık toplum ve ileri kültürlerde dahi büyük rolleri bulunmaktadır. Esasen, tıpkı cinsiyet bölünmesinde olduğu gibi yaşa bağlı olarak da gerek karmaşık ve gerekse az farklılaşmış toplumlarda daima farklılaşmalar ve ayrılmalar mevcuttur. Zira, bu iki faktör, toplumda statü çeşitlenmelerim belirleyici roller oynarlar. Erkek veya kadın, çocuk, genç, orta yaşlı ya da ihtiyar olmaya bağlı olarak toplumda işgal olunan pozisyon ve yerine getirilen görevler farklıdırlar. Az farklılaşmış toplumlarda her cinsiyetin kendine mahsus koruyucu ilâhı bulunduğu gibi, aynı zamanda belli yaşlardakilerin kabul edildikleri dinî grup ve cemâatler, ayinler ve üstelik hayatın belli dönemlerinden ötekilere geçişlerde uygulanan geçiş ayinleri mevcuttur. Nitekim, J. Wach ta, hemen hemen tüm toplumlarda kesin sonuçlu dinî tecrübeler ve yaratıcı dinî atılımların genellikle gençliğe ya da en azından orta yaşlardakilere ait bulunmasının muhtemel olduğunu ifade etmektedir. Aynı şekilde M. Hamidullah, İslâmiyet’i ilk kabul edenlerin genellikle genç yaştaki kimseler olması vakıasına dikkati çekmektedir. G. Le Bras ise, insanlığın ilk devirlerinden bu yana dünya nimetlerinin yaşlılardan ziyade gençlere cazip göründüğünü belirterek, yaş ilerledikçe dindarlaşma sürecinde belli bir artış kaydedildiğini ifade etmektedir. Gerçekten de yaş gruplarının dinî yaşayıştaki rolleri büyüktür. Genç yaşlardakilerin dine karşı belli bir kayıtsızlık göstermelerine karşılık, yaş ilerledikçe dine karşı bağlılık da artmakta ve çoğunlukla teşkilatlanmış ve gelenekleşmiş din içerisinde hâkim rolün yaşlılara düştüğü müşahede olunmaktadır. Nitekim, ülkemizde dinî hayat üzerine yapılan anketler de genellikle halkın çizdiği din adamı portresinin yaşlı kimselerin vasıflarını taşımakta oluşu, yukarıdaki hükmü doğrulamaktadır. Esasen toplumların dinî hayatı içerisinde yaşlılar tradisyonalizm ve muhafazakârlığın temsilcileri olarak gözükmektedirler. Dinî ihtidalar ise genellikle hayatın erken yaşlarında ortaya çıkmaktadırlar.
İlkel toplumlarda gözlenen önemli bir toplumsal farklılaşma faktörü de “meşguliyef’tvt. Esasen meşguliyet ve iş bölümünün artması ve meslekî uzmanlaşmanın kökleşmesi, ilkel toplumlardan karmaşık top- lumlara doğru gidildikçe önemli sosyal farklılaşmalara neden olmaktadır. Bazı ilkel toplumlarda zayıf bir meslekî ihtisaslaşma mevcuttur. Buna karşılık Melanezyahlar, Polinezyalılar, Afrika ve Amerika yerlilerinde ileri derecede bir meslekî ihtisaslaşma görülmektedir. Bir kısım
ilkel toplumlar, kendi hâkim meslekî faaliyetleri ve meşguliyetlerine göre avcı, balıkçı ve çoban gibi sınıflara ayrılmaktadırlar. Aynı şekilde, meslekî faaliyetlerin cinsi, bu toplumların göçebe ve yerleşik olmalarını da etkilemektedir. Konumuz bakımından dikkate değer husus, bu toplumların meslekî faaliyetleri veya meşguliyetlerinin dinî yaşayışlarıyla çok yakından ve sıkı münasebet halinde olup, pek çok durumlarda bu ikisinin iç içe bir durumda oluşudur. Gerçekten de, ilkel toplum- larda yiyecek.derleme, hasat ve av gibi faaliyetlere belli dinî ayin ve törenler refakat etmektedirler. Dinî motifler sadece meslek seçimini etkilememekte, fakat aynı zamanda belli işler ve meslekler karşısında takınılan tavır üzerinde de belirleyici bir rol oynamaktadırlar. Esasen Durkheim’in belirtmiş olduğu üzere bu toplumlarda dinin dışında hemen hemen hiçbir faaliyet mevcut bulunmayıp, her iş ve davranış az çok dinî bir renk taşımaktadır. Zira bu safhada, sosyo-kültürel hayatın hukuk, iktisat, ahlâk, eğitim ve sanat, felsefe, ilim, siyaset, vs. gibi tüm kesimleri doğrudan doğruya dinin etkisi altında olup, esasen bu kuramların dinin dışında bir varlığı da söz konusu değildir. Din, ilkel kabilelerin toplumsal hayatında tam manasıyla hakim durumda olup, kabilelerdendi birlik ve bütünlüklerini onun sayesinde sağlamaktadırlar. Yiyecek derleme ya da başka faaliyetler için dağılan toplumdaki toplumsal bütünlük dinî ayinler sayesinde sağlanır.
Kısacası, ilkel ve az farklılaşmış toplumlarda cinsiyet, yaş, sosyal mevki, sülâle, zenginlik ve meşguliyet, toplumsal farklılıkların belirlenmesinde temel faktörler olup, bu durum az çok dinî faaliyetlerde de yansımaktadır. Öte yandan, organik cemâat bağları ile dinî bağların çakıştığı bu tür toplumlarda din temel bir toplumsal bütünleşme faktörüdür.