HERMETİSİZM
Yazının mucidi, yazıya
dayalı tüm sanatların koruyucusu olarak kabul edilen Mısır Bilgelik Tanrısı
Thoth’un (Yunanca adı: Hermes Trismegistos: “Üç Kez Yüce Hermes”
yazdığına inanılan batini, gizli ilahiyat ve felsefe metinlerine dayalı mistik
öğreti. Ancak gerek bu öğretinin dayandığı metinler, gerekse Hermes üzerinde
kuşku ve tartışma öneminden birşey yitirmeksizin süregelmiştir.
Gerçekten Orta Çağda
Hermes, Mısırlıların Thoth’u, Yahudilerin Uhnuh’u (He-nokh) eski
İranlılarınHushang’ı ve müslü-manların İdris’i ile aynı düzeyde tutulmuştur.
İzleyicileri Hermes’i kutsal bir tebliğ sahibi ve bilimlerin kurucusu olarak görürlerdi.
Ayrıca Mısır ve Yunan düşünce ve geleneklerinin İskenderiye’de karşılaşmasından
önce Hermesçilik diye bir Öğretinin varlığına raslanmıyor. Kaldı ki, Hermes
bir Yunan tanrısı, Thoth ise eski Mısır tanrıları içinde Önemli bir mevkii
olan bir tanrıydı.
Hermetik öğretinin
kurucusu Hermes’e ilk göndermeye, Manethon’un II. Pto-lem/ye yazdığı bir
mektupta raslanmak-ta (M.Ö. 250) ve sözkonusu mektupta Hermes’in Agathedemon’un
oğlu olduğu ifade edilmektedir. Buna karşılık Mısır tanrısı Thoth (Tahuti),
özel işareti alacalı balıkçıl olan bir güneş tanrısıydı. Merkez tapınağı orta
Mısır’da Ounou veya Hnon-mou’da bulunuyordu. Yunanlılar burayı Hermepolis
olarak adlandırırlar.
Thoth sonradan hikmet,
tıp, yazı ve mimarlık tanrısı olarak tanımlandı, fakat da-İma eşi olan
Mehemahut ile birlikte zikre-dilirdi. Öte yandan Thoth, Tanrı Ra’mn, dili ve
kalbiydi, yani Tanrıyla birleşmeyi mümkün hale getiren kutsal söz ve zikrin
sahibi sayılıyordu. Gök cisimlerinin hareket ve değişimlerinin ölçülmesi ve
hesaplanması işini yapma yanında Osiris efsanesinde de büyücü olarak rol
oynamaktaydı.
Mısırlı Thoth ile
Yunanlı Hermes’in birleşmesinde ve Hermes’in Hermetisizm öğretisinin
oluşturulmasında Thoth varlığının saf göksel yanım yitirdi ve bir doğal
güçbiçiminde anlaşıldı. Nitekim Hermetisizm de salt metafizik değil, kozmoloji
ve tabiat bilimleriyle de ilgilidir.
Böylece M.Ö. 250
dolaylarından başlayarak Hermes’in adı bir öğreti kurucusu olarak tanımlanınca
ona izafe edilen bir-çok risale ve kitap ortaya çıktı. Hermetik öğretinin
yaygınlaşmasıyla M.S.I. yüzyılda İskenderiye’de en önemli bilimsel ve felsefi
okul olarak tanındığı görüldü. Okulun temel düşünceleri
“BüyükHermes” adlı kitapta derlendi. Yüzyıllar boyunca bu eserler
Hıristiyan metinlerine rakip sayıldı, giderek dîni otorite kimliğini hazandı.
Hermes’e atfedilen
eserlerin elde bulunan metinleri şu adlarla tasnif edildi
: 1-Hemıes Külliyatı: Poimandres ve Asklepi-us’un ondört söylevi;
2–
Tam Söylev ya da Asklepİus: Bunun Yunanca metni kaybolmuş, elde Latinceye
çevirisi bulunmaktadır;
3- Stobaeus’un (M.S. 5-6. yüzyıl) 27 özet risalesi;
4- Hıristiyan kaynaklarda gösterilen, fakat başka
kaynaklarda bulunmayan 25 metin;
5- Zosimus, Fulgenti-us, Lamblichus ve İmparator
Julİan’ın yazılarında geçen parçalar;
6- Astroloji, simya, tıp ve matematik ile ilgili
Hermes’e atfedilen ve herbirinin başlığı Biblİotheca Graeca’âa işaret edilen
çeşitli risaleler.
Orta Çağ sonlarından
itibaren Hermetik eserlerin ilk kez birleştirilmesi ve yaygınlaşmasına
başlanıldığı görülmektedir. Bunu ilk olarak İtalyan filozofu Marsigiro Fizio
gerçekleştirdi. Bütün eserler Latince olarak 1471’de yayınlanmasıyla geniş bir
ilgi gördü ve Rönesans döneminde 22 baskısı yapıldı. 1549’da da İtalyancaya
çevrildi. Özgün Yunancametnİn yayınlanması ise, 1554 yılında oldu. Bundan üç
yü sonra da Fransızca çevirisi yayımlandı. İn-gilizceye Arapçadan çevrilerek
yayımlanması 1650, Almanca çevirinin yayını ise 1702 tarihlerinde oldu.
İslâm dünyasında
Hermes’in adı Yu-nan-İskenderiye bilimleriyle Harranlıla-rın bilgisinin
müslümanlar arasında yaygınlaşmasıyla ortaya çıktı. Müslüman düşünürler
Hermes’i, Uhnuh ya da Enoch’u Kur’an’dazikredilenHz.îdris şeklinde yorumladılar.
Ayrıca hicri III. yüzyılda Har-ranh Sabiiler zımmî statüsüne dahil edilip
haklardan yararlanmak amacıyla Her-mes’İ peygamberleri ve ona izafe edilen
metinleri kutsal kitapları olarak yorumlamaya giriştiler. Böylece İslam
düşünürlerinin üç Hermes’i kabul etmelerinde Sabiîlerin önemli rol oynadıkları
düşünülebilir. İslam kaynaklarında üç Hermes şu özellikleriyle ortaya çıktı:
1–
Birinci Hermes, ya da Hirmisı’l-Haramise: Gayo-marth’ın soyundan geldiği,
Uhnuh ve İd-ris ile aynı olduğu kabul edilen bu Hermes, gökler konusunda bir
çeşit bilgiye sahiptir ve tıp konusunda insanları eğiten ilk bilgindir. Alfabe
ve yazıyı icad etme yanında giyim-kuşamı da insanlığa öğretmiş, Allah’a
ibadet için evler yapmış ve Tufan’ı önceden bildirmiştir;
2- İkinci
Hermes ya da Babilli Hermes: Tufan sonrası Babil’inde yaşayan, tıp, felsefe ve
sayıların özellikleri konusunda bilgi sahibi olan bu Hermes, Tufandan sonra
bilim ve felsefeyi de canlandırmıştır. Nemrud’-dan sonra Babil’i yeniden inşa
eden ve bilimi orada yaygınlaştıran bu Hermes’ti ki, Pythagoras’ın hocasıydı
. 3– Üçüncü
ya da Mısırlı Hermes; Fustat’a yakın ve İskenderiye’den önce bilim merkezi
olan. Me-ref te doğdu ve Agethedemon’a öğrencilik yaptı. Urfa da dahil olmak
üzere sayısız kentler inşa etti, dolaştığı bölgelerin halklarına, iklim
şartlarını da gözeterek uygun gelenekler bıraktı. İtalyanlar hakkında bir
kitap yazdığı, tıp, felsefe ve simya bilimleriyle, zehirlerin özelliklerini
bildiği yapılan rivayetler arasındadır. Hilalin görünmesinde, güneşin her bir
burca girmesinde, mutlu astrolojik birleşim dönemlerinde şölenler düzenleyen
Üçüncü Hermes, bilim, felsefe ve adaletin önemi konusunda özdeyişler de
bıraktı. Asklepi-us’un hocası olduğu da bildirilir.
Denebilir ki, Hermes,
İslam kaynaklarına göre felsefe ve bilimlerin, özetle astronomi, astroloji,
simya ve tıbbm kaynağı ve kurucusu kabul edilmektedir.
Arapçadaki Hermetik
metinler hakkında en önemli kaynak İbn Nedim’in Fihrist’iâİT. Buna göre
Hermes’in 13’ü simya, 4’ü teurji (tılsımat) (teurji: İskenderi-yede bulunan ve
insanların Tanrılarla ruhlar üzerindeki etkilerine dayanan bir çeşit
büyücülük) ve 5’i astrolojiye ait olmak üzere toplam 22 risaleden sözedilir. Ancak
bunların çok az bir kısmı günümüze kalabilmiştir. Elde bulunan ve Arabçaya
çevirilen Hermes metinleri şunlardır: Ki-tab’i Karatisi’l-hakim,
Kitabu’l-Habib, iü-tab-ı Tankalus. Fakat bunların da Her-mes’e ait olup
olmadığı tartışmalıdır. İbn Nedim’e göre Hermes’e otuz sahife indirilmiştir ve
bu insanlığa bildirilen üçüncü vahiydir. Bugüne iki Enoch kitabı kalmıştır:
Enoch ‘un Gizli Kitabı (aslı Yunanca olup Enoch’un Sicilya Kitabı olarak bilinir)
ve Enoch’un Etyopya Kitabı (aslı Ara-mice veya İbranicedir).
Ayrıca şu eserlerde de
Hermes’e atfedilen Arapça metinler bulunmaktadır: Af-daluddin Kaşani’nin
Farsçaya Yenbu ‘l-ha-yat olarak çevirdiği Muadüatun-nefs veya Zecm’n-Nefs,
Balinus’un olduğu söylenen Sınu’l-halika ve Kabasu’l-Kabıs fi tedbir
Hirmis’il-Haramis, Kitabu’l-astimahis, Ki-tabu’t felekiyatul-Kûbra,
Kitabu’l-‘Ilmûl-mahzun fi-esrari alemi’l-mektun, İbni’l–Kıftî ve
Şehristani’nin eserleri yanında Meclisi’nin Biharii’l-envar’ında zikrettiği
İdris’in sahifesindeki Sahaif, Cabir’in külliyatı, özetle Kitabü ‘l-hacer ve
Kitabii ‘l-ted-vir.
CabirlbnHayyan,
Ihvanu’s-Safa, Cilda-ki, Mecriti, yanında Raymond Lull, Al-bertos Magnus, Roger
Bacon ve Robert Grosseteste gibi Batıh bilgin ve filozoflar Hermetisizm’den
değişik oranlarda etkilenmişlerdir. Aynca Rönesansta Ficino’-nun, Agrippa’nın,
Paracelsus ve Bruno’-nun eserlerinde Hermetik etkilere rasla-nu-. Hatta XVII. yüzyılda
tabiat bilimlerinde ortaya çıkan büyük dönüşüme rağmen Hermetİsizm, Newton ve
Boyle’un ilgisini çekmiş ve XVII. yüzyıla kadar İngiltere’de etkisini
sürdürmüştür. Alman mistik felsefesinin önemli ismi Jacob BÖh-me’nin
düşüncesinde Hermetisizmin kavramlarına rastlanır ki, buradan Goethe’-nin
şiirini etkilediği düşünülebilir.
Risalelerden ikisi:
Birinci risale olan Po-imandres (İnsanların Çobanı) ile üçüncü risale olan
Dağdaki Gizli Nutuk özel bir öneme sahiptir. Hepsi de ilahi bir vahyi beyan
etmekle İlgilidirler. İnisiasyon (sülük) tevbeye çağrıyla başlar. Bu, yedinci
risalenin konusudur. Bu nedenle Poi-mandres’te şöyle bir ifade geçer:
“Günahla koyun koyuna yaşayan ve cehaletle işbirliği yapmaktan hoşlanan
kişi, tevbe et; kendini karanlıklardan kurtar ve aydınlığa çık; çürümüşlüğü
terket, ölümsüzlüğe sarıl.” Daha sonra kişisel eğitim gelir. Salİ-kin
cehalet, duygusallık, öfke gibi özelliklerinden uzaklaşıp Tanrı’nın bilgisine,
nefsini kontrol etmeye, hakikat, iyilik, hayat ve ışığa yönelmesi gereklidir.
Bu, nefsin çileyle disipline edilmesini gerektirir. “Ey oğul, kendini hem
ölümlü şeylere, hem de ölümsüz (ilahi) şeylere bağlamak mümkün değildir. İki
tür şey vardır: maddi ve manevi; ölümlü olan birinci türdendir, İlahi olan
ise diğer türden; ve tercihini yapacak kimse birini ya da öbürünü seçmekte
özgürdür.” Salik bu disiplinden sessiz meditasyona geçer. “Konuşma!
Yüce sessizliği koru; böylece rahmet Tanrı’dan bizim üzerimize
yağacaktır”. Daha sonra onun hakkında konuşmayıp sadece temaşa
edeceksiniz, zira onun bilgisi derin sükunet ve tüm duyguların bastırılması
(sön-dürülmesi)dır. “Zirve noktası ışığın kendinden geçerek (ve de
gelerek) göz kamaştırıcı ve zevkli temaşasıdır; bu ışık
“İlk Tanrı”
olarak tanımlanmıştır. Yalnızca Tanrının bilgisi insanın kurtuluşunu
sağlayabilir; bu Olympius’a tırmanıştır. Yalnızca bununla ruh iyi hale
gelebilir. Bu deneyim yeniden doğuşun yaşanması-dır. Size şundan başka bir şey
anlatamam: Ben Tanrı’nın inayetiyle maddi olmayan bir formun içimde oluşmaya
başladığım görüyorum ve kendimden geçerek olumsuz bir bedene giriyorum. Ben
şimdi eskiden olduğum kişi değilim artık; ben ruhsal olarak yeniden doğmuş
oldum. Ve daha Önce benim olan bedenim benden uzaklaştı. Ben artık renkli ve
maddi bir nesne, özel boyutları olan bir varlık değilim; ben şimdi tüm bu
şeylere ve maddi gözümüzle gördüğümüzde kavradığımız herşeye yabancıyım. Ey
oğul, sizinki gibi gözlere ben şimdi görünmem. Bu yeniden doğuşun sonucu, tüm
yaratıklar yeryüzü, su ve hava, koyunlar ve hayvanlar ve bitkilerle birlikte
bir kimlik duygusu kazanmaktadır. Dahası Tanrı’nın varlığında erimektedir.
Yeryüzünde insanın ölümlü bîr Tanrı olduğu ve gökteki Tanrı’nın ise ölümsüz bir
insan olduğunu söylemekten korkmamalıyız.”
Hermetİsizm, XX.
yüzyılda modern İtalyan şiiri içinde oluşan bir anlayış İçin kullanıldı.
Eleştirmen Francesco Flora, Gİu-sepe Ungorettİ’nin Zaman Duygusu, (1933) adlı
eserini konu alan Poesia erme-tica (Hermetik Şiir) (1936) denemelerinde
belirsiz, anlaşılması zor sembollere başvurması dolayısıyla Hermes
Trisme-gistos nitelemesini yaptı. Böylece Mısır tanrısı Thoth’un Yunancadaki
karşılığı olan Hermes Trismegjstos bu anlayış veya akımın adı kabul edildi. Bu
anlayışa bağlı şairlerin eserleri kural tammayan, mantıksal yapıyı bozan ve
alabildiğine özel anlatım ve dil özellikleriyle dikkati
çektiler. Bu anlamda
Hermetisizmin kaynağı XDC. yüzyıl şiirleriyle Novalis ve Poe’nun, Baudelaire,
Malerme, Valery ve Rimbaud gibi Fransız sembolist şanie-rince kabul edilen şiir
teorileri olmaktadır. Hermetİsizm terimi genel olarak Ar-turo Onofri’nin
habercisi, Ungaretti’nin ise savunucusu ve önderi olduğu XX. yüzyıl İtalyan
şairleri için kullanıldı. I. ve II. Dünya Savaşı arası dönemde faşist yönetimin
edebiyat üzerinde sıkı baskısı, Hermetik şairlerin kısa ve kapalı İfadelere,
belirsiz, dolaylı bir üsluba yönelmelerinde etkili oldu. Akımm ilk önderi,
Paris’teki öğretimi esnasında Fransız sembolistlerini tanıyan Ungaretti oldu.
Ungaretti ilk şiir kitabında sentaksı ve yapıyı bozarak, tek tek kelimelerin
gücünü ortaya koyan yoğun ve saf bir kısa lirik şiir türü gelİştîr-di.
Ungaretti’yi Eugene Montale, arkadan Salvatore Quasimodo İzler. Bİu akımın
teorik öncüsü, saf şüVin dekadan ve sembolist gibi kavramlarım Fransa’dan İtalya’ya
aktaran ve Rudolf Steiner*în suv troposofısinden etkilenmiş olan Onofri’-dir.
Onofri kendisini, tüm mantıksal unsurların kendisinden arındırıldığı ve tek
bir sözcüğün büyüsü, nokta nokta geçmeler ve sayfa üzerindeki boşluklar gibi
şeyler üstünde yoğunlaşan bir “çıplak şiir*e adadı. Onun programı
G.Ungaretti tarafından tamamlandı. Ungaretti retoriği şiirden kovmaya ve
sözcüklere en yüksek basitlikle yaklaşarak “önceki” anlamlarını
restore etmeye çalıştı. Tüm vurgu, bizzat sözcük, her sözcüğün sesi, anlamı,
tınısı ve kaplayabildiği alan üzerindedir. Ungaretti’nin takipçisi E.Montale
ve S.Ouasi-modo, çok farklı mizaçlarda kişiler olmalarına rağmen, her ikisi de
şiiri retoriğin ambalajından çıkarmaya çalıştılar. Montale hermetik şiire bir
müzikalite eklerken, Quasimodo ona Yunan diksiyonunun saflığını kattı.
Yaklaşımdaki bu basitlik kimi eleştirmenlerin aşın derecede güç buldukları bir
öznelliği beraberinde getirdi. Fakat poesia ermetica, şimdilerde İtalyan
şiirinde Öncü bir akün olarak değerlendirilmektedir. Hermetik olarak adlandırılan
öbür şairler M.Luzi, A.Gatto V.Sereni, L.Sinisgalli’dir. Ouasimodo 1959′ da,
Montale 1975’te Nobel Ödü-lü’nü aldılar.
SBA Bk. Büyü;
Platonculuk; Simya.