Ebû Saîd Hasan b. Ebi’l-Hasan Yesâr el-Ensârî, Tâbiîn’in büyüklerindendir. Kendisi Yezî b. Sâbit’in âzadlısıdır. Validesi “Hayre” de Ümmühâtü’l-Mü’minîn’den Ürams Seleme Radiyallâhu anhâ’nın âzadlısı idi. (21) târihinde doğmuş, Medîne-i Münevvere’de neşv ü nema bulmuş (110) târihinde Basra’da vefat etmiştir.
Tabiîn Arasındaki Mevkii:
Hasan-ı Basrî, âlim, fakiri, emîn, mevsuku’1-kelim, melîhü’l-vecih bir zât idi. Hayâtım ilim ile cihâda hasretmişti. Meşhur şüc’ândan sayılırdı. Hânedân-ı Nübüvvet’den aldığı bir feyz ile kendisinde birçok kemâlât tecellî etmişti. Pekçok Ashâb-ı Kirâm’a yetişmiştir. Hattâ kendisi derdi ki : “Biz gaza için Horasan’a gittiğimiz zaman ordumuzda Ashâb-ı Kirâm’dan üç yüz zât bulunuyordu.”
Ebû Mûse’l-Eş’arî’den Kur’an teallüm etmiş, İbn-i Ömer, Enes, Semüre, Kays b. Âsim gibi Sahâbe-i Güzin’den rivayette bulunmuştur. Ebü’l-Âliye, Fadl b. Iyâz gibi Tabiînden de istifâde etmiş, rivayette bulunmuştur.
Hasan-ı Basrî, İmâm-ı Zehebî’nin dediği gibi bir allâmedir; bir mütebahhirdir. Fakîhü’n-nefs, belîğu’l-mev’izedir. Bâzı rivayetleri arasında tedlîs âsârı görülür. Meselâ: Hazret-i Alî’den menkul bir hadîs-i rivayet ederken müşârün-ileyhin ismini zikretmezdi. Bunun sebebini sormuşlar, “Haccâc gibi bir- zâlim halkın başına musallat iken ben Hazret-i Alî’den nasıl hadîs, rivayet edebilirim.” tarzında cevap vermiştir. Haccâc ile aralarında bir hayli korkunç mâcerâ vuku’ bulmuş, Haccâc’ın ezasından kurtulabilmiştir.
Hasan-ı Basrî tefsirini rivâye ttârikıyle takrir etmiştir. Bâzı zevatın beyânına nazaran Basra Ulemâsının ekserisi gibi Hasan-ı Basrî de bidâyeten Kaderiyye mezhebine mütemayil gibi görünmüş ise de bilâhare bir münazara neticesinde bu temayülüne nihayet vermiş,
Allahu Taâlâ şeytanları da yarattı, hayrı da şerri de yarattı.” demiş ve tefsirlerini, kaderi isbat eder veçhile takrir etmiştir.
Nâsdan öyleleri de vardır ki, bilmeyerek halk, Allah yolundan sapmak ve o yol ile istihzada bulunmak için eğlenceli sözler satın alırlar. Onlar yok mu, onlar için tezlîl edici bir azâb vardır.” âyet-i kerîmesindeki den murâd, Hasan-ı Basrî’ye göre gınadır. Yâni hanendelerin terennüm ettikleri şarkılar, manzumelerdir. İbn-i Mes’ûd ile İbrahim en-Nehaî’nin kavli de böyledir.
Hasan-ı Basrî, gayet belîğâne, hakimane, bir tarzda va’z u nasihatte bulunurdu. Medîne-i Münevvere’de yetişmiş olduğundan Hazret-i Osman’ın hutbelerini defeatle dinlemişdi. Hazret-i Alî’ye bîat edildiği zaman henüz onbeş yaşında bulunuyordu. Hazret-i Alî’yi yalnız Medîne-i Münevvere’de görmüş, bilâhare Kûfe’ye, Basra’ya gitmiş olan Aliyyü’l-Murtazâ’ya mülâkî olamamıştır.
Hasan-ı Basrî bir aralık Mekke-i Mükerreme’ye gitmişti. Ahâlî başına toplanmış, rivayet ettiği ahâdîs-i şerîfe’yi dinliyorlardı. Bu cemâat arasında Tâvûs, Atâ’, Mücâhid gibi eâzım da vardı. Herkes bu kudretli âlimin liyâkat ve talâkatine hayret etmiş, “Bunun bir misli görülmemiştir.” demeğe mecbur; olmuştu.
Hasan-ı Basrî, Hazret-i Muâviye devrinde Horasan valisi bulunan “Rebf b. Ziyâd”ın kitabet vazifesini de ifâ etmiştir.
Ömer b. Abdi’l-Azîz Hilâfet makaamını ihraz ettiği zaman Hasan-ı Basrî’ye mektup yazarak kendisine yardım edecek kimseleri tavsiye etmesini rica etmiş. Hasan-ı Basrî de şu mealde cevap vermişti: “Zamane insanlarını sen istemezsin; âhiret erleri de seni istemezler, O halde Allâhu Teâlâ’dan istiânede bulun.”
Velhâsıl Hasan-ı Basrî, emsali pek nâdir görülmüş eâzım-ı ümmetden bir zât idi. Rahmetu’llâhi aleyh.
Me’hazlar : Umdetü’l-Kaarî, Tezkiretü’l-Huffâz, İhyâü’l-Ulûm, Mevzûâtü’l-Ulûm, El-A’lâm.
KAYNAK: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi (Tabakatü’l-Müfessirin), Bilmen Yayınevi