EKOLOJİ
Önceleri organizma ile
çevre arasındaki İlişkilerin incelenmesi şeklinde biyolojide kullanılan
ekoloji, daha sonra sosyal bilimlere ilişkin birterim niteliği kazanmıştır.
Biyolojideki kullanımda terim bireysel organizmalarla çevre (autecology) ve
gruplarla çevre (synecology) arasındaki ilişkileri İçerir. Sosyal bilimlerde
ekoloji terimi “syııecology” ile, yani insan grupları (ya da
halkları) ile ait oldukları çevreleri, özellikle de fiziksel çevreleri
arasındaki ilişkilerin incelenmesiyle sınırlandırılmıştır.
En geniş anlamda
beşeri ekoloji, insan grupları (ya da nüfusları) İle çevrelen arasındaki
ilişkilerin incelenmesi şeklinde tanımlanabilir. Tüm tanımlar, alanın bu temel
karakterimi
üzerinde anlaşmaya
varmışlardır. Buna ek olarak pek çok tanım beşeri ekolojinin, grup yapısının
iki yönünün incelenmesini İçerdiği konusunda anlaşma içindedirler. Bu iki yön
katı bir biçimde İnsan ile fiziksel çevresi arasındaki ilişkileri sürdürmeye
dayanır. Onlar uzaysal (s-patial) yapı ve iş bölümüdür. Bu ana uzlaşma
noktasının ötesinde tanımlar,
a) alanın kap-sünılilık derecesi,
b) açıklayıcı değişkenlerin seçimi gibi konular
bakımından farklılık gösterir.
Sosyal bilimciler
arasında özellikle kapsamlı-lık derecesi ve alanın tesbit edilme ölçümüyle
ilişkili olarak tanım bakımından çeşitli farklılıklar bulunabilir.
Bir bakış açısı,
mevzii fiziksel çevrelere grupların uyarlanmalarının ktlı kırk yaran tasvirlerini
yapmanın önemini vurgular. Bu inceleme tarzı, İnsanın organik bedeninin tüm
ilişkili görünümlerini, dışsal fiziksel çevre, grup kültürü ve insanlar
arasındaki ilişkileri eşzamanlı olarak kucaklar; bunların tümü birden verili
bir bölgede belirli bir tür grup hayatını ortaya çıkarmak üzere işbirliği
yaparlar.
ikinci bir bakış açısı
beşeri ekolojiyi, total kompleksin sınırlı bir yönünün incelenmesi, yani İnsan
nüfusu ile fiziksel çevreleri arasındaki doğrudan karşılıklı ilişkilerin
incelenmesiyle sınırlar; bu bakış açısı, insanlararası ilişkilerden çok
fiziksel çevrelerdeki farklar arasında ‘açıklamalar1 yapmayı amaçlar.
Üçüncü bir bakış açısı
(R.E.Park’ın görüşüdür), beşeri ekolojinin ayırd edici görünümü olarak
insanlararası etkileşimin toplum-altı bir tipini vurgular. Bu ekolojik
etkileşim -ki dolaylı olarak sadece, katılanların bağlı olduğu fiziksel
çevrenin sınırlı bölümlerini eikilc-mek suretiyle vuku bulur- dili de kuşatan
tam anlamıyla beşeri toplumsal etkileşimden ayrılır. Beşeri ekoloji, temel
itibariyle toplumsal etkileşime dayanan grup yapısının siyasal ve ahlaki
kısımlarının tersine, ekolojik etkileşimden doğan ve onunla iş gören grup
yapısının gayrı şahsi, loplum-altı yönlerini inceler.
Dördüncü bir bakış
açısı {A.H Hawlcy’İn görüşünü yansıtır) insanlararası çeşitli etkileşim
tiplerini vurgulamakla birlikte, Park tarafın-
dan kavrandığı
şekliyle ekolojik ve toplumsal etkileşim arasındaki ayrımı bilmezden gelirler.
Hawley’c göre, beşeri ekolojist İnsan gruplarının tekrarlanan formlarını
inceler. Bu gruplar, fiziksel çevrelerine uyarlanmış İnsan toplulukları gibi
sembiyotik ve komünsal geçinme İlişkileri yönünde doğarlar.
Ekoloji (ökologie)
terimini Ernst Hacckel’e (1834-19İ9) borçluyuz. XX. yüzyılın ilk yıllarında
kaba genellemeler ve teori, bitkilerin doğal tarihiyle başlayan deneysel
incelemelere dönüştürülmüştür.
Ekoloji kısaca canlı
türleri, farklı türlerden oluşan birlikler ve kalori, malzeme ve enformasyon
alış-verişi aracılığıyla, onların fiziksel ve biyoti çevreleri arasındaki
ilişkilerin İncelemesi şeklinde tanımlanabilir. Böylelikle terim esas
İtibariyle uyarlanma kavramıyla ve demografi üzerinde doğrudan ve ölçülebilir
bir etkiye sahip tüm özelliklerle -bir organizmanın gelişimi, davranışı ve
uzaysal-zainansal konumuyla- ilgili olmuştur. Bu çatı içerisinde, çağdaş
biyolojik ekolojinin belli başlı uğraş alanları nüfusun dinamiği, enerji
transferi, sistem modelleri kurma, besleyici çevrimler (eye-Ics), çevrenin
bozulması ve korunması gibi konular olmuştur.
Sosyal bilimlerde,
katı anlamda ekoloji kavramı iik kez biyolojik coğrafya aracılığıyla beşeri
coğrafyaya girmişti ve pek çok coğrafyacı hemen konularını açıkça ekolojik
terimlerle yeniden tanımlamaya başladı. 1930’larda K.E.Fark ve E.VV.Burgess’in
yönetimlerindeki Chicago şehir sosyolojisi okulu, tarihin kavramsal
muhtevasını beşeri ekoloji olarak tanımlamaklaydılar. Böyle bir sıfat (ya da
etiket) analojilerin doğrudan doğruya uzaysal ilişkileri açıklamak üzere
biyoloji sözlüğünden alındığı temciler üzerinde haklı gösterilme
iddasındaydı. Kısa bir süre için Chicago ekolojisi çok elkili olmasına rağmen,
kendi safdil analojileri, kaba deneyciliği ve İşlcvselci lümdengelimciliği
üzerinde bata çıka yürümüştür.
Beşeri ve sosyal
bilimlerdeki ekolojik yaklaşımların en verimli uygulamalarından bir kaçı
antropolojiyle İlgili olanlardır. Bu, XIX. yüzyılın çevreye duyduğu İlginin
baştan ayüğa baskısı altında olan içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk otuz
yılında Durheim (1858-1917) ve Boas (!858-1942)’in çifte cntelleklüel
egemenliğine rağmen böyle olmuştur. Fakat her ne kadar çevreyle ilgili
konular çoğunlukla kenarla İlgili (peripheral) bir konu olarak görülmüşse ve
çevre bir belirleyici (determinant) rolüyle uyum sağlamışsa da, bu gelenek
çerçevesinde çevresel etkileşimlerle ilgili bir takım çalışmalar yapılmıştır.
Boas’ın orta Eskimo Ü7.erine yaptığı çalışması burada zikredilebilir; tabii ki,
Mauss’un ve Bcuchat’ın aynı konudaki eserleri de. İngiliz okulu aynı zamanda
çevresel etkileşimlere ilişkin bir kaç inceleme sunar bize (örneğin
Evans-Pritchard’ın TheNuer’i). Ekoloji kavramının antropolojide gerçekten açık
İlk kullanımına 30’lu yıllarda Julian Ste-ward’ın eserinde rastlanır.
Stewa.rd’ın teorisinde kültürel uyarlanma kavramı Önem kazanır ve belli bir
kültürün anahtar niteliğindeki uyarlayıcı stratejileri, doğrudan doğruya gıda
temin edici faaliyetlerle ilgili toplumsal kurumların ve teknik düzenlemelerin
yapı-Ötcsi bir çekirdekte (nüve) yerleşmiş durumdadır. Belirgin uyarlayıcı
stratejilerin bilinmesi kültürel tiplerin tasviri için temel sağlamıştır.
Ste-vvard’ın eseri çok etkili olmuş (ve diğer disiplinlerden hayranlar
bulmakta gecikmemiş), fakat onun kültürel ekoloji teorisi organik ve
or-ganîk-üstü açıklama düzeyleri ve anahtar niteliğindeki uyarlayıcı
özelliklerin bir nüvesi ile nötral bir kenar arasındaki temel bir ayrımla
birlikte uyarlanma kavramının biryorumu içeriyordu ki, son dönem yazarları
bunu reddetme eğilimindeydiler.
Biyolojik ekolojideki
ilerlemeler 1%0’larda sosyal bilimlerden (arkeolojide ve aynı zamanda
antropolojide) ekolojik sorunların yeni bir formülasyonuna götüren sibernetik
ve sistemler teorisi dilinin İşlenmesiyle bağlaniılıdır. Stcward’ın
organik-üstıi (superorganic) organizasyon düzeyineverdiği öncelik, pek çok bakımdan
işlevsel olarak diğer hayvankınnkine denk olan insan davranışına bir bakış
lehine İhmal edilmiştir. Ekolojik etkileşimlerin tasviri üit”ide daha
incellİlmckledir. Kültürel kurumların .insan nüfuslarının bir parçası olduğu
bazı sitemleri düzenlemeye hizmet edebileceği yol konusunda bir ilgi de
inkişaf etmiştir. Bununla birlikte sistemler yaklaşımlarının teorik
sorunlarına duyulan ilgi, artık özel örneklere ilişkin ayrıntılı deneysel
analizlerin artan sayısı, uyarlanmaya ilişkin basitçi kavramlarla ve
küçük-ölçeklİ toplumun belirli türlerinin, homcostalis aracılığıyla çevresel
dengeyi sürdürecek mekanizmalar kurduğu yolundaki daha aşırı önerme İle
ilgili kuşkuculuğu doğurmuştur. Bcnnett’in Ekolojik Geçiş; Kültürel
Aıüoropoluji ve İnsan Uyarlanması adlı eseri, toplumların fiili olarak çevresel
tehlikelerle nasıl başa çıktıklarına, tepeden tırnağa ikame stratejilerin
ayrıntılı tasvirine, çevresel kaynakların algılanmasına ve ekonomik ve
ekolojik organizasyonlar arasındaki eklemlenmeye daha fazla dikkat harcar. O,
aynı zamanda toplumsal ve ekolojik sistemlerin evrimine ilgiyi yeniden
canlandıran ve genel olanık daha açık biçimde tarihsel yaklaşımlara yönelen
(negatiften çok) pozitif geri-bcslcme üzerinde durma eğilimindedir. Bu son
alanda Ben-net’in eseri demografi ve Fransız Annales okulu üzerinde durur.
Sosyal bilimlerde
ekolojik kavramların bir diğer büyük (ve bazan da bağımsız) etkisi siyasal
çevrecilikle ilişkili olarak ortaya çıkmıştır. Garrct Hardin ve Kanneth
Boulding gibi İnsanların etkisiyle ekonomik düşünce daha geniş bir biyosferik
bağlama yerleşmiş ve ‘büyüme modeli’ hem ileri endüstri toplumları (kapitalist
ya da kollcktİvist), hem de azgelişmiş toplumlarla ilişkisi dikkate alınarak
reddedilmiştir. Çevrenin bozulmasına duyulan pratik ilgi, sınırlı kaynakların
savurgan kullanımı, ‘alternatif teknolojilerin hesaplanan avantajları ve
genetik korunma için duyulan endişeler modern ekolojinin kavramsal aygıtı
üzerinde duran ve çevresel etkileşimler üzerinde odaklasan azgelişmişlik
teorilerini sonuç verdi. Bu tarzda yazan bazı yazarlar açık biçimde
ülop-yacidır, bazıları spesifik kontrolleri yürütmek gibi pratik konularla
ilgilidir ve bazıları ise mevcut dünya-sisteminİ kapitalist üret im ilişkilerini
engellemek suretiyle değiştirmeyi amaçlamaktadır. Diğerleri Marksizm ile çevrecilik
arasında orta bir yol, bir uzlaşma noktası aramaktadırlar.
(SBA)
Bk. Çevre; Çevrecilik;
Çevre Kirlenmesi; Nüfus; Organizma; Şehir; Şehircilik; Şehiılesme.