DOĞUM KONTROLÜ
Çocuk düşürme ve
aldırma, gebeliği önleyici önlemler alma, kısırlaştırma gibi yollarla doğurganlığı
kontrol altına alarak doğumlar arası süreyi ve doğum sayısını ayarlamayı
amaçlayan kısıtlama yöntemlerinin tümüne doğum kontrolü adı verilir. Nüfus
Planlaması, aile plan/aması da denilir.
Gebelik öncesi ve
sonrası olmak üzere iki ayrı dönemde farklı yöntemlerle gerçekleştirilen bu
uygulamayı, gözlenen amaçlar yönünden üç ayrı düzlemde irdelemek mümkündür: 1-
Kişisel bakımdan doğum kontrolü: Özellİk-lc feminist eğilimlerin ortaya
çıkışından ve etkin olmaya başlayışından sonra kadını İstemediği çocuktan
kurtarma amacıyla uygulanan yöntem; 2- Mikro-ekonomik yönden, aileplan-laıûası:
Geçim ve eğitim şartlarının ağır olduğu gerekçesiyle ailelerin
yetiştirebilecekleri sayıda çocuk edinmesi gerektiği düşüncesinin
vurgulanmasıyla gündeme getirilen öneri; 3-Makro-ekonomik açıdan, nüfus
planlaması: Ekonomik büyüme ve kalkınma hesaplarının orta-vadeli planlamalara
dayandırılmasından ötürü, nüfus artışının olumsuz bir etken olarak işlev
vermekte bulunduğu noktasından çıkılarak uygulamaya konulan plan.
Buna bir de, bunların
tümünün temelinde yatan TMalthus’un “kaynaklar aritmetik olarak artarken,
nüfus geometrik diziyle artmaktadır” gerekçesine dayalı “dünyada
açlık tehlikesi” korkusunu ekleyebiliriz. Geniş çaplı ve sürekli etkileme
ve güdümlcme kampanyalarıyla kadınların, ailelerin ve halta devletlerin
özendirilmesine karşın, adına ister doğum kontrolü, isler aile planlaması,
isterse nüfus planlaması denilsin bu yöntem ve uygulama bir çok yanlış
varsayımlar üzerine oturmaktadır.
Nitekim, doğum
olayının kadının biyolojik ve psikolojik açıdan sağlıklı ve dengeli kalabilmesinde
başlıca etken olduğu, doğumdan kaçınmanın kadını daha yeni ve çüzümsüz kimi
sorunlarla karşı karşıya getirdiği ve bu sorunların çocuk veya çok çocuk
doğurmadan ötürü karşılaşilagelen sorunlara göre çok daha büyük ve yıpratıcı
bulunduğu, “insan sağlığfy-le uğraşan uzmanlarca belirlendiği gibi; çok
çocuklu ailelerin de karşılaştıkları açmazların gerçekte çocukların çokluğundan
değil, özendirmelerle ayakta tutulan “küçük aile” biriminin
yetersizliğinden kaynaklanan bir “küçük aile sorunu” olarak ele
alınmak gerektiği ailenin doğal çerçevesinin korunması durumunda çocuk
sayısının kesinlikle “olumlu” ve “yararlı” bir öğe olarak
işlev vereceği gibi hususlar herkesin kolaylıkla gözlemleyebileceği bir gerçektir.
Öte yandan, uzun-vadeli ekonomik planların perspektifinde değerlendirilmesi
durumunda nüfus artışının hareketlendirici bir öğe olarak işlev vereceği
gerçeği de gözardı edilmektedir.
Tüm bu gerçeklere
karşın, bunu vurgulayan bilim adamları ve uzmanların seslerine kulak tıkanarak
kampanyaların hala sürdürülmesinin sebebi araştırıldığındaysa, karşılaşılacak
tek gerçek gerekçe, yeryüzünün statükosunu ve sürmekte olan dengeleri koruma
kaygısı olacaktır. Allah’ın insanların geçinebilmeleri için gerekli tüm
imkanlarla donatmış bulunduğu Yeryüzün’deki yeterli kaynaklan, içine düştüğü
rasyonalizm ve pozitivizm kuyusunun dibinden “kıl kaynak” olarak
değerlendiren Batı İnsanı, pastadan aldığı büyük payın sürme güvencesini
yeryüzünün kapılarını başkalarına kapamakta bulmuştur. Çünkü, buna bir de tarihteki
“kavimler göçü”nün etkisini, Batılının bukorkulu düşten kurtulmayıyım
eklersek, doğum kontrolü için sürdürülen gönüllü ve insancıl çırpınışlar daha
aydınlık bir biçimde değerlendirilebilir.
(SBA) Bk. Cinsellik;
Feminizm; Kadın.