Yöntem (metot, usul); belli bir amaca, hedefe ulaşabilmek için izlenilmesi
gereken yol, süreç, sistem anlamına gelir. Teknikler ise; seçilen yönteme
bağlı olarak belirlenen ve kullanılan bilgi edinme araçlarıdır.
Din sosyolojisi, dinin toplumsal boyutunu, sosyal gerçeklik olarak ele alıp
incelerken genel sosyolojinin yöntem ve tekniklerinden yararlanır. Başka bir
ifade ile din sosyolojisi, sosyolojinin yöntem ve yaklaşımlarının dini-sosyal
alana uygulanmasıdır.
Bu nedenle, sosyoloji gibi, din sosyolojisi de tümevarımcı (özelden
genele, parçadan bütüne, tikelden tümele varmak için kullanılan akıl
yürütme) yöntemi kullanan, tümden gelimi (genelden özele, bütünden parçaya
gidiş yöntemi) de yeri geldiğince uygulayan, sosyal olay ve olguları
neden- sonuç bağlamı içinde ele alan, çok faktörlü çoğulcu yaklaşımı esas
alan bir bilimdir.
Araştırmacıların, yine din sosyolojisinin bilimsellik niteliklerine uygun
olarak objektif (nesnel, tarafsız) olmak, betimsel bir yaklaşımla, olanı olduğu
gibi tespite çalışmak gibi temel zorunlulukları, araştırma boyunca sürekli göz
önünde bulundurmaları gerektiği ısrarla vurgulanmalıdır. Çünkü, bilimsel
araştırmaların ön şartı, ön yargılardan arınmaktır.
Bilimsel bir araştırmada, konunun belirlenmesi, konu ile ilgili gerekli
literatür taraması yapılıp varsayımların oluşturulmasından sonra, yöntem ve
tekniklerin seçilmesi aşamasına gelinir. Verilerin toplanması, analizi, karşılaştırmalar
yapıldıktan sonra açıklama ile sonuçlara ulaşılmış olur.
Din sosyolojisinin kendine özgü, genel sosyolojiden ayrı yöntem ve tekniklerinin
olmadığını, bu konuda Genel Sosyoloji ile bir paylaşım içinde olduğunu
söylemiştik. Şimdi, sosyolojik bir araştırmada, doğal olarak din sosyolojisi
incelemelerinde de kullanılan üç aşamalı uygulamadan söz edilebilir.
1. Gözlemleme
2. Karşılaştırma
3. Açıklama
Burada konuya genel çizgileriyle kısaca değinilecektir.
Gözlemleme
Sosyolojik bir araştırmada ilk aşama gözlemlemedir. Buna genel bir ifade ile
sosyal olayların gözlemi denir.
Durkheim, sosyal olayların gözleminin tam olarak yapılabilmesi için bir
takım şartların gereğinden söz eder. Yapılan gözlemlerde bu şartlara uyulmazsa
sosyal gerçekliği olduğu gibi tanımak mümkün olamayacaktır.
Her şeyden önce sosyal olayların bir obje olarak yani dışımızdaki bir eşya
gibi incelenmeleri gerekir. Toplum olayları ruhsal durumlar gibi değil, fizik
olaylar gibi ele alınmalıdır. Çünkü bu, sosyolojinin objektif bilim olmasının
gereğidir. İkinci şart olarak, önyargılardan sıyrılmak gerekir. Bir toplum
olayını gözlemlerken o olayla ilgili düşünce, duygu ve inançlarımızı işe
karıştırmak doğru sonuçlara varmamızı engeller. Gözlemin tam olarak
yapılabilmesi için diğer bir şart da, sosyal olayların tanımlanması ve
sınırlandırılmasıdır. Biyolojik ve ruhsal olaylarla karıştırılmaması, sosyal
olmayan olaylardan ayırt edilerek incelenmesi gerekir. Sosyal gözlem bu
kurallara uyularak yapılmalıdır.
Sosyal gözlem iki şekilde yapılır:
1. Dolaylı (vasıtalı) gözlem.
2. Dolaysız (vasıtasız) gözlem.
Dolaylı Gözlem
Tarihin verileriyle yani belgelerle yapılan geçmişle ilgili bir gözlemdir.
Tarihte kalmış, toplumlardaki dini-sosyal olguların sosyolojik araştırmaları
klasik dönem din sosyolojisinde önemli bir yer tutmaktadır. Batıda Max
Weber, İslâm dünyasında İbn Haldun başta olmak üzere pek çok din
sosyologu bu tarihi yöntemi kullanarak çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir.
Dinler tarihi, tarih, etnoloji/etnografya, folklor, arkeoloji ve antropoloji
bilimlerinin yanı sıra; hukuk, ahlak ve ilahiyat gibi bilimler de araştırmalarını
yaparken tarihi yöntemi uygulayan din sosyologlarına büyük yararlar
sağlamaktadırlar.
Sosyoloji / din sosyoloji araştırmalarında dolaylı gözlem yapacak araştırmacı
için üç çeşit materyal vardır:
1. Sözlü gelenekler: Masallar, efsaneler, vecizeler, atasözleri, türküler,
menkıbeler, şiirler, destanlar, dini hikâyeler vb sözlü gelenek
kaynaklarıdır. Bütün bunlar, ait oldukları dönemle ve toplumla, dinisosyal
olay ve olgularla ilgili önemli bilgiler ve izler taşırlar.
2. Yazılı belgeler: Yazılı Belgeler, araştırmacılar için çok değerli veriler
sunarlar. Arşiv belgeleri, şeriyye sicilleri, fetvalar, vakfiyeler, fermanlar,
kanunnameler, hatırat kitapları, seyahatnameler gibi her türlü eski eserler
yazılı kaynaklar arasında yer alır. Geçmişte ve hatta günümüzde yaşayan
toplulukların sosyo-kültürel hayat biçimlerinden, dini-sosyal olayların
aydınlanmasına kadar her alanda önemli kaynakları oluştururlar.
3. Şekillenmiş anıtlar: Taşınır ve taşınmaz her türlü sanat eserleri bu grupta
yer alan bilgi kaynaklarıdır. Dini mimari yapılardan, halı, kilim, hat ve
minyatürlere kadar her çeşit eser ve kullanılan eşyalar, toplumların dini
hayatlarının sosyolojik incelenmesinde önemli yer tutarlar.
Dolaysız Gözlem
Günümüz toplumlarını doğrudan doğruya veya birinci elden yerinde izlemek
ve incelemektir. Bilim dalımız açısından, dini hayatın, dini-sosyal gerçekliğin
dolaysız / aracısız gözlenmesidir.
Dolaysız gözlem, kendi içinde ikiye ayrılır. Geniş toplulukların dini
hayatları için örneklem kullanılırsa bu yolla derinlemesine bir analiz yapılamayacağından,
yaygın bir gözlem yapılmış olur ki, buna “yaygın gözlem”
denir. Dar, küçük toplulukların dini-sosyal hayatlarının daha yakından incelenmesi
için yapılan gözleme de “yoğun gözlem” denilmektedir. Bu durumda
niceliksel olarak alandan/genişlikten kaybedilmekle birlikte derinlemesine
bir analiz gerçekleştirmek mümkün olur.
Dolaysız gözlemi yapacak araştırmacının, araştırma konusuyla ilgili
unsurlara bakmasını ve sergiledikleri incelikleri görmesini bilmesi gerekir.
Ayrıca, gözlemin yönetilmesi de önemlidir. Dolaysız gözlemin kendine özgü
bir tekniği vardır. Burada sırasıyla öğrenme, hazırlanma ve sezmeden söz
edilebilir.
Öğrenme: İyi bir gözlemcinin, gözlemini yaptığı toplumu tanıması gerekir.
O, araştırma yaptığı toplumla ilgili tarihinden diline, oradan günlük hayatına
kadar birçok konuda bilgi sahibi olmalıdır. Bu tanıma da, ancak o toplum
içinde uzun bir zaman yaşamakla gerçekleşir. Aynı zamanda gözlemcinin
gözlemini yaptığı toplumda güven sağlayabilmesi gerekir ki, bu da onların
ibadetlerine, törenlerine, sosyo-kültürel hayatlarına katılmakla sağlanır.
Hazırlanma: Gözlem için ikinci aşamada, hazırlığa gereksinim vardır.
Hazırlık neyi, nasıl yapacağını bilmekle ilgilidir. Bunun için de, araştırmanın
kavramsal, kuramsal çerçevesinin oluşturulması, varsayımlarının belirlenmesi
ve gözlem planının hazırlanması gerekmektedir.
Sezme/Sezgi: Dolaysız gözlemde üçüncü aşamadır. Gözlemin iyi olması,
doğru çıkarsamalar yapabilmesi için gözlemcinin anlayışlı ve sezgili olması
önemlidir. Çünkü eldeki malzeme becerikli ve ustalıkla kullanılmazsa her
türlü çaba, çalışma boş ve değersiz kalır.
Bu genel bilgilerden sonra, dolaysız gözlemde kullanılan veri toplama
tekniklerine kısaca bakabiliriz. Teknikler, yapılacak araştırmanın amacına
göre seçilmelidir. Bu çerçevede şimdi, sosyal bilimlerde ve din sosyolojisinde
en çok kullanılan veri toplama araçlarına örnek oluşturması açısından başlıca
araştırma tekniklerine ait tanıtıcı bilgilere yer verilecektir
Başlıca Araştırma Teknikleri
Alan (Saha) Araştırması: Alana çıkılarak veri toplanması ve bunların yorumlanmasıdır.
Le Play’a göre, sosyologlar masa başı sosyoloji yapmamalı, halkın
içine karışmalıdırlar.
Alan ya da saha araştırmaları, sosyal bilimlerde çok kullanılan belirli bir
olayın çok boyutlu ve ayrıntılarıyla incelenmesi sürecidir. İncelenen grup,
olay ve konunun doğal ortamına girilerek, olayların akışına dâhil olarak, tepkilerin,
inanç, duygu ve düşüncelerin belirlenmesini içeren alan araştırması
tekniği ise “katılımlı gözlem” olarak da anılmaktadır.
Monografi: Sınırları belirlenmiş, tek bir konunun, küçük grupların ya da
örnek bir olayın tüm değişkenleriyle dar boyutlu ve derinlemesine incelenmesidir.
Köy, şehir, parti, dini grup/cemaat monografileri, kan davası gibi örnek
olayları ele alıp inceleyen monografiler örnek olarak zikredilebilir.
Monografiyi ilk kullanan Le Play (1806–1882) olmuştur. İşçi aileleri üzerine
yaptığı monografik araştırmasında, işçi ailelerinin gelir düzeyleri, dini
ve ahlaki yapıları, tüketim biçimleri, siyasi görüşleri, gibi çok çeşitli özelliklerini
incelemiştir. Din sosyolojisi açısından en dikkati çeken yönü bu ailelerin
gelirleriyle dini yaşayışları arasındaki korelâsyon üzerinde durmasıdır.
Günümüzde de oldukça yaygın bir şekilde kullanılan monografik incelemeler
din sosyolojisi araştırmalarında da önemli bir uygulama alanı bulmuştur.
Anket: Sosyoloji’de olduğu gibi din sosyolojisi araştırmalarında da sıkça
kullanılmaktadır. Çeşitli konularda, kişilerden okuyup cevaplayabilecekleri
soru kâğıdı hazırlanması yoluyla yazılı bilgi toplama tekniğidir. Sözlü olanına
mülakat denir. Araştırmalarda anket ve mülakat tek olarak ya da birlikte
de kullanılabilir.
Anketin bir özelliği geniş topluluklar üzerinde uygulanabilme imkânını
vermesidir. Geniş kitleler üzerinde uygulanması durumunda “kamuoyu araştırması”
(survey) adını alır. Bu teknik genellikle kamuoyu yoklamalarında
kullanılır. Ayrıca, objektif bilgiler elde edebilmek için ideal bir araçtır.
Birinci elden veri toplama biçimidir.
Anket (soru kâğıdı); araştırma konusu ile ilgili sistemleştirilmiş sorulardan
oluşur. Anket sorularının hazırlanması, soru çeşitleri, sunum biçimi, uygulanma
ve değerlendirme aşamalarında dikkat edilecek hususlarla ilgili araştırma
teknikleri alanında yazılmış kitaplardan yararlanılabilir.
Mülakat: Araştırmalarda kullanılan başka bir teknik de ‘mülakat’ yani
‘görüşme’dir. Araştırmanın niteliğine göre, anket yerine veya anketle birlikte
mülakatla da veri toplanabilir. Mülakat, araştırılan konuda sözlü bilgi toplama,
yani, önceden amaç ve varsayımlar doğrultusunda hazırlanan sorularla
yapılan karşılıklı, yüz yüze konuşmadır. Mülakat çoğunlukla yüz yüze yapılmakta
ise de telefon veya internet ortamında görüntülü konuşma ile de yapılabilir.
Verilen cevaplar araştırıcı tarafından kaydedilir.
Mülakatçıların görüşme yaptıkları kişilere, önce araştırmanın kim tarafından
niçin yapıldığını ve araştırmadan beklenen yararları anlatmaları hem
güven verir-ki, bu da cevapların içtenliğini artırır- hem de daha istekli olmalarını
sağlar.
Mülakat tekniği ankete göre, araştırıcıya ayrıntılı bilgi toplayabilme veya
konuyu derinleştirme hususunda, duruma göre hareket etme serbestliği sağlar.
Ayrıca, anlaşılmayan soruyu açıklama, tekrar etme imkânı verdiği gibi
karanlıkta kalan yönlerin ek sorularla aydınlanması imkânını da verir.
Karşılaştırma
Toplumsal olay ve olgularla ilgili salt durum tespiti yapmak, betimlemek,
bilimsel gerçeğe ulaşabilmek için tek başına yeterli değildir. Sosyoloji ve doğal
olarak din sosyolojisi; aynı zamanda gözlemini yani vasıflamasını yaptığı
olguları karşılaştırmak ve açıklamak zorundadır.
Bilimsel sonuçlara erişmede somut ve tek bir olayla yetinilmesi önemli
bir eksikliktir. Mutlaka başka zaman ve yerlerde karşılaşılan olgularla karşılaştırmalar
yapılması, inceleme konusunu anlama, açıklama ve genellemelere
gidilebilmesi için gereklidir. Yoksa belli zaman ve yerdeki bir olaydan
hareketle genellemelere gitmek insanı yanılgılara ve ön yargılara götürebilir.
Diğer yandan, sosyoloji olayları, toplumsal yapının öğeleri ve diğer
sosyal olaylarla bağlamı içerisinde bir bütün olarak ele alır. Çözümü de bütünün
parçaları üzerinde yapar. Bu yönden, monografi ve anket gibi dolaysız
gözlem teknikleri bu bütün göz önünde tutulmadan yapılırsa, doğruluk ve
uygunluk derecesini kaybeder.
Bütün bunların önlenebilmesi için, karşılaştırmalar yapılması ve karşılaştırmaların
da gözlem ile başlaması gerekmektedir. Karşılaştırma, sosyolojik
araştırmaya girişen bir araştırmacıya belli bir veriyi kontrol etmek, çözümlemek
ve ondan belirli, somut ve genel esasları çıkarmak imkânı veren
biricik yoldur.
O halde, din sosyolojisi araştırdığı olayların özelliklerini anlayabilmek,
genellemelere gidebilmek için, onu başka zaman ve yerlerde ortaya çıkan
olgularla karşılaştırmak zorundadır. Üç çeşit karşılaştırmadan söz edilebilir.
Tarihi, etnolojik ve istatistik karşılaştırmalar.
Tarihi karşılaştırmalarda, dinler tarihi, karşılaştırmalı dinler tarihi ve diğer
dini ilimlerin verilerinden hareket edilir. Etnolojik ve antropolojik
karşılaştırmalar ise, farklı kültür ve medeniyet düzeyine sahip toplumların din
ve toplum ilişkilerinin ve dini hayatlarının araştırılmasında ve anlaşılmasında
din sosyologlarınca yararlanılan kaynaklardır. İstatistikler de bir gözlem
tekniği olarak din sosyolojisi araştırmalarına önemli katkılar sağlarlar
Açıklama
Din sosyolojisinde incelenen olayın gözlemlenmesi ve karşılaştırılmasından
sonra açıklama ile sonuçlanması gerekir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, konunun seçiminden itibaren araştırma
boyunca, uyulması gereken en önemli yöntemsel sorumluluk olan objektiflik,
yani olayları olduğu gibi tanımak, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak,
bunun için de sübjektif kaygılardan, yerleşik inanç ve düşüncelerden olabildiğince
sıyrılmak, gerçeğe ulaşmak için ne kadar önemli idiyse, açıklama
da belki daha da fazla önem taşımaktadır. Bu durum, sanıldığı gibi hiç de
kolay bir iş değildir. Çünkü sosyal olaylar, fizik ve kimya gibi laboratuarda
incelenebilecek olaylar değildir. Sosyal olaylar, kendine özgü yapısı gereği
karmaşık ve dinamik, çözümlenmesi zor, uzmanlık gerektiren özelliklere sahiptir.
Hele hele bu olaylar gözlemcinin bizzat katıldığı, yaşadığı olaylar ise,
gözlemcinin daha dikkatli olması kaçınılmazdır. Sağlıklı sonuçlar elde etmek,
doğru açıklamalarda bulunabilmek için, objektiflik ilkesinin hayati önemi
kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durum din sosyologları için farklı bir yönüyle daha da önem kazanmaktadır.
Çünkü din, kişilerin inanç, düşünce ve yaşam biçimlerini derinden
etkileyen, olaylara bakış açısını belirleyen ve yönlendiren bir olgudur. Bunun
tersi de olabilir. Yani gözlemci dinin dışında hatta ona karşı da olabilir. Her
ne şekilde olursa olsun, din sosyolojisi çalışmalarında objektiflik ilkesi zedelendiğinde,
araştırma sağlıklı yürüyemeyeceği gibi, elde edilen sonuçlar ve
açıklamalar da gerçeği yansıtmaktan uzak kalacaktır. Sadece, kişisel yargılarını
ve bir adım daha ileriye gidersek, ideolojik tutumlarını doğrulatmak gibi
yanlış, hatalı bir o kadar da yanıltıcı açıklamalara ve sonuçlara sürüklenilmiş
olacaktır.
Demek ki, din sosyolojisi araştırmalarında en önemli iş bilimsel ölçütler
doğrultusunda ele alınan olayı doğru anlamak, incelemek, açıklamak ve yorumlayabilmektir.
Diğer yandan sosyal olayları açıklamada sübjektif ve psikolojik öğeler
yeterli değildir. Başka bir anlatımla, sosyal olaylar hiçbir zaman bazı kişilerin
istek ve iradelerinin eseri olmadıkları gibi, biyolojik zorunluluktan da doğmazlar.
Bu anlamda Durkheim, “Sosyal olayın nedeni yine sosyal karakterli
bir olay olabilir. Biyolojik ve ruhsal bir olay, sosyal bir olayın nedeni olamaz”
demektedir. Hâlbuki dinin bireyi ve toplumu aşan doğaüstü aşkın bir
yönü, kutsal bir mahiyeti vardır. Dini- sosyal olaylar kendi bağlamı içinde yani
manevi bağlamından koparılmadan incelenmeli ve açıklanmalıdır. Dinin
kendine özgü varlığı ve dinamizmini görmezden gelerek kuramlar geliştirenler
yanılgıya düşmüşlerdir. A. Comte’un pozitivist felsefesinden kaynaklanan
bir anlayışla, ruhani ve manevi gelişmelerin maddi şartların bir sonucu sayılması
bu durumun tipik bir örneğidir. Comte’un dini, toplumların bir fonksiyonu
olarak görmesi, K. Marks’ın dini, toplumun iktisadi hayatının bir sonucu
olarak algılaması, E. Durkheim’in dini toplumsal şartlarda arayarak kaynağını
toplumun kolektif vicdanından aldığını ileri sürmesi ve S. Freud’un din
hayatını bir nevruz olarak açıklamak istemesi de bu yanılgının tipik örneklerindendir.
Bütün bunlar dini, din ve toplum ilişkilerini yanlış ve tek nedenli
yorumlamanın sonuçlarıdır.
Bugün artık, tek neden kavramı fazla bir şey ifade etmemekte, yerini çok
nedenli açıklamalara bırakmış bulunmaktadır.
Din sosyolojisi açıklamalarında, birçok sosyal, kültürel ve sosyo ekonomik
faktörlerin dine etkilerinin yanı sıra dinin de sosyal hayatın çok çeşitli
alanlarına etkilerinin yani karşılıklı bağımlılık ve etkileşimin söz konusu
olduğunu gözden uzak tutmaması gerekir.