DEĞER
İnsanın İhtiyaç duyan,
İsteyen, amaç edinen bir varlık olarak eşyayla gerçekleştirdiği bağlantıda
ortaya çıkan veya beliren olguya değer denir. Düşünen insana göre, eşyanın bir
kişi veya belirli bir kişiler topluluğu tarafından belli oranlarda istenen ve
benimsenen niteliği; düşünülen şeye göre eşyanın az veya çok dikkate alınarak
benimsenmesinden ibaret niteliği (hayatın değeri gibi); ya
da eşyanın bir amacın gerçekleşmesinde ortaya çıkan kullanımından İbaret
niteliği (bir sanat eserinin değeri gibi) . Ekonomi bilimi açısından herhangi
bir şeyin değişim (mübadele) değerini anlatan bir kavramdır. Kısacası değer
ahlakta, estetikte, iktisatta ve felsefede yer alan önemli ve kullanım alanı
oldukça geniş bir kavramdır.
Felsefenin inceleme
alanına giren üç önemli sorununun Varlık, Bilgi ve Değer olduğunu ileri sürmek
mümkündür. Kant, İlkçağ felsefesini gözönüne alarak
bunu Fizik, Etik ve Mantık alanları şeklinde ayırmaktadır (Ahlak Metafiziğinin TemeUendiıilmesi).
Varlık ve Bilgi sorunları daha başlangıçta felsefenin bilinen
en önemli sorunları
olarak algılanmaktaydı.
Fakat gerek Varlık,
gerekse Bilgi alanları doğal olarak anlam ve önem olgularını da kapsamaktadır.
Yani bilgilerin derin bilinçli bir değerlendirilmesi de sözkonusudur.
Gerçekte insan düşünceleri, duyuşları ve eylemleriyle nesnelerin
sürekliliğini sağlayacak bir temele ihtiyaç duymaktadır. İnsan nesnelerin İyi,
yararlı, güzel oluşlarını değerlendirmek durumundadır. Böylece insanın nesneyle
ilişkilerinin sürekliliğini sağlayan bir aşkınlık alanı sözkonusudur
ki, buna değer alam denebilir. İnsan, dünyayla ilişkisinde, hayat ve
eylemlerinin bütünlüğünün korunmasında bu değer alanını gözönünde
tutar. Kısacası İnsan varlık yapısının, manevi dünyasının anlaşılmasında,
kavranılmasında ve açıklanmasında değerlerin önemi sözkonusudur.
Gerçekten, örneğin bir inanç ilkesinin yaşatılması, bir geleneğin korunması,
eğitimin insanı yetişkin ve mükemmel hale getirmesinde değerlerin belli olması
gerekmektedir. Çünkü insanların başarıları, eylemleri, genel olarak
hayatlarının bütünlüğü belirli değerler ile kuşatılır ve yönlendirilir. Ayrıca
insan yaşadığı sürece daima belli bir tavır alma durumundadır ki, işte bu her
tavır alış bir değere veya bir değer duygusuna dayanmak suretiyle
gerçekleştirilir. Kısacası her türlü amaçve hedefler,
ilişki ve çıkarlar, tutkular ve istekler, güç ve İktidarlar, sevgi ve nefretler,
inanma ve inkarlar, sadakaı ve doğruluklar, her
türlü İdealler bir değeri ifade ederler ve bir değere dayanırlar. Ahlâk ve din
kurallarının, estetik ilkelerin, birer değer mahiyeti ve Özelliğinde
görünmeleri de bundan dolayıdır. Başka bir söyleyişle, varlık ve gerçeklik öz
ve değer açılarından İncelenebildiği gibi, insanın eylem ve davranışları da
değerlendirme ve bilme açısından irdelenebilir. Yani nasıl bilgi elde etmeye
yönelik bir bilinç için-deysek, aynı şekilde bir şeyi İstemek bakımından da
önceden değerlendirmek ve seçmek durumundayız. Ancak bilginin akıl veya duyumla
elde edilmesine karşılık değerleri, ruhumuzla kavrar ve özümleriz. Onun
içindir ki, ahlâk ve din kurallarıyla estetik ilkeler birinci derecede değerler
olarak ortaya çıkarlar. Aslında bilginin de hakikat değerini onun özünde
aramamızın nedeni budur. Bu bakımdan değerler, bu dünyanın birer gerçekliği
olduklarından, anlam ve özleri olaylar ve olgular İle İlişki içinde olma
durumundadırlar; ancak olaylar ve olgular tarafından belirlcnmezler.
Halta denebilir ki varlık, salt fizik mahiyet ve özellik olarak tanımlanamaz,
aksine varlığın tanınması ve tanımı değer yargılarının nesnelliği objektİvitesi aracılığıyla mümkün olabilir. Ayrıca bilginin
amacı bu değeri tanımadır, çünkü bilginin amacı olan “hakikat” de bir
değerdir. Sözgelimi Allah’ın rahmet ve ihsanının bilgisi, bunların hakikat
değeri olmalarıyla İlişkilidir.
İnsanın fert olarak
hayatını, eylemlerini ve davranışlarını, amaç ve ideallerini belirlemesi ve
onlara uygunluk sağlaması değerlerle mümkün olabilir. Zaten insanın kamil bir
varlık, ahlaki bir şahsiyet, gerçek bir mümin, İç dünyası zengin ve derin bir
kimse niteliğine ulaşması ancak dayandığı değerlerle Ölçülebilir. Yani İnsanın
hayatı yüce bir ahlak yasasının, mutlak bir hayır kavramının varlığıyla değer
kazanır. Böyle bir değerden yoksun bir hayat, bîr hayvan hayatından farksız,
hedefsiz, amaçsız, idcalsiz, yozlaşmış ve sefil bir
hayat olarak tanımlanmalıdır. Fert İçin geçerli olan bu olgu, toplum için de
geçerlidir ve kesinlikle gözardı edilemez. Toplumu,
toplum olma özelliğine getiren ve bu özelliğin temellendirilmcsindc
ve korunmasında vazgeçilmez olan kural ve kurumlar da belli değerlere
dayanırlar ki, işte bunlara kültür değerleri adını vermek mümkündür.
Değerleri çeşitli
yönlerden sınıflandırmak mümkündür. İlkin içerik yönünden değerler:
a) İçkin değerler;
b) Aşkın değerler;
c) Normatif değerler olarak ayrılırlar. İkinci olarak
hiyerarşi bakımından;
a) Yüksek değerler;
b) Araç değerler şeklinde tasnif edilirler. Yüksek
değerler İdealler, İnançlar, dürüstlük, dostluk, sadakat, saygı, sevgi gibi
değer yargılarını kapsarlar. Araç değerler İse fayda, ilgi, çıkar ve her türlü
maddî değerleri, güç ve iktidar güdülerini, ün ve şan gibi değer yargılarını
ifade ederler. Bunların dışında değeri haz, arzu edil-
me “tanımlanamaz” (G.E. Moore’un
değer anlayışı) olarak nitelendiren görüşler de ileri sürülmüştür. Fakat
değerlerin objektifliğini açıklamada bu görüşler yetersiz kalmışlar ve şiddetle
eleştirilmişlerdir.
İsmail KILLIOĞLU