DARVİNCİLİK
İngiliz tabiat ve
biyoloji bilgini Charles Darvin’in geliştirdiği bütün canlı türlerinin doğuşunu
ve evrimini en alı biçimlerinden başlayıp en karmaşık olanlarına kadar
verildiği bir hayal mücadelesiyle açıklayan Öğretiye, Danvin-dlikadı verilir.
Darwin görüşlerini,
1837’den itibaren üzerinde çalıştığı Tiirfeıin Kökeni Üzerine (1859) adlı
eserinde açıklamaya başladı. Temelde maddeci olan Danvin, “yaratılış
mucizesi” görüşüne karşı Lamarck ile birlikle dönüşüm teorisini
savunmuştur. Ancak Dar\vin’e kadar materyalizmin açıklayamadığı şu sorunun
cevabını
Darwin’in teorisi
açıklamaya çalışacaktır. Buna görL1, urganların yapılışında ve düzenlenişindi,’
kendisini gösteren amaçlılık (teleoloji, gaiyel), yaratıcı zeki bir nedenin
müdahalesi olmadan, bilinçsiz güçlerin bütünüyle mekanik etkisiyle nasıl
meydana gelebilmiştir? Yani amaçlılık amaçsal nedenler olmadan nasıl
açıklanmalıdır?
Aslında sorunun
kökleri XVIII. yüzyıldan itibaren çalıdan Rasyonalist (Akılcılar)
ilcAmpi-risücr (Deneyciler) ya da Ruhçular (Spiriluu-listler) ile Materyalistler
(Maddeciler) arasında canlı varlıkların yaratılması ve türleri konusundaki
lartıgmaya dayanmaktadır. Birincilere göre her hayvan ve bitki türü, bütün
öteki cinslerden ayrı olarak yaratılmış olup bunlarda değişim sözkonusu
değildir. Yuratıiışçılık (Creaıionisme) görüşünü, Fransız zooloji ve
paleontoloji bilgini Cieorges Leopold (Juvier (1769-1832), İsveçli tabiat
bilgini Cari von Lin-ne (Carolus Linnaeus) (17U7-1778) savunuyorlardı. Bu
teoriye karşıt olanı ise Dönüşümcülük (Transformism veya Evrimcilik) olarak
adlandırıldı. Bu teorinin ilkeleri Fransız Aıı-sikiopedislçi Deni.s Diderot’nun
ve Jean-liap-tıste Robineı (1735-1820)’nin düşüncelerinde bulunmakta olup, buna
göre türler doğuş yoluyla birbirlerinden gelirler. Yaratıiışçılar türlerin
değişmediğini kabul ederken, evrimciler değişliğini ileri sürmektedirler.
Doğuran varlık île undan lüremiş olan arasında benzerlik vardır; fakat asla
özdeşlik yoktur. Doğuran ile türeyen arasındaki fark kalıtım yoluyla geçmekledir
Ancak bu sürekli değişim türlerin biçim değiştirmesi, nasıl ve ne şekilde
oluyor? Nedenleri nedir?
İşte bu ve benzeri
soruya Lamarck, çevrenin organizma üzerinde etkisiyle, organizmanın içinde
bulunduğu yaşama şartlarına uyum sağlaması şeklinde cevap verecektir. Ne var
ki, bu cevapla, bazı hususları açıklamakla birlikle kapalı bir çok yön de
bırakmaklaydı ki. Dar-vvııı lürien/t Kökeni adlı çalışmasıyla buna cevaplar
vermeye çalıştı.
Darvvin’e göre canlı
varlıklarda biçim değiştirmenin ve lür tiplerinin farklılaşmalarının eı-ken nedeni
aralarında meydana «elen luıvat
mücadelesi (struggle
lor life)dir. Bu mücadele varlıklar arasında bir çeşit seçme, yanı
ayık-lama(sclecıion) işlevi görmektedir. Bu, tabiattaki her dönüşümün İlk
nedeni olan mücadelenin bir seçmesi olduğu gibi, her türlü toplumsal evrimin
de bir seçimi, yani mücadelesidir. Ayıklama ilkesi sadece anatomi ve
fizyolojiye değil, hayvanın psikolojisine de uygulanabilir. Sözgelimi Alman
filozofu Eduard Hartmann (kS42-lW(>) tarafından “bilinçsizlik”
(deus ex maclıina) aracılığıyla açıklanabileceği sanılan örümceklerin,
karıncaların, arıların, kuşların içgüdüleri, Danvin’e göre, hayat mücadelesi ve
doğal ayıklanma sonucunda ikinci bir tabiat haline gelen kalıtımsal
alışkanlıklardan başka bir şey değildir.
Dönüşüm ve ayıklanma
ilkesinin zorunlu bir sonucu ise, Danvin’e göre, İnsanın maymundan geldiğidir.
Bu görüşünü İnsanın Türeyişi (1871) adlı eserinde ileri sürecektir. ‘
Kısacası Darwin’İn
evrimi, mekanİkçİ bir anlayışla açıklamaya çalıştığı görülmektedir ki, daha
sonraları “Dönüşümcülük” olarak tanımlanacaktır. Aynı anlayışı
Lamarck’ta da görüyoruz. Ancak Danvin İle Lamarck arasında önemli bir farkın
bulunduğunu ıırmtmamak gerekir. Danvin ve Lamarck evrimin doğal ayıklanma
yoluyla gerçekleştiğini ve ayıklanmanın ise “onanı” tarafından
gerçekleştirildiğini ileri sürerler. Fakat Darvvin’in teorisinde
“onanı”, ayıklanmayı güçsüzleri yok etmek sureliyle sağlarken
Lamarck’la “ortam” organizmaları “dönüşüme uğratmak”
sureliyle gerçekleştirir. Mesela kutuplarda yaşayan kürksüz hayvanlar Darwin’c
göre yok olmaya, yani ayıklanmaya mahkumdurlar. Buna karşılık La-marek’a göre
bu hayvanlar ayıklanmayarak, kürk edinirler, yani organizmalarında belli bir
dönüşümü gerçekleştirmek sureliyle ortama uyan bir yapı kazanırlar. Yine Danvin’e
göre, doğada en güçlü olanlar hayatta kalırlar; ölüm olgusu da ayrışıırıcı bir
işlev üstlenmiştir. Yani ölenler ile hayal ta kalanlar arasında da
birö/.deşlik yoktur, farklılık, dolayısıyla fazladan bir özellik
bulunmaktadır. İşte böylece bir yandan yeni yeni türler ortaya çıkarken,
ötevandan her türün fertleri şenel bir mükemmelliğe yönetmektedirler.
Danvİncilik ortaya
çıktığı andan itibaren yoğun bir ilgiyle karşılaşmıştır, İlk zamanlar ileri
sürdüğü ilkelerin tutarlılığına inanılmışsa da, gerek bilim alanında yapılan
yeni araştırmalar, gerekse İleri sürülen bu görüşlerin üzerinde dikkatlice
durulduğunda tutarsızlıkların, bilim tarafından doğrulanmayan yönlerin bulunduğu
«örülmüştür. Sözgelimi doğal ayıklanmanın yeni türler ve yeni özellikler
doğuracağı görüşü veya iddiası bilimsel olarak isbat edilememiştir- Gerçekten
maymun türünün evrimiyle ulaşılacak varlığın yine bir maymun olduğunu bizzat
Ycni-Darwinciler ileri sürmektedir. Dolayısıyla maymundan İnsana geçişte
meydana çıkan kopukluk hiçbir zaman açıklanamamaktadır. Ayrıca hayat
mücadelesi ve or-lamında kazanılan özelliklerin kulumu da yeni bilimsel
araştırmacılar tarafından kabul edilmemektedir. Sözgelimi Mendel taralından
ortaya atılan kalıtım yasaları bir değişimin (mutation) ancak genler düzeyinde
bir değişim meydana da getirdiğinde kalıtıma yol açabildiğini ortaya
koymuştur.
DARVİNCİLİĞİN
Eleştirisi
Öteyandan Darwİn’in
görüşleri ve Danvinci-lik maddecilerin eksik kalan açıklamalarına belli
noktalarda destek sağlamıştır. Özellikle İnsanı tabiata, yani hayvana
indirgeyerek onu manevi hayatından, değerlerinden, inanç ve kabiliyetlerinden
soyutlamaya Danvin’in görüşleri yardımcı olmuştur. Nitekim Darwin’in hayat
mücadelesi, doğal ayıklanma ilkeleri Marks’m diyalektik ve sınıf mücadelesi
görümlerine etkide bulunmuş olduğu söylenebilir.
Hatta Marks
“Sosyolojinin Darwin”i olmak amacında olduğunu yazmıştı. Bugün de
Marksistler ve genelde sol düşünce taralından maddeci görüşlerine bilimsel
bir destek, bir “cevaz” temin etmek gayesiyle Danvinci evrim ve
doğal ayıklanma fikirlerine sahip çıkılmışım Ülkemizde görülen durum da bunun
bir istisnası değildir. Son Evrim teorisi tartışmasında (1986) sol ve liberal
görüşlü kampta müslü-man ve sağ görüşteki yazarlar arasında verimsiz bir tartışma
vuku bulmuş, solcular teorinin ‘bilimsel kesinliği’ üzerinde dururken, karşı
ta-ral’ıa genellikle dîne ve dinin öngördüğü yaratılış anlayışına karşı
oluşundan ve en çok ta maymun-insan ilişkisinden dem vurmuşlardır. Ne var ki,
Danvinizm Batıda politik bakımdan sağ görüşlüler tarafından savunulmaktayken
(çünkü en güçlünün kazanması ancak Chamberlain ya da Hitler gibi ırk-temeli bir
görüşe destek sağlayabilirdi; sosyal adaleti ve eşitliği savunan sol
düşüncelerin ise bunun tam da karşıt kutbunda yer alması gerekirdi!), ülkemizde
sağcılar insanların eşitliğini savunmakladır.
Danvin’in evn’mve
ayıklanma teorisi şu yönlerden eleştirilebilir:
a) Evrim teorisinin sosyal ve siyasal bir ideali
burjuvazinin yükselme ve kâr idealini kamufle etmeğe, hatta desteklemeğe
yaradığı;
b) Evrim teorisinin bilimsel olarakgösterilen
delillerinin zamanla çürüklüğünün anlaşılması;
c) Evrim teorisi o kadar geniş bir olaylar yığınını ve
zaman sürecini kapsamaktadır ki, bilimsel bir teorinin sınırlarını aşmakta ve
metafizik bir spekülasyon halini almaktadır;
d)
Yanlışlanabilir değildir;
e) Son bilimsel bulgularla uyuşmamaktadır.
Darwin’in Evrim
teorisinin diğer bilimsel teorilerden daha çok gürültü koparmasının nedeni en
çok, insanın maymundan geldiği şeklindeki tez dolayısıyladır. Ancak asıl
neden, Hıristiyanlığın (tabii İslamiyet in de) dünyanın bir defada. Allah’ın
“Ol” demesiyle yaratıldığı ve içindeki canlıların da tedricen
birbirinden lüreyerek değil,yine Allah tarafından bir defada yaratıldığı
şeklindeki inancına aykırı düşmesidir. Eğer dünyadaki hayat, Danvin’in söylediği
gibi, tek hücreli canlıdan, hatla cansızdan (çünkü Danvin taşların bile
evrimleştiğini iddia etmişti!) insana kadar bir süreç takip etmişse, bu
takdirde Allah ve geleneksel kozmoloji dışlanmış oluyor ve dinin gereksizliği
sonucu çıkartılıyordu buradan da. Din miyanı-lıyordu, yoksa o
“yanılma/.” bilim mi? Dindar insanlar ya tereddütte kalıyor ya da
dinin haklı olduğunu söylüyorlardı. Fakat okumuş tabaka bilini adına konuşan
Danvin’in haklı olduğunu söylüyordu. Ancak aradan geçen yüzyıllık sürede
Darwin’in yanlışları bir ortaya çıkıyor ve gazete Danvİn’in de kendi
görüşlerinden tam emin olamadığım ortaya koyuyordu. 1863’te bir mektupta
şunları yazıyordu Dar-win: “Ayrıntılara İndiğimizde tek bir türün değişmiş
olduğunu, teorilnîn temelini oluşturan değişmelerin faydalı olduğunu
kanıtlayamı-yor.” Gerçekte Danvin evrim halkasını insana bağlamakta da
başarılı olamamıştı; ilk canlının nasıl oluştuğu da açıklanamıyordu; matematiksel
olarak, bu kadar bol tesadüf sonucu bu kadar rasyonel bir evrim çizgisinin
oluşması da muhal görülüyordu. Üstelik Danvin’in yaşadığı dönem İngilteresi
tam da burjuvazinin “en güçlünün yaşaması gerektiği” yolundaki
liberal ilkeye bağlandığı bir mücadele çağıydı. Danvin’in bu sosyal ve siyasal
ortamdan derinliğine etkilendiği çeşitli tarihçilerce ifade edilmiştir. 1980
yılında çeşitli Danvinciler evrim teorisini tartışmak üzere bir araya geldiklerinde
kendi aralarında bile anlaşamayıp kavga ederek ayrılmışlardı. “GcıV’leri
devreye sokan Yeni-Danvincilik te İşe yaramamıştı. Üstelik en büyük dayanağı
fosiller olan Danvinciler yeni araştırmalar sonucu fosillerin de evrime
“hayır” dediğini görmek durumunda kalmışlardı. Ara-hayat formu diye
bir bulguya rastlanmamıştı fosillerde. Matematik Yeni— Daıwinci Evrim Teorisine
Meydan Okuyor (1967) adlı kitapta şunlar yazılıyordu: “Biz, Yeni-Darwinci
evrim teorisi içinde önemli bir uçurum bulunduğuna ve bu uçurumun çağdaş
biyoloji anlayışıyla asla uyuşmayacağına inanıyoruz.” Daha da ötesi,
çağdaş biyolog ve sistemler teorisinin kurucusu Levon Bertalanffy Danvinci
evrim teorisi hakkında şunları söylüyordu: Bu kadar muğlak, bu kadar eksik ve
gediği olan ve “kesin” bir bilime uygulanan ölçütten bu kadar uzak
bir teorinin bir dogma halini almasının ancak sosyolojik temeller üzerinde
izah edilebileceği kanaatindeyim. Toplum ve bilim, mekanizm, faydacılık ve
ekonomik serbest rekabet fikirleriyle o derece içli dışlı olmuştur ki, nihai
hakikat olarak Tanrı’nın yerine Ayıklanma oturtulmuştur.
(SBA)