ÇEVRECİLİK
Ekoloji (Çevrebilim)
teriminden ilk kez 1868’de yazdığı Doğa Tarihi adlı incelemesinde Ernst
Haeckel sözeder. Terim o zaman çok dar anlamdadır ve bir hayvan türünün
anorganik ve organik çevresi ile bütün ilişkileri toplamının araştırılmasını
Öngörür. Ancak zaman içinde terimde önemli değişimler olmuştur.
Öncelikle ekoloji bir
hayvan türünün değil, bir çevre düzeninde yaşayanların tamamının birbirleriyle
olan çeşitli İlişkileri ve dengesi olarak anlaşılmaya başlanmıştır. İkinci
olarak ekoloji kavramının içine insan türü de girmiş ve insanın çevresine yönelik
ilgide büyük bir yoğunlaşma ortaya çıkmıştır. Üçüncüsü ekolojinin içeriğindeki
genişleme onu biyolojinin bir alt’dalı olmaktan çıkarmış, birçok bilim dalının
ilgilendiği bir alan haline getirmiştir. Ve artık amaç, saf bilimsel bir
İlgiden dünyayı bekleyen felaketleri önleme, geleceği değiştirme çabasına
dönüşür. Çünkü ekolojik çalışmaları sırasında sanayileşmenin giderek önemli
ekolojik çelişkiler ürettiği düşüncesi uyanmıştır.
Kısaca bu çelişkiler
şöyle Özetlenebilir:
1- Sanayileşme dünya nüfusunu denetimi imkansız bir
artışa götürmektedir;
2- Sanayileşme sürecinin temel dayanağı olan enerji,
hammadde ve maden kaynakları yenilenemez niteliktedirler ve tükenmeye yüz
tutmuşlardır. Bu durum nükleer enerji kaynaklarının devreye girmesine neden
olmakladır
; 3-
Sanayileşme süreciyle birlikte su ihtiyacı karşılanamaz olmuş, yeraltı su
kaynaklarına el atılmış, su dolaşımı bozulan dünyada hava değişiklikleri
başlamıştır;
4- Kullanılabilir tarımsal alanlardaki azalma, tarımsal
üretimi özellikle genetik çalışmalar yoluyla arttırmaya yönelinmesine yol
açmıştır; bu da çok ciddi ekolojik dengesizlikler ortaya çıkarmaktadır;
5- Çevre kirlenmesi, biyolo-jik,fiziksel ve kimyasal
kirleticilerle gezegendeki yaşamı tehdit etmektedir;
6- Bütün bunlar
insanların ruh sağlığını bozarak ruhsal kirlenme etkisi de yapmaktadır.
Yaşanılan dünya böyle
bir perspektiften bakıldığında sanayileşme ile birlikte büyük bir felakete
doğru yol aldığımız sonucu çıkmaktadır. Böylece doğal olarak ekoloji kavramı
söz konusu değişimleri yaşamak, başlangıçta bir boş zaman değerlendirme uğraşı
veya azınlık bir entellektüel faaliyeti olan ekoloji hareketi önemli bir
politik ilgi alanına ve politik güce dönüşmek zorunda kalmıştır.
Çevre Hareketi
özellikle Almanya olmak üzere bütün sanayileşmiş batı toplumlarında, bu arada
giderek dünyanın diğer bölgelerinde 1970’li yılların ortaklarından beri güç
kazanmaktadır. Ancak her ne kadar dünyanın çeşitli bölgelerinde benzer
isimler alsalar ve bu isimler (Yeşiller gibi) doğacı bir yaklaşımı
çağ-rıştırsalar da, artık çevreciliğin ilgi alanı yalnızca çevre ile sınırlı
değildir. Ayrıca o, homojen bir yapı da göstermez. Çevre kirlenmesine, nükleer
santrallere, silahlanmaya tepki duyan sıradan vatandaştan; ekonomide,
politikada, eğitim ve kültürde varolan düzene alternatif arayışı İçinde olan
aydına kadar birçok kişiyi içine alır. Açık seçik bir biçimde dile getirilen
bir teorisi, manifestosu, liderleri yoktur. Politik ve ekonomik etkinliklere
öncelik verilmez. Bir fikre bağlanmak yerine, yaşanılan yere ve zamana özgü bir
pratik oluşturulması önemlidir. Hareket İçinde demokratik ve ademi merkeziyetçi
bir tutum benimsenir. Alternatif amaçlar, ekolojik bakımdan uyumlu, doğayla
bütünleşmiş, büyümeyi amaçlamayan, barışçı bir dünya olarak özetlenebilir. Yine
özellikle Almanya’da çevrecilere katılanların büyük aile, gençlerle yaşlıların
birlikteliği, anneliğe önem verilmesi, rasyonalizme karşı çıkılması gibi
amaçlarıyla. Doğu dinlerine ve geleneksel toplumlara yakınlık göstermeleri
dikkat çekiridir.
Politik çevrecilik
ancak 1960’larm sonları İle 1970’lerin başlarında kayda değer hale gelmeye
başlayan ve fiili siyasal etkisi hala çok belirgin olmayan, Batı siyasetinde
belli bir yapısı olmasa da, büyüyen bir eğilimi kapsayan gevşek bir kavramdır.
Geniş anlamda çevrecilik, ekonomik büyümenin, sık sık ‘hayat kalitesi’ diye
atıfta bulunulan standartların korunmasından çok daha az önemli olduğu siyasal
bir tutumu anlatır. Uygulamada çevreciler, bu tedbirler ekonomik verimliliği
azaltsa da, çevre kirlenmesinin kontrol altına alınması lehinde tavır koyma
eğilimindedirler. Aynı zamanda, sözgelimi Avustralya çevrecilerinin, ülke
topraklarındaki uranyum azalmasına karşı çıkmaları gibi, doğal madenleri
işleyen sanayiler geliştirilmesine karşı çıkarlar. Onlar aynı zamanda nükleer
enerjiye güvenliğin büyük bir düşmanı olarak muhaliftirler ve gencide büyük
ölçekli endüstriyel genişlemenin düşmanıdırlar. Siyasal bir güç olarak
çevrecilik bazı orta dereceli başarılar kazanmıştır. Sözgelimi Yeni Zelanda’da
ve Batı Almanya’da teşkilatlı çevreci partiler vardır; Yeni Zelanda
‘Değer-ler’partisi, Almanya’da ise ‘Yeşil’ partinin adları benimsedikleri
siyasal tutuma işaret eder. İngiltere’de ise ‘Ekoloji’ partisi 1979 seçiminde
pek çok seçim bölgesinde mücadele vermiştir.
Her ne kadar bu tür
değerlere duyulan İlginin yalnız başına bir toplumu yönetecek organize
edilmiş politikalar oluşturması çok güçse de, ana ilgiye mantıksal olmaktan çok
psikolojik bir İlgiye bağlı olan pek çok başka politikalar benimsenmiştir.
Endüstriyel demokrasi, şahsi ahlak konusundaki yasaların serbestleştirilmesi
ve çoğunlukla da pasifizmin derecesi gibi politikalar siyasal açıdan belli
başlı ekolojik koruma hamlesiyle ilişkilidir. En ateşli türünde çevrecilik,
güçlü biçimde iddia edilen dünya kaynaklarının tükenmesi korkusu sayesinde
ekonomik büyümeye karşı tasarlanmış bir ekonomik-teknolojik muhalefet
politikası ve daha basit ve maddi açıdan daha az müreffeh bir sosyo-ekonomik
sisteme bağlanma halini almaktadır. Geniş bir tabana yaslanan siyasal
partilerden ziyade, hükümet politikalarını etkileyebilecek Roma Kulübü ve
Sierra Lodge gibi çevreci görüşü benimseyen ulusa! ve uluslararası çeşitli öncü
baskı grupları vardır.
(SBA)
Bk. Çevre; Çevre
Kirlenmesi; Ekoloji; Karşı— KülHİr; Şehitvilik.