Bekir Hâki Efendi, (1882-1975) Son devir din âlimlerinden.
Dağıstan’ın Karabağ eyaletinde doğdu. Babası Safîoğullan’ndan Molla Ahmed, annesi Medine Hanım’dır. İlk tahsilini önce babasından, sonra Karabağ’-da Seyyid Abdülaziz Çelebi’den gördü. Burada Arapça ve Farsça gramer bilgilerinin yanı sıra din ilimlerinin tahsilinde temel sayılan metinleri okudu. 1900 yılında ailesiyle birlikte hicret ederek önce Van’a, sonra Tokat’a gitti; ailesi Zile ilcesine baölı Tevfikive kövünde iskân edildi. Bekir Hâki o tarihte Tokat müftüsü olan Hacı Osman Efendi’nin derslerine devam ederek icazet aldı. Bundan sonra İstanbul’a gitmek istediyse de o sıralarda taiebe-i ulûmun İstanbul’a gitmesine izin verilmediğinden bu arzusunu ancak 1912’de gerçekleştirebildi. Tokat’ta çok iyi yetişmiş olan Bekir Hâki Efendi, gerek disiplinli çalışması gerekse zekâsı sayesinde, talebelik hayatının bundan sonraki bölümünde girdiği her seviyedeki imtihanı üstün derecelerle kazanmıştır.
İstanbul’un Süleymaniye semtindeki Yoğurtçuoğlu Medresesi’ne yerleşerek Fatih dersiamlarından Muharrem Lutfi Efendi’nin derslerine devam etti ve Haziran 1912’de ondan icazet aldı. Aynı yıl İstanbul’da ilk defa açılan Medresetü’l-vâizîn imtihanını kazandı. 28 Haziran 1913’te Meclis-i Kebîr-i Maârifte açılan imtihanı birincilikle kazandığı için Maârif Nezâreti tarafından Üsküp Dârül-muallimîni edebiyyât-ı Fârisiyye hocalığına tayin edildiyse de bazı sebeplerden ötürü bu göreve gidemedi. 1914’te açılan “ruûs imtihanı”nı üstün başarı ile kazanarak müderris unvanını aldı ve 27 Eylül 1914’ten itibaren Beyazıt Dârülhilâfet-i Aliyye Medresesi ikinci sınıf birinci şube sarf ve lügat müderrisliğine tayin edildi. Bir yandan da Mekteb-i Kuzât’a yazılarak 26 Haziran 1915’te buradan mezun oldu, böylece nâib (kadı) olma hakkını kazandı. 14 Mayıs 1917’de Muhallefât-ı Umûmiyye Kassamlığı dördüncü sınıf kâtipliğine, 18 Ağustos 1918’de Dârülhikmet-i İslâmiyye ikinci sınıf kâtipliğine. 22 Eylül 1920’den itibaren de İstanbul Kadılığı ikinci sınıf kâtipliğine tayin edildi. 15 Kasım 1920’de ise önceki memuriyeti olan Dârülhikmet-i İslâmiyye ikinci sınıf kâtipliğine tekrar getirildi. 12 Ağustos 1922’de Mahmud Paşa Mahkeme-i Şer’iyye ikinci sınıf kâtipliğine tayin edildi. 28 Kasım 1923’te İbtidâ-i Dâhil Medresesi ferâiz ve intikal müderrisi, 26 Ocak 1924’te ise Sahn Medresesi belâgat-ı Arabiyye müderrisi oldu. 4 Kasım 1924 tarihinde tevhîd-i tedrisat kanunu ile medreseler lağvedilince görevine son verilen ve çok yetersiz olan dersiam maaşıyla geçinmek zorunda kalan Bekir Hâki Efendi İstanbul Barosu’na bağlı olarak dokuz yıl avukatlık yaptı.
Soyadı kanunundan sonra Yener soyadını alan Bekir Hâki Efendi, 15 Haziran 1939’dan 1949’a kadar İstanbul Müftülüğü müsevvidliği yaptı. Bu tarihte kendi isteğiyle emekli oldu; daha sonra üç yıl kadar Süleymaniye Kütüphanesi’nde tasnif işinde çalıştı ve 1953’te buradan da ayrıldı. Aralık 19S4’te tekrar memuriyete dönerek altı yıl süreyle Eminönü müftülüğü yaptı. 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden sonra İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen Diyanet İşleri başkanlığına getirilince Bekir Hâki Efendi 15 Haziran 1960’ta vekâleten, on beş gün sonra da asaleten onun yerine tayin edildi. Fakat dönemin İstanbul valisi ile ezanın Türkçe okunması konusunda ağır bir tartışma yapması üzerine 2 Mayıs 1961’de görevinden alınarak İstanbul Müftülüğü raportörlüğüne getirildi. Bunun yanı sıra Ağustos 1961’den itibaren İstanbul merkez vaizliğine başladı. Bu dönemde Şeh-zadebaşı ve Fâtih camilerinde verdiği vaazlara kalabalık ve seçkin bir cemaat devam etmiştir. Raportörlük görevinden Nisan 1964’te ayrılan Bekir Hâki Efendi Aralık 196S’te yeniden İstanbul müftülüğüne vekâleten tayin edildi ve 11 Kasım 1966’ya kadar bu görevde kaldı. Bundan sonra Ocak 1972’ye kadar İstanbul merkez vaizliğine devam etti. İlerlemiş yaşının da etkisiyle bu tarihte resmî görevlerden ayrıldı. 4 Mart 1975’te doksan üç yaşında vefat etti ve Edirnekapı Kabristanı’na defnedildi.
Üstün bir zekâ ve güçlü bir hafızaya sahip olan Bekir Hâki Efendi medrese sisteminin gereği olarak İsîâmî ilimlerin her dalıyla İlgilenmişse de özellikle hadis ve Arap edebiyatı alanlarında otorite sayılmış, Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmıştır. Kendisi rindmeşrep ve mahviyetkârdı. Bundan dolayı son derece mütevazı bir hayat yaşadı. Son devir Osmanlı âlimlerinin çoğu gibi ne yazık ki o da eser vermemiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi