BATIL
Arapça bir kelime olup
boşa gitmek, hükümsüz olmak, İfade etmemek anlamlarında kullanılır. Kelimenin
etimolojik yapısı ile semantik anlamı arasında bir tür paradoksal bir ilişki
var. Çünkü varolan, görülen, elle tutulan maddi bir nesne, canlı bir varlık
veya soyut bir kavram reci varlığına rağmen hakikatte değildir. Bir sözün özel
harf diziminden teşekkül eden varlığının maddi olarak varolmasına rağmen,
geçerlilik düzleminde gerçeklik ifade etmemesi, bundan dolayı kaale alınmaya
değer bulunmaması gibi. Eylem (fiil) düzleminde de benzer bir durumdan söz
edilebilir. Örneğin kurallarına uygun vukubulmamış bir alışveriş, hukuk
açısından batıldır, yani geçersiz ve hükümsüzdür.
Bu semantik tanım,
batılın karşısında Hakk’ın yer aldığını gösterir. Şu halde hak, batılın
zıddıdır. Aynı Örnekten hareket edilirse, alışverişte ve tabii daha geniş
anlamda bütün ticari ve mali mübadelede asgari hukuki şart olarak rıza ve
kabule dayalı alışveriş hak, aksine olan alışveriş şekillerine batıl demek mümkün
oluyor.
Sosyal, iktisadi,
kozmik, hukuki ve ahlaki bütün düzlemler hak-batıl ikileminden bağımsız
değildir. Şüphesiz bu ikilem görece insana yansıyan yönü ve algı biçimiyle
vardır. Kozmik düzen içinde yer alan bülün varlık dünyası ve varlık
mertebeleri ontotojik olarak hak-tırlar; ancak görece bilgi ve değerlendirme
yapma durumunda olan kimi insanlara yansımaları anlamsız, abes (absürd) ve
batıl konumunda olabilir. Allah, varlık dünyasını hak olarak yaratmıştır. Ama
kimileri bunu anlamlandırmakta aciz kalabilir, varlığı batıl, boş bir Çaba
şeklinde görebilir. Kur’an-ı Kerim’e göre nihai anlamda sadece Allah Hak’tır;
diğer bütün varlıklar batıldır. Bu mutlak ile izafi arasında varolan ayırım
gereği bir tanımlamadır. Çünkü sadece Allah, kendi zatı ile kaim, başkasına
muhtaç olmayan, doğmamış doğurul-mamış, kayyum, samed, vahid ve mutlaktır.
O’nun dışındaki bütün varlıklar ise varoluşla-rıyla Allah’a bağımlı oldukları
için batıl, yani geçici (fani) bozulmaya elverişli (fesad), sonlu, sınırlı
değişken ve izafidirler. Benzer bir ayrım varlık mertebelerinin dünya
düzlemine doğru inildiğinde İnsan hayatını kuşatan İlahi ve beşeri olan sosyal,
ahlaki, hukuki ve entel-lektüel alanlar için de geçerlidir. Bu durumda
Allah’tan olan Hak, heva ve hevesin tezahürü olan batıldır.
Hukuktan ve
ibadctlcrdckİ konumuyla batıl meşru olmayan demektir. Kurallarına uygun olmayan
alışveriş ile abdestsiz ve rükunsuz kılınan namaz örneklerinde olduğu gibi,
ilahi bilgi ve hükümlere uygunsuzluk batıl dediğimiz eylemleri ortaya çıkarır.
Hukuk kozmolojiye,
ahlaktan toplumsal alana kadar varolan bütün düzlemlcrdcki hak ve batıl
ikilemi bazı konum ve durumlarda tamamen bir çelişkiye dönüşür. Özellikle
ahlaki, epistemolojik ve sosyal alanlarda derinleşen çelişki, Hakk’ın apaçık
ortaya çıkışıyla batıl zail olur, hükmünü ve geçerliliğini kaybeder. Ancak
yine de bu, batılın bütün zamanlar için ebediyyenyok olduğu anlamına gelmez.
Çünkü dünyevi düzlemde insan varoluşunun bir anlamı da sınanmanın sonucunu
tayin edecek bu ikilem ve çelişkinin karşılıklı çatışmasıdır.
Ali BULAÇ