Tabiî Dinî Gruplar
Aile
Aile, organik cemâat bağları ile dinî bağların çakıştığı tabiî dinî grupların karakteristik bir örneğidir. Esasen, din gibi aile kurumu da bütün toplumlarda rastlanan temel bir sosyal ünitedir. Nitekim, modern antropoloji aileyi, mevcut en küçük ve bütün insan toplulukları ve kültür ve medeniyetin her safhasında hazır olan temel sosyal ünite olarak görmektedir. Bu bakımdan, bir zamanlar sosyal ve politik felsefede büyük bir rol oynamış olup, her çeşit toplum hayatından uzakta tek başına yaşayan insanın varlığını farz ve kabul eden rasyonalist hipotez, bugün geçerliliğini kaybetmiş bulunmaktadır. Şu halde, en küçük sosyal birim olan ve anne, baba, çocuklar ve bazen de yakın akrabaların sıkı bir hayat birliği oluşturacak şekilde toplanıp birleşerek yaşadıkları aile grubu, bütün toplumların yapı taşları mesabesindedir.
Öte yandan aile; biyolojik, psikolojik, hukukî, ahlâkî, ekonomik, kültürel ve dinî bağlara dayalı temel bir sosyal ünitedir. Ancak, aile birliğini sağlayan bu bağlardan bazıları zamanla daha da güçlenmiş veya duruma göre zayıflamıştır. Bu durumu, aile cemâati içerisinde meselâ dinî bağın tarih boyunca arz ettiği vaziyette müşahede etmek mümkündür. Hakikaten aile, insanlık tarihinin özellikle ilk dönemlerinde her şeyden önce dinî bir cemâat olarak karşımıza çıkmaktadır. Meselâ, Cermen ailesinin üyelerini birbirine bağlayan bağ, kan akrabalığı değil fakat hayatı meydana getiren ve kendilerine bağımlı hissolunan “mukaddes” (numineuses) güçlerin etkisidir. Bunun gibi, eski Mısır ve İsrail’de ve hattâ bütün ilkel ve politeist halk dinlerinde aile bağı, her şeyden önce kutsal bir temele dayanmaktadır. Aile grubu, bu dinî önemini, başta İslâm dini olmak üzere, bütün semavî ve evrensel dinlerde de korumuş; ancak modern zamanlarda ortaya çıkan sekülarizasyon sürecine paralel olarak onun dinî fonksiyonlarında da önemli değişiklikler gözlenmiştir. Maamafih, dinî yaşayış bakımından aile, modern dönemde dahi temel bir sosyal ünite olarak yerini korumaktadır.
Aile grubunun dinî fonksiyonunda zamanla değişiklikler ortaya çıktığı gibi, aslında aile şekillerinin de çeşitli devirler, toplumlar, yerler ve kültürlere göre değiştiği ve bu durumun ailenin dinî yaşayışı üzerinde etkilerinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu cümleden olarak aile sosyolojisinin iki ana meselesinin din sosyolojisi ile yakın ilgisinin bulunduğunu belirtmeliyiz: Bunlardan birincisi, aile grubunun boyutu, İkincisi de aile grubunda hakimiyetin babada veya annede toplanmış olmasıdır.
Aile grubu, boyutlarına yani büyüklük veya küçüklüğüne göre “geniş aile” ve “çekirdek aile” tiplerine ayrılmaktadır. Geniş aile, içerisinde büyük anne ve büyük babanın, evlenmiş çocuklar ve bunların eşlerinin, torunların ve yerine göre bazı yakın akrabaların yer aldıkları bir topluluktur ve özellikle tarım ekonomisine dayalı toplumlarda rastlanmaktadır. Buna karşılık, daha çok sanayileşmiş şehir toplumla- rının aile tipi olarak bilinen çekirdek aile, anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşur. Bu sonuncu tipe, ilkel ve yukarı bir kısım kültürlerde, istisnaî bir tezahür olarak da olsa rastlanmaktadır. Aynı şekilde, günümüzün modern toplumlarının büyük şehirlerinin hayat şartları, mesken durumu, modern iş hayatının gerekleri, vs. faktörler orada nükleer aile tipinin yaygınlaşmasına imkân vermiş olmakla birlikte, modern dünyada da, başta ziraî ekonominin hâkim olduğu kırsal alanlar olmak üzere, geniş aile tipinin de az çok varlığını koruduğunu belirtmeliyiz.
Her halükârda konumuz bakımından dikkate değer olan husus, geniş ve çekirdek aile tiplerinin, din ve aile ilişkileri üzerinde önemli etkilerinin bulunduğudur. Bu cümleden olarak, genellikle geniş ailenin birçok dinî fonksiyonlarının işleyişine imkân veren ve çeşitli dinî ayin ve merasimlerin icra edildiği bir sosyal grup olduğunu belirtmeliyiz. Esasen, bu aile tipinin egemen olduğu toplumlar da aile birliği, aynı zamanda bir inanç ve ibadet birliği olmaktadır. Aile grubunun üyelerinin farklı din ve mezheplerden oluşu vakıasına ilkel kültür seviyesindeki toplumlarda rastlanmamakta olup; bunun ilk örneklerini karmaşık kültürlerden (Roma, Hint, Çin, Japon kültürleri gibi) itibaren bulmak mümkündür. Hattâ İslâm dini, kadının başka dinden olması şartıyla buna izin vermiş, modern dünyada ise olay, daha sık rastlanır bir durum almıştır. Sosyologlar bu tür dinler veya mezhepler arası karışımlardan oluşan aile birliklerinde din konusu ve bunun sonunda ortaya çıkan meseleler üzerinde önemle durmakta ve bu konuda yapılan çalışmalar dikkate değer bir sayıya erişmektedir.
Genellikle geniş ailelerde dinî bağ, kan bağı ve birlikte yaşamanın ortaya çıkardığı öteki bağlardan daha güçlü bir tesanüt ortaya çıkarmaktadır. Gerçi, genellikle aile grubu, sahip bulunduğu dinî akideleri, mensubu bulunduğu daha geniş topluluğun temel üniteleri olan öteki ailelerle paylaşmıştır. Ancak, bu inançlara bağlı olarak yapılan âyinlerin merkezi birçok durumlarda aile ocağı olmaktadır. Bu cümleden olarak, birlikte yenen yemekler vesilesiyle yapılan dualar, adaklar, günlük hayatın birçok olağan işleri dolayısıyla ifa edilen dinî merasimler, mahsûlün ekilmesi, hasat ve av gibi durumlarda icra olunan âyin ve törenler ve dinî bayramların tabiî ilk muhiti çoğu zaman aile ocağı olmuştur.
Aile grubunun sahip bulunduğu dinî önem, onun oturduğu evin dinî bir anlam ve önem kazanmasına imkân vermiştir. Zira, aile grubunun oturduğu ev, aynı zamanda dinî ayin ve törenlerin yapıldığı, kurbanların kesildiği ve hattâ bazen aile büyüklerinin gömüldüğü yer olmaktadır. Bu bakımdan, evin çeşitli bölümlerinin ayrı bir dinî önem ve anlam kazandıkları anlaşılmaktadır. Evin, aile fertlerinin toplandığı yeri olan “ocak”, tanrılara adanan kurban ve adakların yerine getirildiği bir mahal olarak dinî bir önem elde etmiştir. Bunun gibi “eşik” ve “kapı” da önem kazanmış ve hattâ bizzat evin dinî önemi dolayısıyla birçok politeist dinlerde onu koruyan özel tanrılar tasavvur olunmuştur. Ev eşyası ve aile üyelerinin yanı sıra bu koruyucu tanrılar da mahrem bilindiklerinden, bir yerden başka bir yere göç halinde bu tanrılar veya onların sembolleri de birlikte götürülmüş ve onların başkalarının eline düşmemesi ya da tahrip ve imha edilmemesine dikkat ve itina edilmiştir. Bu cümleden olarak, meselâ Roma’lı meşhur şair Virgilius’un büyük destanında Aeneas adlı şahsın, tahrip edilen Troja şehrinden kaçarken sırtında yaşlı babasıyla birlikte ev ilâhlarının resimlerini de götürdüğü belirtilmekte ve böylece onun dine bağlılığı övülmektedir.
Aile grubu ve evin yanı sıra, aile hayatında önemli anlar olarak dikkati çeken doğum, çocukluk, gençlik, evlenme ve ölüm gibi olayların da dinî birer önem taşıdıkları görülmektedir. Çünkü, geniş aile tipinin hakim olduğu toplumlarda aile ocağı, çocukların doğduğu, evlenmelerin akdedildiği, aile üyelerinin öldüğü ve bu vesilelerle türlü dinî âyin ve törenlerin yapıldığı tabiî çevredir. Gebelik ve doğum, gerek anne ve gerekse çocuğun sağlığının korunması, vb. mülahazalarla birçok uygulama ve törenlere imkân veren olaylardır. Yeni doğan bebeğe ad verme hadisesine de, genellikle aile ocağında çeşitli dinî tören ve menâsikin refakat ettiği görülmektedir. Keza, çocuğun dinî cemâate duhûlü, sünnet, bulûğ çağma eren çocukların erginlerin arasına kabûlü ve nihayet evlenme hadiselerinin içlerinde dinî bir anlam taşıyan birçok tören ve âyinlerin yapıldığı önemli anlar olduklarını belirtmeliyiz. İlâhların kutsal, evliliği, eski Yunan, Japonya, vs.de rastlanan ve beşerî bir olayın tanrılara teşmilini temsil eden dikkate değer bir vakıadır. Sadece evlenme değil, aynı zamanda bekârlık da bazen dinî bir anlama bürünebilmektedir. Bunun örneklerine Aztekler, Yahudilik, Mani dini, Budizm ve Hıristiyanlıkta rastlanmaktadır. Aile ocağında dinî bir önem taşıyan bir hadise de ölümdür. Bazı ilkel toplumlarda ölü ruhları ya da hiç değilse büyüklerin ruhlarının tapınma konusu olduğu görülmektedir. Onların iyiliklerini elde etmek ve kötülüklerinden sakınmak üzere yapılan dinî âyin ve uygulamalar aile grubunun dinî yaşayışının karakteristik tezahürlerini oluşturmaktadırlar. Eski Peru, Japon, Çin ve benzeri uygarlıklar ve genellikle milli dinlerde “atalara tapınma” önemli bir yer tutmaktadır. Eski Yunanda sadece asiller arasında atalar kültü mevcuttur. Bu konuda dikkate değer bir durum da, aile duygusu ne kadar güçlü ise, atalara tapınmanın da o ölçüde önem kazandığıdır.
Pek çok ilkel ve yukarı toplumlarda aile, kan birliğinin yanı sıra, aynı zamanda sosyo-ekonomik bakımdan da önem taşımakta ve bu durum ailenin dini üzerinde önemli yankılar uyandırmaktadır, birçok durumlarda aile, dinî temel üzerine oturmuş bir ekonomik grup olarak karşımıza çıkmakta, bazı iş ve meslekler belli ailelerin elinde irsî olarak toplanmakta ve bu durum dinî inanç esaslarına dayandırılmaktadır.
İlkel ve daha yukarı kültürlerde rastlanan geniş aile tipinin sahip olduğu dinî öneme karşılık, modern dünyada hakim durumunda olan çekirdek aile tipinin dinî fonksiyonunun büyük ölçüde azaldığına işaret edilmişti. Hakikaten, eski kolektivizm üzerine dayanan geleneksel ailenin dinî birliği, modern dünyanın ferde verdiği önem sonucu büyük ölçüde sarsılmıştır. Yeni bir din, Tanrı, insan ve toplum anlayışı tabiî grup bağının yıkılmasına yol açmış, aile grubunun sınırları daralmış, otorite devletin eline geçmiş ve bu arada ailenin geleneksel dinî bağlarından büyük ölçüde sıyrıldığı görülmüştür. Mamafih, günümüz toplumlarmın dinî yaşayışında da ailenin, özellikle dinî eğitim açısından önemini belirtmeliyiz.
Aile grubunun boyutlarının yanı sıra, ailede otoritenin anne veya babada toplanmış olmasının da din ve aile münasebetleri açısından önem taşıdığına işaret edilmişti. Hakikaten birçok geleneksel kültürler ve çok tanrılı dinlerde, baba otoritesine dayanan pederşahî {ataerkil) aileler toplumda hâkim olduğunda erkek tanrıların, ana otoritesine dayanan maderşahî {anaerkil) ailelerin hakim oldukları toplumlarda da kadın tanrıların önem kazandıkları dikkati çekmektedir. Bunun gibi, pederşahî ailelerde, aile grubunda cereyan eden dinî âyin ve merasimleri yönetme görevi babaya düşmektedir. Roma, Çin ve İsrail’de bunun dikkate değer örnekleri mevcuttur. Tersine, maderşahî ailelerde de dinî âyin ve merasimlerin baş siması annedir. Anne ve baba çocuklarını da ileride bu görevleri üstlenecek tarzda yetiştirmekten sorumlu olmaktadırlar.