Acâibü’l-mahlûkât. Türk edebiyatındaki Acâ’ibü’l-mahlûkât tercümeleri Kazvîni’den ve İran edebiyatındaki diğer örneklerinden alınarak yapılmıştır. Yakın zamana kadar, Osmanlı Türkleri’nde Acâ’ibü’l-mahlûkât’ı muhtasar bir şekilde Türkçe’ye ilk tercüme edenin XV. yüzyılda yaşayan Ahmed Bîcan olduğu zannedilmekteydi. Fakat araştırmalar sonunda ilk tercümenin XV. yüzyıldan daha eskiye gittiği, ikinci tercümenin de XV. Yüzyıl başında, yani Ahmed Bîcan’ın tercümesinden önce olduğu anlaşılmıştır. Tesbit edilebilen tercümeler şunlardır:
1- İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlı Acâibü’l-mahlûkât. Ali b. Abdurrahman tarafından Kazvîni’nin eserinden tercüme edilmiş, fakat bu tercümeye yazar pek çok ilâveler yapmıştır. Şehirlerden bahsederken Bursa ve Edirne’den de söz eden bu eserin Edirne’nin fethinden sonra, fakat İstanbul’un fethinden önce tercüme edildiği söylenebilir. İstanbul’a ait bilgi, aslında Kazvînrden faydalanılarak yazılan bir Arapça Acâ’ibü’l-mahlûkât ile Sirâceddin Ömer b. Verdi’nin Handetü’l-Ğarâ’ib ve ferîdetü’l-ğarâ’ib adlı eserinde aynen mevcuttur.
2- Bu tercümenin adı bilinmeyen mütercimi, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Blochet ve Adnan Adivar tarafından Rükneddin Ahmed olarak gösteriliyorsa da eserin İstanbul’da bulunan iki nüshasında da bunu teyit edecek bir kayıt yoktur. Metinde geçen “Rûknüddîn” ibaresi bir dua cümleciğine bağlı olarak “Dinin rüknü” mânasında kullanılmış olacaktır. On “Rükün” üzerine kurulan bu Acâ’ibü’l-mahlûkâf in tertibi Ahmed et-Tûsi’nin eserinin tertibine aynen uymaktadır.
3- Yazıcıoğlu Ahmed Bîcan’ın tercümesi. Türk edebiyatında en çok tanınan ve belki de muhtasar olması dolayısıyla en çok okunan tercüme budur. Eserin pek çok nüshası bulunmaktadır. Ahmed Bîcan, eserini şeyhi Hacı Bayrâm-ı Veli’nin işareti üzerine 1453’te kaleme almıştır. On yedi fasıldan ibaret olan eser. Kazvînrnin eserinden ziyade Farsça tercümelere dayanmaktadır. Yazıcıoğlu’nun bu konuda Dürr-i Meknûn adlı bir eseri daha vardır ki birçok kütüphanede Acâ’ibü’l-mahlûkât ile karıştırılmıştır.
4- Sürûrî tercümesi. Kazvîni’nin tercümesi olan eser Kitâbü Acâ’ibi’l-mahîûkât ve garâibi’l-mevcûdât adını taşımaktadır. Kanûnî’nin oğlu Şehzade Mustafa’nın hocalığını yapan Sürûrî. tercümeye öğrencisinin isteği üzerine başlamış, ancak şehzadenin öldürülmesi üzerine eserini yarım bırakmıştır. Bu tercüme daha sonra Rodosîzâde tarafından tamamlanmıştır. Sürürînin nüshaları genellikle min-yatürlüdür.
5- Bosna Kadısı Mevlânâ Gınâî tarafından 1562’de yapılan tercüme. Gınâl-i Rûmî adıyla da tanınan yazar. İbn Esîr’in Tuhfetü’l-‘acâ’ib adlı eserini Mir’ât-ı Kâinat adı ile tercüme etmiştir. Eserin iki nüshası saptanmıştır. Biri TBMM Kütüphanesinde, diğeri ise Berlin Devlet Kütüphanesi’nde kayıtlıdır. Osmanlı Müellifleri Gınâfyi 1061’de (1650-51) ölmüş gösteriyorsa da (III, 316) yanlıştır.
6- Eyyûb b. Halîl tarafından 1569’da yapılan tercüme. Bir nüshası Viyana’da bulunan bu esere aynı zamanda Tezkiretü’l-acâib ve tercemetü’l-garâib de denir.
7- Hüseyin Efendi b. Mehmed’in 1697’de tamamladığı tercüme. Kazvînrden tam tercüme olan bu eserin adı Mîr’ât-ı Acâibü’l-mahlûkât ve Keşf-i Garâibü’l-mevcûdât’tir. Bilinen nüshaları: Süleymaniye Kütüphanesi, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Fehmi Ethem Karatay bu nüshayı Molla Tâhâ b. Mehmed tarafından yazılmış gösteriyorsa da, Molla Tâhâ bu nüshanın müstensihidir; eserin Hüseyin b. Mehmed’e ait olduğu 3bde kayıtlıdır); Staatbibliothek Bu son iki nüsha da minyatürlüdür. Osmanlı Müelliflerinde Acâibü’l-mahlûkâfı tercüme ettiği bildirilen Yûsuf b. Mehmed Milevî (III, 164) ise mütercim olmayıp müstensihtir.
8- 1701’de yapılan Rodosîzâde tercümesi. Mütercim, Sürûrrnin yarım bıraktığı tercümeyi tamamlamıştır.
9- British Library’de (Add. 7893) kayıtlı mütercimi bilinmeyen bir Acâ’ibü’l-mahlûkât tercümesi daha bulunmaktadır. Bu tercüme aslında İbnü’l-Verdi’nin Harîdetü’l-acâ’i-bü’l tercümesidir.
10- Müellifi meçhul bazı Aca’i-bü’l-mahlûkât tercümeleri de vardır. Çağatay Türkçesi’yle yapılan bir tercüme Uppsala Üniversitesi Kütüphanesi’nde (nr. 630) kayıtlıdır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi