Abdullah Cevdet Karlıdağ. Osmanlı Devletinin son döneminde yaşamış düşünce adamı, şair. Yazılarında Cevdet, İbn-i Ömer Cevdet, Karlıdağ, Bir Kürt, Hacı Şakir imzalarını kullandı. Jön Türkler hareketini başlatanlardan ve İttihad ve Terakki Cemiyetinin kurucularındandır. II. Meşrutiyet Dönemi Batılılaşma hareketinin öncülerindendir.
9 Eylül 1869’da Malatya, Arapkir’de doğdu, 29 Kasım 1932’de İstanbul’da öldü. Tabur Kâtibi Ömer Vasfi Efendi’nin oğludur. İlköğrenmini Arapkir’de ve Hozat’ta yaptıktan sonra Mamüretü’l-Aziz (Elazığ)Askeri Rüşdivesi’ni bitirdikten sonra 1884’te Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisi’ne girdi. Tıbbiye’de biyolojik materyalizm görüşünü benimsemeye başladı. 1889’da tıbbiyeli arkadaşları İbrahim Temo, İshak Sükûtî, Mehmed Reşid ve Hikmet Emin’le birlikte sonradan İttihad ve Terakki Cemiyeti adını alacak olan İttihad-ı Osmani adlı gizli cemiyeti kurdu. Bu cemiyetteki Siyasi faaliyetleri sebebiyle birçok defa tutuklandı. 1894’te Tıbbiye’yi bitirerek Haydarpaşa Hastanesi Göz Hastalıkları asistanlığına atandı. Aynı yıl geçici görevle Diyarbakır’a gönderildi. Burada tanıştığı Ziya Gökalp’i etkileyerek cemiyete üye yaptı.
Diyarbakır’dan döndükten sonrada siyasi faaliyetleri yüzünden 1895’te Trablusgarb’a sürüldü. Trablusgarb Merkez Hastanesi’nde göz doktorluğu yaparken siyasi çalışmalarını sürdürdü. İmzasız olarak Mizan ve Meşveret isimli süreli yayınlarda çıkan yazılarının sahibi olduğu ortaya çıkınca Fizan’a sürüldüyse de 1897’de önce Tunus’a ardından da Avrupa’ya kaçtı. Ağustos 1897’de Paris’e giderek buradaki Jön Türkler’in önderlerinden Ahmet Rıza ile ilişki kurdu. Eylül 1897’de Cenevre’ye geçerek İshak Sükûtî ve Tunalı Hilmi ile birlikte Jön Türkler’ in merkezi yayın organı olan Osmanlı gazetesini çıkardı. Burada Osmanlı halkını, II.Abdülhamid’in baskıcı yönetimine karşı ayaklanmaya çağıran yazılar yazdı.
abdullah-cevdet
Ancak, ayaklanmanın ve şiddete başvurmanın yanlış bir yol olduğunu savunan Ahmed Rıza’nın başını çektiği grup, Meşveret ve Şûra-yı Ümmet’te bu görüşe karşı çıkıyordu. Jön Türkler’in kendi aralarında bir görüş birliğine varamadığı bu dönemde, Abdülhamid bir uzlaşma önerisi gönderdi. Uzun tartışmalara neden olan öneride Trablus ve Fizan’daki siyasi tutukluların serbest bırakılması karşılığında Osmanlı’nın yayımının durdurulması isteniyordu. 1899 başında anlaşmaya varılarak Osmanlı’nın yayımına son verildi. Trablus’taki tutuklular da serbest bırakıldı. 1900’de gazetenin yöneticilerinden Abdullah Cevdet Viyana, İshak Sükûtî Roma Elçiliği doktorluklarına, Tunalı Hilmi ise Madrid Elçiliği kâtipliğine atandı. Bu görevleri kabul etmeleri, öbür Jön Türkler’le aralarının açılmasına neden oldu.
Abdullah Cevdet, yine de Abdülhamid’e karşı yazılar yazmayı sürdürdü. Yaklaşık üç yıl Viyana’da kalan Abdullah Cevdet, bir tartışma sonucu elçi Mahmud Nedim Bey’i tartaklayınca Avusturya Hükümeti tarafından sınır dışı edildi. 1904’te Cenevre’ye gitti. Temmuz 1904’te Edhem Nuri ile birlikte, 1899’da kapatılmasından sonra bir süre Londra’da, ardından da Kahire’de yayımını sürdüren, Osmanlı’yı yeniden Cenevre’de çıkarmaya karar verdiler. Ayrıca, Eylül 1904’te Mahmud Celâleddin Paşa’nın da yardımıyla ölünceye değin yayımlayacağı İçtihad Dergisi’ni kurdu. Osmanlı’nın propaganda yapmaya yönelik içeriğine karşın, İçtihad halkı Batı kültürü yönünde eğitmeyi amaçlıyordu.
Abdullah Cevdet’in yeniden Cenevre’ye gelmesi, buradaki Osmanlı yöneticilerinin kaygılanmasına ve isviçre yönetimi aracılığıyla baskı yapmasına yol açtı. Öte yandan, nihilist ve anarşist çevrelerle ilişki kuran Abdullah Cevdet ve Edhem Nuri, Osmanlı’da bu görüşlerden esinlenen yazılar yayımlamaya başladılar. Yeni görüşleri doğrultusunda bir örgüt kurmaya karar veren Abdullah Cevdet ve Edhem Nuri, Mart 1904’te Osmanlı İttihat ve İnkilâp Cemiyeti’ni kurdular. Ancak, Abdullah Cevdet’in Cenevre’deki etkinliklerinden rahatsız olan Osmanlı temsilcileri içtihat Matbaası’nda, Abdülhamid’i ve bazı yöneticileri aşağılayan bir kitabın basılmasını öne sürerek İsviçre’den sınır dışı edilmesini sağladılar. Bunun üzerine Aralık 1904’te Osmanlı’nın yayımı son buldu.
Abdullah Cevdet, 1905 başlarında Kahire’ye gitti. Aralık 1905’te Içtihad’ı Mısır’da çıkarmaya başladı. Osmanlı yönetiminin buradaki yayım etkinliklerine karışaınaması nedeniyle siyasal muhalefetinin en düzenli dönemini burada geçirdi. Abdullah Cevdet, bu dönemde İçtihad’da çıkan yazılarında Jön Türkler’in “Adem-i Merkeziyet”çi grubuna yakınlık gösterdi. Ancak, açıkça hiçbir grubu desteklemedi.
Ruyalar/ictihad
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra da yurda dönmeyip Kahire’deki kültürel etkinliklerini sürdürdü. Bu sırada Dozy’den çevirdiği Tarih-i İslamiyet kitabı büyük tartışmalara yol açtı. Şubat 1909’da, İbrahim Temo önderliğinde İstanbul’da kurulan Osmanlı Demokrat Fırkası’nı destekledi. Demokrasiyi ve işçi haklarını savunan bu parti 1911’de Hürriyet ve İtilaf Fırkası’na katıldı. Aralık 1910’da İstanbul’a dönen Abdullah Cevdet, İçtihad Evi adlı bir yayınevi kurdu. içtihad dergisinin yanı sıra “Kütüphane-i İçtihad” adı altında bir seri-kitap yayımladı. Bu dönemde dine karşı yönelttiği eleştiriler büyük tepki yarattı. Bu nedenle sık sık kapatılan İçtihad’ı İştihad, İşhad, Cehd, Alem-i Sanayi ve Ticaret adlarıyla çıkardı. İttihat ve Terakki ile ilgisi kalmamasına karşın Balkan Savaşı sırasındaki tutuklamalarda yaklaşık bir ay gözaltına alındı. Bu dönemde İttihat ve Terakki ile ilişkilerini iyileştirme çabaları sonuçsuz kaldı. Bir süre Hak ve ikdam gazetelerinde başyazarlık yaptı. Buradaki yazılarında özel teşebbüsün gerekliliğini ve Anglo-Sakson eğitiminin yararlarını savundu. Abdullah Cevdet, Mütareke yıllarında Iştihad adıyla yayımladığı gazetede, Fransız ve İngiliz yanlısı bir siyaset izledi. İngiliz mandasını savundu. İngiliz Muhibleri Cemiyeti’nin kuruluşunda etkin rol oynadı.
İttihat ve Terakki yanlılarının cezalandırılması ve galip Avrupa devletleriyle iyi ilişkiler sürdürülmesi kampanyasında yer aldı. İttihat ve Terakki’nin bir devamı olarak yorumladığı Anadolu hareketine sert eleştiriler yöneltti. İstanbul hükümetlerinden yana görüşler savunduğu bu dönemde yaşamı boyunca aldığı en yüksek resmi görev olan sıhhiye genel müdürlüğüne atandı. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra yöneticilerle anlaşmazlığa düşerek görevden ayrıldı. Mütareke döneminin sonlarında, İstiklal Harbinden sonra İctihad Dergisinde yeni idareyi öven yazılar yazarak nüfuz kazanmak istedi. Bu mecmuada Türkiye’nin nüfus politikasıyla ilgili olarak; “Neslimizi ıslah etmek, kuvvetlendirmek için Avrupa’dan ve Amerika’dan damızlık erkek getirmek gerekir.” şeklindeki iddiasının yer aldığı bir yazıyı kendi imzasıyla yayınladı. Bu yazısı bütün yurtta büyük ve derin bir nefrete sebep oldu. Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması üzerine, Kasım 1922’de Içtihad’da. yeni yönetimi öven bir yazı yazdı. Bu yazıda, Anadolu hareketini baştan beri desteklediğini, ancak bu konudaki yazılarının sansürce engellendiğini ileri sürüyordu. İşgal yıllarındaki İngiliz yanlısı tutumu ve Kürt milliyetçi örgütlerinde yer almasından dolayı I. Dünya Savaşı sonrasında Cumhuriyet yönetiminin gözünden düşmüştü. Bu nedenle kendisine devlet görevi verilmemesini kararlaştırdı. Yaşamının bundan sonraki kısmını yayımcılıkla geçirdi.
Batılılaşma hareketinin öncülerinden olan Abdullah Cevdet, toplumsal gelişmenin temel koşulu olarak Anglo-Sakson eğitiminin Türk toplumuna uyarlanmasını savunuyordu. Zor öğrenilen bir alfabe olduğunu iddia ettiği Arap alfabesinin yerine Latin harflerinin kabul edilmesinin okur-yazarlığı artıracak bir etken olacağını ileri sürüyordu. Kadınların, gelecek kuşaklara ilk eğitimlerini veren analar olarak, toplumsal gelişimde çok işlevsel bir konumları olduğunu bu nedenle kadın hakları sorununun ivedilikle çözülmesini ve Türk kadınının çağdaş olanaklara kavuşturulmasını öneriyordu. Din konusunda ise, Müslümanlık’ın toplumsal içeriğinden yararlanmayı düşünen Jön Türkler’e göre daha köktenci görüşler taşıyordu. Ona göre, bilimsel gelişmelere ayak uyduramayan Müslümanlık’tan araç olarak bile yararlanılamazdı. Abdullah Cevdet İctihad Dergisinin 1 Mart 1922 tarihli 144. sayısında Bahailiğin yeni bir din olarak kabul edilmesini tavsiye etmesi buna örnek sayılabilir. Doğal bir evrim sonucu dinin yerini biyolojik materyalizmin alması kaçınılmazdı. Abdullah Cevdet, kırkı aşkın eseri dışında psikoloji, sosyoloji, eğitim ve tarih alanında çeviriler yapmıştır.
Eserleri-Çevirileri…
Telif hakkı © 2023 | MH Themes tarafından WordPress teması