Sosyoloji

Zygmund Bauman – Akışkan Aşk (Sulandırılmış Aşk)

Zygmund Bauman – Akışkan Aşk (Sulandırılmış Aşk)
İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair

Eserin kahramanı “bağsız insan”. Akrabalık bağları gibi sabit bağları olmayan insan. Yani bizim modern akışkan toplumumuzun sakini. (s. 1)
Modern/akışkan toplum: postmodern durumla ilgili en kestirme tanım, geçmiş ve gelecekten arındırılmış “şimdi”nin yüceltilmesi dersek hata etmeyiz. Akışkanlığı da sulandırılmış olarak işitirsek, moderniteye dair isabetli nitelemeler yapmak imkanımız olabilir.

İnsanlar arasındaki bağların rahatsız edici kırılganlığı, güvensizlik duygusu. (s. 2)
Şimdi’yi mutlaklaştırırsak “güven” için gerekli şartları da ortadan kaldırmış oluruz, dolayısıyla modern toplum eğer şimdi’yi kutsallaştırmakta ısrar edecekse, güven tesis edebileceği hiçbir mecra bulamayacaktır.

İlişkiler, kabul edilen risklerine rağmen oynanmaya değer tek oyundur. (s. 3)
“Ben” nasıl mümkün olabilir? Öteki (“sen”) olmadan buna cevap veremez modern toplum, dolayısıyla ilişkilerden vazgeçemez.

Modern akışkan dünyamızın sakinleri ilişkilerin… hafif bir pelerin gibi omza konup fırlatılıp atılabilir olmasını mı arzularlar? (s. 6)

Gerçek ilişkilerin tersine sanal ilişkiye girmek ve bu ilişkiden çıkmak kolaydır. (s. 7)

Nitelik hayal kırıklığına uğrattığında selameti nicelikte ararız. (s. 8)

Sevmeyi öğrenemeyiz, ölmeyi de. Aşk ve ölüm, vaktinde, zamanında insanı yakalar. (s. 12)

Bir daha yaşanmayacak bir olay… “bir dahaki sefere doğru yapmak” öğrenilemez. (s. 13)

Birçok insanın genellikle aşkın yüksek ölçütlerine yükseltilmesindense, bu ölçütler düşürülmüştür.
Aşk deneyimlerinin bu ani bolluğu ve belirgin kullanışlılığı, aşkın öğrenilen bir beceri olduğu ve bu konudaki ustalığın öğrencinin teşebbüs sayısıyla ve devamlılığıyla arttığı inancını besleyebilir.
Fakat bu bir yanılsamadır. (s. 14)

Sevmek yazgıya açılmak demektir. İnsanlık durumlarının en yücesidir. (s. 16)

Aşk, belirsiz ve nüfuz edilemez bir gelecek üzerindeki ipotektir.
Arzu, tüketme isteğidir. İçmek, yiyip yutmak, sonra da sindirmek, yok etmek… Arzu, başkalığın varlığından başka kışkırtıcıya gerek duymaz. Bu varlık daima ve önceden bir hakaret ve aşağılamadır. Arzu, hakaretten intikam almanın ve aşağılanmadan kurtulmanın önlenemez isteğidir. Başkalığa götüren boşluğu doldurma yükümlülüğüdür. (s. 18/19)

Aşk, dünyaya eklemekle uğraşır. Seven ben kendini sevilene bırakarak gelişir. Aşk, bizzat kendi başkalığıyla benin hayatta kalmasıdır. (s. 19)

Arzu tüketmek isterken, aşk sahip olmak ister. Arzunun tatmin bulması, nesnesinin yok edilmesiyle birliktedir. Aşk iseedinimleriyle büyür ve onların kalıcılıkları içinde tatmin bulur. Arzu kendi kendini yok etse de, aşk kendiliğinden sürer. (s. 20)

İnsan iki kişiyse güvence yoktur. (s. 32)
Zwei => İki
Zweifel => Kuşku
(Dil, bunu söylüyor ve bu önemli; iki -> kuşku…)

Bir köprü, her iki yaka arasındaki bütün mesafeyi kapsamıyorsa bir işe yaramaz.
İki kişi yaşamak: İki kişi denize açılmak ve yolculuğun sevinç ve güçlüklerini paylaşmak demektir. Ama bu bir yakadan diğerine geçmek anlamına gelmez. (s. 41)

Cinsiyetlerin buluşması doğa ile kültürün buluştuğu ilk alan oldu. Kültürün çıkış noktası, kökeni burasıdır. (s. 55)

Çağımız, çocuğun öncelikle duygusal tüketim nesnesi olduğu bir çağdır.
Çocuk, ortalama tüketicinin ömrü boyunca yapabileceği en pahalı alışverişler arasındadır.
Daha kötüsü, toplam maliyet yıllar içerisinde artma riski içindedir. (s. 60)

Süre yoksa sizi kurtaracak şey değişimin hızıdır. (s. 79)

Cep telefonları uzakta kalanların temasa geçmesini, temasa geçenlerin uzakta kalmasını sağlar. (s. 82)

Elektronik ağ sayesinde evrensel olarak ve sürekli hazır bulunan sanal yakınlık.
Komşusunu sevmek, inanç gerektirir; sonuç, insanlığın doğuşudur. (s. 105)

Kendini sevebilmek için sevilmek gerekir. Sevginin reddi, kendinden nefreti doğurur. Kendini sevmek başkalarının bize sunduğu sevgiden yola çıkarak oluşur. (s. 107)

Hiçbir işkence çığlığı tek bir insanın çığlığı kadar büyük olamaz, daha doğrusu hiçbir işkence tek bir insanın katlanabileceği işkenceden daha büyük olamaz. Bütün gezegen tek bir candan daha fazla ıstırap çekemez. (s. 108)

Güçlü, zeki, kurnaz ya da düzenbaz olanın en zayıf ve en bahtsız karşısında hayatta kalabilmek için elinden geleni ardına koymama hakkı, Holoucoust’ın en ürkünç derslerinden biridir.
Hayat, hayatta kalmaktır. Güçlüler hayatta kalır. İlk vuran hayatta kalır. Siz en güçlü olduğunuz sürece cezalandırılma riski olmadan, en zayıflara istediğinizi yapabilirsiniz. (s. 113)

Acıdan ve aşağılanmadan nasıl kaçılır. Doğal yöntem ya celladınızı ya da size iyilik yapanı öldürmek ve aşağılamaktır. Yahut sizden daha zayıf birini bulur ve üzerinde zafer kazanırsınız. (s. 115)

Seçmeye başlamadan önce bizler dünyaya çoktan gömülmüş durumdayız. Bu gömülmeyle uyum içindeyiz. (Heidegger’den alıntı) (s. 125)

Bir değer ortaya koyan kişi, değer olmayanı da ortaya koyar, değer olmayanın bu şekilde belirlenmesinin anlamı, ortadan kaldırılmasıdır. (C. Schmitt’ten alıntı) (s. 165)

Çeviren: Işık Ergüden, Versus, 07.2009