Felsefe Yazıları

Zorunluluk Nedir, Tanımı, Türleri, Önemli Filozofların Görüşleri

Zorunluluk

Zorunluluk, genel anlamıyla, bir şeyin olduğundan başka türlü olamama durumudur. Zorunluluk, zorunlu olduğu söylenen şeyin (mesele, söz vb.) cinsine göre mantık­sal, fiziksel ve ahlaksal zorunluluk olmak üzere türlere ayrılır. Bu üçlü ayrım, felsefe tarihinde ilk olarak Leibniz tarafından, onun Theodicee isimli eserinde yapılmıştır.

Zorunluluk, genel anlamında olduğu gibi, mantıksal, fiziksel ve ahlaksal zorunluluk türlerinde de, ait olduğu alanın kanunlarına dayanır. Zorunluluk fikri, ilgili olduğu alanın kesin ve değişmez, genel-geçer kanunlarının mevcut olduğu görüşünden hareketle, bu kanunların inkârının imkânsızlığı fikrine dayanmaktadır. Bu anlamda zorunluluk fikri, bir olayın veya düşüncenin gerçekleşmesindeki mevcut kaçınılmazlığı dile getirmektedir. Başka türlü olamamazlık ve bir gereklilik düşüncesini bünyesinde barındırmaktadır.

Mantıksal zorunluluk, öncüllerden kıyas yoluyla türetilmiş sonuçların öncüllerle bağdaşması ya da bir durumun gerçekleşmesinin mantıksal kaçınılmazlığını ifade etmektedir. Matematiksel zorunluluk ismiyle de anılan mantıksal zorunluluk fikri, mantığın çelişmezlik ilkesine dayanmaktadır. Çelişiği düşünülemeyen, bir çelişki içine düşmeden başka türlü düşünülmesi mümkün olmayan şeye, mantıksal zorunluluk ismi verilmektedir. Genel olarak mantığın kanunları ve matematiğin aksiyon ve postulattan gözardı edilmeden değişik bir biçimde görülüp düşünülemeyen düşünce, olay çıkarım karşılığıdır.

Fiziksel zorunluluk ifadesi de mantıksal zorunlulukta olduğu gibi fiziksel yasaların inkârının sözkonusu edilmeden düşünülmesinin imkânsız olduğu durumlar için kullanılmaktadır. Fiziksel alandaki zorunluluğun dayandığı fiziksel yasa ise neden-etki bağını dile getiren nedensellik fikridir. Bir anlamda fiziksel zorunluluk, nedensel (causal) zorunluluk ile eşanlamdadır. Mantıksal zorunluluğun düşünce planında sözkonusu olmasına rağmen fiziksel zorunluluk, zihnî planın dışında kalan nesnel (fenomenal) dünyanın olayları, olguları için söz­konusu olmaktadır. Bu iki zorunluluk alanının, her zaman için birbiriyle örtüşmesi beklenmemelidir. Düşünce alanında kalan bir fikir, mantıksal kurallara ters düşmemek kaydıyla doğru olabileceği ve hatta yine bu kurallara göre düşünülmesi ve çıkarsanması zorunlu olabileceği gibi aynı fikir veya düşünce, fiziksel yasalara aykırı olacağı için zorunluluk fikrini ihlâl edebilir ve nesnel dünyada karşılığını bulamayabilir.

Ahlaksal zorunluluk düşüncesi, diğer iki tür zorunluluk fikrinden oldukça ve hatta tamamiyle farklıdır. Ahlaksal alanda, doğal bir zorunluluktan çok bir yükümlülüğün zorunluluğundan bahsetmek mümkündür. Ahlaksal zorunluluk fikri, bir toplumun “ahlâk, Örf, âdet ve gelenek, görenek kurallarına uyma gerekliliği düşüncesinden doğmuştur. Bu anlamdaki bir ahlaksal zorunluluk görüşü, ahlâk felsefesi alanındaki volontarizm, fatalizm gibi çeşitli görüşlerin ve felsefî sistemlerin kurulmasına da yol açmıştır.

Bu üç tür zorunluluk çeşidi arasında, konuları ve dayandıkları yasalar ve kurallar çerçevesinde bakıldığında, derin ve büyük farklar bulunmasına rağmen bu zorunluluk türleri, zorunluluk ve gerekirlilik düşüncelerini kuvvetlendirmek istediklerinde aralarında bir geçişlilikten ve ilişkiden sözetmek de mümkündür. Nitekim, a priori veya genel-geçer bir ahlâk sistemi kurma teşebbüsü, ahlaksal zorunluluğu bir mantıksal zorunluluğa dönüştürme çabasını ifade etmekten başka bir anlama gelmeyecektir. Aynı zamanda, bilimin ifadelerinden, yasa ve teorilerinden ahlaksal kurallar, övgü veya takdirler çıkarmak düşüncesi de ahlaksal zorunluluk fikrini fiziksel veya nedensel zorunluluğa tâbi tutma anlamına gelecektir.

Zorunluluk düşüncesi, bir diğer açıdan bakıldığında da göreli zorunluluk ve mutlak zorunluluk şeklinde ikiye ayrılabilir. Konularına ve dayandıkları yasalara göre üçe ayrılan zorunluluğun bu iki sınıflandırması da zorunlu olduğu söylenen ifadelerin mantıksal ve dilsel farklılıklarına dayanmaktadır. Dilsel planda zorunlu bîr önermeden bahsedebilmek için o önermenin çıkarıldığı öncüllerin, Önermenin içinde mevcut olması gerektiği açıktır. Mutlak bir zorunluluk, ancak bu gibi önermeler için sözkonusudur. Göreli zorunluluk ifadesi ise “Bu, doğru olmalıdır” biçimindeki bir önermeye verilen isimdir. Zira böyle bir önerme, “Niçin?” sorusunu beraberinde getirecek ve “Çünkü…” ile başlayan yeni önermeler dizisini davet edecektir. Bu önermeler dizisindeki mevcut sebeplerin genel-geçerlîği ve zorunluluğu ise ayrı bir deneme ve ispata gerek göstereceği gibi göreli hükümleri de içerebilir. Zorunluluk dendiğinde akla ilk gelen ve gerçek zorunluluğu ifade eden mutlak zorunluluk ise, evrensel bir yasallığa ve nedenselliğe dayalı bir zorunluluğu dile getirmektedir. Mutlak zorunluluk, onsuz olunamayan koşulu (conditio sine qua non), vazgeçilemeyen nedeni bünyesinde barındıran bir önermenin zorunluluğudur. Zorunluluk ve olasılık ayrımının yanında böylesi mutlak ve göreli zorunluluk ayrımını ilk olarak ortaya atan, mantığın da kurucusu olan Aristoteles’tir. Aristoteles, göreli zorunluluk ile bir varsayım hakkındaki veya bir varsayımda mevcut bulunan bir zorunluluğu kastetmekteydi. Genelde zorunluluk dendiğinde akla gelen (veya gelmesi gereken) mutlak zorunluluk ise sık sık başka türlüsü olamayan, bir başka biçimde olması düşünülemeyen şey, önerme anlamına gelmektedir. Aristoteles’e göre mutlak zorunluluk ve bu tür zorunluluğa dayalı doğrular, nesnelerin özlerindeki veya varolanın doğasmdaki özelliği, onların içyüzünü ifade etmektedir.

Zorunluluk fikri özellikle 17. yy ve sonrası felsefi düşüncelerinde önemli bir yere sahiptir. Bu dönemin ve zorunluluk düşüncesinin önemli ve ilk ismi Leibniz’dir, Leibniz, “Theodicee” isimli eserinde zorunluluk türlerini sıralayıp tasvir etmekle birlikte zorunluluk ve olasılık arasında yaptığı belirgin ve önemli ayrım, onun, Hume’un düşünce ilişkileri ve olgular arasındaki ayrımını andıran aklın doğrulan ve olgunun doğrulan aynmına dayanmaktadır. Leibnîz’e göre zorunluluk özelliği ancak aklın doğrularına (verites de raison) aittir. Olgunun doğrulan (verites de fait) ise rastlantısal ve olumsaldır (contingent). Bu ikinci tür doğrulann başka türlü olabilecekleri de düşünülebilir, dile getirdikleri başka türlü de olabilirdi. Olgunun doğruları, Leibniz’in bir düşünce ilkesi olarak benimsediği yeter sebep ilkesine dayanır. Aklın doğruları ise çelişmezlik ilkesine dayanmaktadır.

Leibniz ile olasılıktan ve rastlantısal olandan kesin olarak ayrılan ve bir nevi kendisine a priori bir nitelik yüklenen zorunluluk kavramı, Kant’ın düşünce sisteminde önemli bir rol üstlenmiştir. Kant eleştirel felsefesinin temel eseri olan Saf Aklın Eleştirisi’nde dile getirdiği gibi hep bir değişmez bilginin, başka türlü düşünülemeyen ve deneylenemeyen, tüm insanları kuşatıcı bir bilginin özlemi içindedir. Bu özlem, Kant’ın sadece bilgi teorisi alanında değil, ahlâk ve estetik alanlarında da arzuladığı zorunlu, genel-geçer bir niteliğin ifadesidir. Kant, matematik ve matematiğe dayalı doğa bilim (fizik) olarak gördüğü bilimin bize verebileceği kesin yargıların ancak sentetik – a priori önermeler ile mümkün olabileceğini söylemektedir. Sentetik -a priori önerme, önermenin içerdiği kavramın dışına çıkan, fakat deneye dayanmayan yargıyı ifade etmektedir. A priori bilgi, zorunlu ve genel-geçer olan bir bilgidir. Kant’ın bilimsel bilgiler için bir özellik ve hatta bir zorunlu nitelik olarak gördüğü bu zorunluluk özelliği, Kant sonrası bilim felsefelerini ve filozoflanrı olduğu kadar bilim adamlannı ve bilimsel düşünce yapılannı da etkilemiştir.

Kant’ın zorunluluk düşüncesini bilimin temeline yerleştirmesi, uzun yıllar bilimin kesin ve mutlak yargılar verebileceği fikrini kuvvetlendirmiş ve bu kanaat, bilimci (scientist) eğilimin güçlenmesine sebep olmuştur. Hatta pozitif bilimlerin temelinde bir zorunluluk fikrinin bulunduğu görüşü; sosyal bilimler alanında da pozitivist ve bilimci (scientist) bir geleneğin doğmasına yol açmıştır, denebilir. Ancak, daha sonraki dö­nemlerde zorunluluk karşısında tavır alan ve doğa bilimlerinde dahi bir zorunsuzluğun sözkonusu olduğunu ileri süren düşünürlere rastlamak mümkündür. Bunların başında ise Türkiye’nin düşünce hayatında da önemli etkileri olan Emile Boutroux gelmektedir.

Ali DÖLEK – SBA

Zorunluluk, -ğu

a. Olması gerekme, olduğundan başka olmama, zorunlu olma, mecburiyet, zaruret, ıztırar, zorunluk: “Bu zorunluluk, başkalarınca savsaklanmış görevi yerine getirmekten doğuyor.” -S. Birsel.
Güncel Türkçe Sözlük

zorunluluk   İng. necessity

Olduğundan başka olamama durumu. 1. Mantıksal-matematiksel zorunluluk: Kavramların ve önermelerin mantıksal bağlantısında ve çıkarımlarında bulunur; düşünce bakımından zorunlu doğrular -> çelişmezlik ilkesine dayanan doğrulardır; çeişiği düşünülemeyen doğrulardır; bu anlamda zorunlu, çelişmeye düşmeden başka türlü düşünülemez olan şey. 2. Fiziksel zorunluluk: Neden-etki bağlantısındaki zorunluluk ( doğa yasaları). 3. Ahlaksal zorunluluk= Bir toplumda yürürlükte olan ahlak yasalarına uyma zorunluluğu. Burada doğal bir zorunluluk değil, gereklilik söz konusu olduğundan ahlaksal zorunluluk yükümlülük biçiminde kendini gösterir.
BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü 1975

zorunluluk   İng. necessity

1. Olayların iç özlerindeki düzenlilik, yasalılık ve yapı gereği, belli koşullar altında ortaya çıkması kaçınılmaz olan şey. 2. İnsanın doğa ve toplumun nesnel yasalarına bağımlı olması durumu.
BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975

zorunluluk   İng. necessity

Tümdengelimci bilimlerde öncüllerden çıkarım yoluyla türetilmiş sonuçların öncüllerle bağdaşması ya da bir durumun gerçekleşmesinin mantıksal kaçınılmazlığı.
BSTS / Yöntembilim Terimleri Sözlüğü 1981