Edebi Şahsiyetler

Ziya Gökalp ve Edebi Kişiliği, Edebiyat, Hakkında Bilgi

II. Meşrutiyet sonrası si­yaset ve fikir akımları arasında önemli bir yere sahip olan Ziya Gökalp aynı dö­nem edebiyatı için de dikkate değer bir isimdir. Bir edebiyatçı olarak Gökalp’i iki açıdan değerlendirmek gerekir: Şiir­leri ve diğer edebî yazılan, edebiyat üze­rine görüşleri.

Yeni Hayat adlı eserinin başında ken­disinin de belirttiği gibi “şiirin değil şu­urun hâkim olduğu” bir devri yaşadığı için Gökalp’in şiirlerini bir ideolojinin, bir fikir sisteminin programını aksettiren metinler olarak görmek gerekir. Esasen II. Meşrutiyet’ten sonra ortaya çı­kan bütün fikir akımları değişik nisbet-lerde edebî eserlere yansımıştır. Meh-med Akif, Tevfik Fikret, Abdullah Cev­det, Mehmed Emin (Yurdakul) gibi Ziya Gökalp de şiirlerini ileri sürülen fikirle­rin okuyucu üzerinde daha güçlü bir te­sir bırakacağı düşüncesiyle kaleme al­mıştır. Aralarında destan, manzum hi­kâye ve halk masalları tarzında uzun parçaların da bulunduğu bütün şiirleri­nin sayısı 130 kadardır. Bunlardan aruz­la yazılmış olanları on beşi bulmaz. 1911 tarihli “Turan” manzumesinden sonra aruz veznini tamamen bırakmış olduğu bilinmektedir. Böylece şiirlerinin büyük kısmını “Türk millî vezni” dediği heceyle yazmıştır. İlk şiiri olarak bilinen “İhtilâl Şarkısfnda ve gazel tarzındaki deneme­lerinde Nâmık Kemal’in, aruzla yazdığı diğer şiirlerinde Servet-i Fünûncular’ın tesiri görülür. Heceyle yazmaya başladı­ğı zaman ise önünde Mehmed Emin’in örnekleri vardı. Bu bakımdan çoğunda onun tesiri hissedilir. Bu şiirler genel olarak estetik bakımdan kusurludur. Ge­reksiz uzatılmış ibareler, sığ bir nesir sentaksı, kafiyelerde zorlanma, hece duraklanndaki monotonluk bu nazmın tek­nik arızalarını gösterir. .Bununla bera­ber Gökalp zamanla Mehmed Emin tar­zının dışına çıkmış, özellikle halk şiirin­den gelen şekilleri kullandığı zaman mo­notonluktan kurtulmuş ve daha başarılı olmuştur. Çocuk şiirleriyle “Tevhid” ve “İlâhiler”de nisbî bir lirizme yükselir. Özellikle en büyük ideali olan Türklüğün yücelmesinden, büyük ve mefkûrevî (ide­alist) düşüncelerden bahsettiği, kuru ve mantıkî didaktizmden sıynlıp bir duygu ve heyecan yoğunluğu ile yazdığı şiirle­rinde bu lirizm hissedilir. Konu veya te­ma olarak şiirleri Turan mefkuresini, Or­ta Asya Türk tarihini anlatanlar, savaş gücünü, millî dayanışmayı güçlendirmek için kaleme alınmış hamasî karakterde olanlar, toplumun çeşitli meslek ve ke­simlerinden bahsedenler, makale ve ki­taplarındaki Türkçülük fikirlerini tek­rarlayan ve açıklayanlar olmak üzere birkaç grupta toplanabilir.

Gökaip’in Altın Işık adlı eseri İçinde, halk masallarından derleyip konu ve üs­lupta az çok değişiklik yaparak yeniden kaleme aldığı nesir şeklinde yedi masal vardır. Aynı kitabın sonunda Malazgirt Muharebesİ’ni konu alan “Alparslan” ad­lı iki perdelik bir manzum piyes yer alır. Bunların dışındaki bütün fikrî yazıların­da, diğer makalelerinde ve kitaplannda Gökalp’in nesri sanatkârane değil fakat sağlam ve açıktır.

Nesrinin ve özellikle şiirinin bu husu­siyetleri dikkate alınırsa Gökalp’in bir edebiyatçı olarak Önemi şairliğinde de­ğil, millî bir edebiyatta şiir ve nesir tür­lerinin nasıl olması gerektiği konusun­da açtığı çığırda ve bu edebiyatın teorik alanına getirdiği bilgi ve görüşlerdedir. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları’n-da ve diğer yazılarında edebiyatın kay­nağının halk kültürü olduğunu ifade et­miştir. Ona göre Avrupa milletlerinde olduğu gibi bizde de şairler ve yazarlar önce kendi halkının edebî mahsullerini yakından tanımalı, daha sonra bunları “tehzîb” yoluyla gerçek sanat eseri hali­ne getirmelidir. Böylece Gökalp. edebi­yatı ve özellikle halk edebiyatını sosyo­lojik bir vakıa olarak kabul ediyor, asıl büyük edebî eserler için halk kültürü­nün kaynak teşkil etmesi gerektiğini ilk defa ortaya atıyordu; bu fikirden hare­ket ederek hem yaşadığı bölgenin çev­resindeki, hem de Türklük coğrafyası­nın ulaşabildiği alanlardaki halk edebi­yatı, destanlar, efsaneler üzerinde ilk il­mî araştırmaları yapıyordu. Altın Işık’­taki mensur ve manzum masallarla De­de Korkut’tan alarak nazmettiği “Deli Dumrul” ve “Aralan Başat” parçalan bu uygulamalarına örnek teşkil eder. Gö­kalp ayrıca, ikinci bir kaynak olarak Ba­tı edebiyatının klasik ve romantik bü­yük eserlerinin okunmasını tavsiye eder. Edebiyatın dışındaki güzel sanatlar İçin de benzer usulleri gösteren Gökalp’in. özellikle Türkçülüğün Esaslan’nüa Os­manlı şiiri ve mûsikisi hakkında olum­suz kanaatler taşıdığı görülür.

“Yeni lisan” ve dilde sadeleşme hare­ketinin içinde yer almış olan Ziya Gö­kalp’in bu konudaki fikirleri daha istikrarlı ve ılımlıdır. Ona göre kavramların Türkçe’de bilinen karşılıkları varsa bun­lar tercih edilmeli, yoksa Arapça veya Farsça’sını kullanmaya devam etmeli­dir. Bati’dan gelen ilmî ve teknik terim­ler ya aynen alınabilir veya Arapça türet­me şekillerinden faydalanılarak yeni ke­limeler yapılabilir. Bu usulle Gökalp ken­disinden önce başlamış olan bir yoldan giderek felsefe, antropoloji, etnoloji, sos­yoloji, folklor gibi alanlarda Bat kaynak­lı terminolojiye Arapça karşılıklar bul­muştur. “Hars, mefkure, halkiyat, kav­miyet” gibi pek çok kelime Gökalp’in o dönemde Türkçe’ye kazandırdıklarından-dır. Onun dil ve edebiyat alanındaki Türk­çülüğü, eksiklerine ve hakkında yapılan tenkitlere rağmen yenileşmekte olan Türk dilinin ve edebiyatının gelişmesi­ne hizmet etmiş, millî edebiyat akımı­nın ortaya çıkmasında önemli rol oyna­mıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi