Felsefe Yazıları

Zaman Nedir? Filozofların Görüşleri, Tanımları (Felsefe Konuları)

Zaman

Bir önceki olaydan bir sonraki olaya giden süre şeklinde anlatılan zaman genellikle fasılasız olarak düşünülen sürekli değişim olarak da tanımlanır. Bu bakımdan şimdi geçmişe dönüşür. Zamanın spesifik ve sınırlı müddetleri olan geçmiş, şimdi ve gelecek, tek ve bütün zamanın parçalarını teşkil ederler.

Bir başka söyleyişle zaman; olayların akışında belirgin olmayan bir ortam mahiyetinde algılandığından düşünceye bölünmez surette ve bütünüyle veri olarak bulunan olgudur. Bu anlamda, içinde olayların gerçekleştiği mütecanis ve sonsuz ortamdır. Nitekim Newton ve Clarck’ın görüşüne göre bizatihi var olan zaman, Leibniz ve Kant’ta ancak düşünce dahilinde, yani zihnin kategorisinde var olabilir. Yani zaman, Leibniz ve Kant’a göre ancak tasavvur edi­len bir şeydir. Tıpkı mekân gibi. Diğer taraftan zaman, insan şuurunun bir başka yü­züdür şeklinde tanımlanabilir. Zira insan, ruhsal ve fiziksel tecrübelerini, sosyal ve doğal çevresindeki gözlemlerini zaman sürecinde yaşar. İnsan, akıp giden zamanda hisseder ve düşünür. Aynı zamanda, onda eylemde bulunun fırsatlar ve kayıplarla onda karşılaşır. Zaman, en az uzay kadar insanı şaşkınlık ve hayret içine düşüren bir kavramdır. Nitekim Bergson bu bağlamda “Biz zamanı düşünmüyoruz. Fakat yaşıyoruz. Çünkü hayat zihnin sınırını aşar” demektedir.

Kant’a göre zaman bir zaruri hazır olma, bir surettir. Bütün sezgilerin esasına şamildir. Çeşitli zamanlar bir ve aynı zamanın parçalandır. Zaman sonsuzdur demek; zamanın belirli bir kısmının onun kapsamında olması ve asıl olan tek bir zamanın sınırlandırılmasıyla mümkündür demektir.

İlk ünlü fakat halledilmemiş münakaşa, Antik Yunan’da, değişme ve oluşu irrasyonal (akıldışı) bir yanılsama olarak kabul eden Parmenides ile devamlılığın olmadığını ve değişimin istisnasız herşeyin bir Özelliği olduğunu ileri süren Herakleitos arasında görülmektedir. Diğer bir önemli tartışma da yüzyıllarca sonra Newton “un öğrencileri ile Leibniz arasında geçmektedir. Newton ve öğrencilerine göre zaman, olaylardan bağımsız ve olaylardan önceydi. Kendi ifadeleri ile söylersek: “Mutlak zaman ve matematiksel zaman, kendi başına ve kendi doğası gereği, hiçbir dış objenin münasebeti sözkonusu olmaksızın, değişmezcesine akar.” Leibniz’e göre ise diğer bir açıdan bakıldığında, olaylardan bağımsız bir zaman var olamaz. Zira zaman, olaylar ve olaylar arasındaki ilişkiler tarafından şekillenmiştir ve o, sürekliliğin, ard arda gelişin evrensel düzenini teşkil etmektedir. Bu son doktrin, uzay ve zamanı birbiriyle ilişkili iki sistem olarak kabul eden uzay-zaman (space-time) doktrinine de öncülük etmiştir. Tüm bu tartışmalar pek çok düşünürün zaman hakkında şöyle bir inanca sahip olmalarına yol açmıştır ki buna göre, hâlin duyumsal bir yanılsama ile “şimdi” sözcüğü ile sınırlandığı algılanabilir veya sübjektif zaman kavramı ile» zamanın tüm anlarını kapsayan ve geçmiş, hâl ve gelecek olarak isimlendirdiğimiz olayların toptan, kompleks bir ilişkisi olarak düşünülebilecek olan kavramsal veya objektif zaman kavramı arasında bir ayrım yapılmadıkça, zamanın toptancı (total) bir bakış açısı ile hesabının verilemeyeceği ve tanımının yapılamayacağı söylenmektedir.

Zaman konusunda mevcut bulunan bu güçlükler sözkonusu olduğunda, filozofların iki gruba bölünme eğiliminde oldukları gözlenmektedir: “Süreç filozofları” ve “Çeşitliliği (manifold) savunan filozoflar”. Süreç filozofları -örneğin 1947’de ölen bir Anglo-Amerikan metafızikçisi olan Alfred North Whitehead zamanın akışının önemli bir metafiziksel gerçek olduğunu iddia et­mektedirler. Fransız sezgici filozofu Henri Bergson, bu akışın sadece akıldışı sezgi tarafından kavranabileceğim söylemektedir.

Çeşitliliği (manifold) savunan filozoflar ise zamanın akışının bir yanılsamadan ibaret olduğunu belirtmektedirler. “Geçmiş” ve “gelecek”, olayların gerçek yansıtıcısı, habercisi (müsnedi) değildirler. Onların nazarında değişme, gerçek değişim değildir.

Zaman kavramı sözkonusu olduğunda özellikle matematikçileri ilgilendiren bir diğer sorun da zamanın ölçümü (metric) problemidir. Zamanın ölçümü problemini insanların ilk olarak, eskiçağlardan beri “saat zamanı” kavramı ile çözmeye çalıştıkları gözlenmektedir. “Aynı sebepler eşit fasılalarda aynı eserleri doğurur” düşüncesin­den çıkmış gibi görünen saat zamanı, sürekli bir harekeli sayı cinsinden ölçmek üzere türlü şekillerde kullanılmıştır. Fakat, bu noktadan hareketle oluşturulan saat, lakvim ve yıllıklar, aralıkları kesin olarak gösteremedikleri için bütün olayların ölçümünde kullanılamamaktadırlar.

Saat zamanın taşıdığı güçlükleri çözmek için daha ileriki yüzyıllarda, yeryuvarlağının ekseni etrafında dönmesinin Ölçülmesi yoluyla “sideral zaman” kavramı ile soruna yaklaşılmaya çalışılmıştır. Fakat, dünyanın ekseni etrafındaki dönüşünün de saat zamanı ile tespit edilmesinden dolayı, sideral zaman ile saat zamanın her zaman için birbirlerine uyum sağlamadıktan gözlenmiştir. Ancak, sideral zamanın, diğerine göre daha bir sabit Ölçü olduğu da bir gerçektir.

Zamanın bir değişmez (invariant) olarak kabul edildiği relativite teorisi ile Einstein fiziği yeni bir zaman anlayışını doğuruyordu: Elektromanyetik zaman. Bu zaman kavramı yeni bir mekân anlayışını da beraberinde getiriyordu. Elektromanyetik zaman kavramı, dalga mekaniğindeki pek çok çelişkileri de ortadan kaldırıyordu. Bu dalga mekaniği eski zaman, mekân ve maddî kütle kavramlarına dayanmaktaydı. Einstein ise kâinatın temel ölçüsünün elektromanyetik zaman olduğunu, mekanik zaman anlayışının ise sadece mekanik olayları açıklamak için kullanılabileceğini söylüyordu. Diğer bir ifade ile, eski zaman kavramı (mekanik zaman), ancak elektromanyetik zaman kavramının özel bir hali olarak doğruluk değeri taşıyabilmekte idi.

Zaman konusunda diğer bir sorun da zamanın düzenine ilişkin oluşdur. Bu, zamanın akış düzenine ilişkin bir sorun olup zamanın ölçümü probleminden daha temel bir sorundur. Bir olgunun diğer bir olgudan “daha önce” veya “daha sonra”! iğ in ı tartışmaya açan bir sorundur. Bu sorun, düşünürleri determinizm-indeterminizm konusuna götünneye yeterli bir konumdadır. Ayrıca, zaman sıralaması tanımı, eşzamanlılık tanımını da gündeme getirmektedir. İki olaya, biri öbüründen daha önce ya da daha sonra değilse, eşzamanlı veya zamandaş demekteyiz. Aynı mekanlardaki ve aynı zamandaki olayların eşzamanlılık açısından taşıdığı güçlükler de yukarıda bahsedildiği üzere Einstein tarafından çözüme kavuşturulmuştur.

İnsan aklı değişik zaman düzenlerini düşünüp oluşturmaya yeteneklidir. Nitekim klasik fizik zamanı bir düzeni, ışığın hızını sabit tutan Einstein fiziğinin zamanı ise başka bir düzeni içermektedir. Dünyamız için hangi zaman düzeninin geçerli olduğu ise hâlâ çözüm bekleyen, tazeliğini ve güncelliğini yitirmemiş sorunlardan birisidir.

Zaman ile ilişkili olan süre (müddet) veya birbiri ardına devam etme (süreklilik) olgularının farklılığını gözönünde tutmak gerekir. Gerçekte süre veya süreklilik kavramları şuurun özsel ve temel bir verisidir. Çünkü şuur halleri ancak devam etme, süreklilik olarak görülebilir. Süreklilik, birbirini izleyen an’lar silsilesinde imtidad eder. Bu noktada İslâm düşüncesinin zamanı yaratılmış bir varlık ve an olarak tanımlaması önem arzeder. Onun için zaman ile İlişkili veya onun şart ve duruma göre nitelenmesi demek olan vakit, asr, dehr vb. kavramlar yaratılmış olması bakımından hep an ya da hâlin çeşitliliğini anlatır.

Ali DÖLEK – SBA