YÖNETİM
YÖNETİM
Yönetim, insanların tek tek gerçekleştiremeyecekleri
amaçlara ulaşabilmek için yürütülen bir grup faaliyetidir. Birden fazla insanın
beden ve zihin güçlerini birleştirerek çalışmalarını gerektiren bu faaliyetin
belli bir düzen ve güven ortamında sürdürülebilmesi bir kısım kurallara
uyulmasını gerektirir. Bu kural lan, grup içindeki statüsü ve konumu
diğerlerine göre daha güçlü olan yöneticiler koyarlar. Yöneticilerin almış oldukları
kararların, ast-üst ilişkisine bağlı olarak, emir ve talimatlar şeklinde yönetilenlere
ulaştınlmasiyle yönetim olgusu gerçekleşir. Yöneticilerin karar alması ile yönetilenlerin
bu kararlara uyması arasında gerçekleşen çok aşamalı bir süreç olan yönetim
olgusu, “belli bir amacı gerçekleştir-
mek için müşterek hareket eden insanlar arasındaki
statü farklılığına dayanan bir grup faaliyeti” diye tanımlanabilir. Bu
tanıma göre yönetim evrensel bir olgudur; en küçük topluluk kabul
edebileceğimiz aileden başlayarak, kulüp, demek, parti, sendika, ticari
işletme, belediye, bakanlık, devlet ve uluslararası örgütlere kadar, üyeleri
arasında statü ve makam farkı bulunan her düzeydeki toplulukta yönetimden söz
edilir. Yönetim, aniden gerçekleşen ve bir kez gerçekleşmekle ortadan kalkan
bir olgu değildir. Yönetim, çeşitli kademelerdeki yöneticiler arasından
geçerek, yönetilenlere ulaşan, çok aşamalı işlemlere bağlı karmaşık bir
süreçtir. Belirlenen amacın gerçekleştirilebilmesi için bu süreç içerisinde öncelikle
yapılacak işler belli bir plan ve programa bağlanır. Sahip olunan maddi
imkânlarla insan gücünün en verimli şekilde birleşürilebilmesi için çeşitli
kademelerde görev yapanlar, işin amaçlarına uygun biçimde eğitilir ve
yönlendirilirler. Bunların yapılması ise pek çok bürokratik işlemleri
gerektirir. Zaten çağımız toplumlarında yönetilenler, yönetimin varlığını,
kendilerine uygulanan bürokratik kurallar aracılığı ile hissederler.
Yönetimler, içinde cereyan ettikleri toplumun bölge, yer, zaman ve kültürel
koşullarına bağlı olarak farklılıklar gösterirler. Halkın konuştuğu dil,
inançlar, ahlâk ve kültür değerleri ile coğrafi ve fiziki çevre yönetimin
yapısını etkilemektedir. Tarihsel olarak, siyasi iktidarların her türlü emir ve
talimatına karşı itaat etme duygusu ağır basan ülkelerde, baskıcı ve otoriter
yönetimler; bu tür emirlere karşı direnme ve isyan duygusu yerleşmiş olan
toplumlarda ise Özgürlükçü ve demokratik yönetimler uygulanmaktadır. Yönetim,
evrensel bir olgu olmasına rağmen ilk olarak kamu kurumlan ve resmi organları,
daha geniş ifadesi ile devlet yönetimini çağrıştırmaktadır. Devlet otoritesi,
yasalarla değişik kamu kurumlan arasında bölüşülerek kullanılır. Bu bölüşümün
yapılmasında “merkezden yönetim” ve “yerinden yönetim”
olmak üzere iki ilkeden hareket edilir. Devletler üzerinde kurulduklan ülkenin
stratejik konumuna, ekonomik gelişmişlik düzeyine, siyasi rejiminin
niteliklerine ve gerçekleştirmek istedikleri amaçlara bağlı olarak “merkezden
yönetim” ya da “yerinden yönetim” ilkelerinden birine ağırlık
vererek örgütlenirler.
Merkezden yönetim, kamu hizmet ve faaliyetlerinin
belli bir merkezden yönetilmesi, bu hizmet ve faaliyetlerin gerçekleştirilmesi
için gerekli olan kamusal güç ve otoritenin ülkenin başkentindeki organlarda
top-lanmasıdır. Biri siyasi, Öteki idari yönden olmak üzere iki türlü merkezyet
vardır. Siyasi merkeziyet, ülkenin yönetimine ilişkin siyasi gücün merkezî bir
organ elinde toplanması ve siyasal birliğin sağlanmasıdır. Siyasal yönden
merkeziyetçiliğin sağlandığı ülkede, eyalet ya da federe devlet gibi bölünmeler
yoktur. Egemenliği devlet adına kullanan ve başkentte bulunan bir tek yasama
organı vardır. Bu organın çıkarmış olduğu yasalara ülkenin her yerinde
uyulması zorunludur. Bir ülkede idari bakımdan merkezden yönetimin
uygulanabilmesi için siyasi merkeziyetin sağlanması gerekir. Siyasi
merkeziyet olmadan idari yönden merkeziyetin uygulanması mümkün değildir.
Devletin yönetimine ilişkin tüm yetki ve otoritenin başkentteki organların
elinde toplanması esasına dayanan merkezden yönetime “mutlak
merkeziyet” denir. Mutlak
merkeziyette, yerinden yönetim birimleri yoktur, ülke
yönetimi için gerekli tüm kararlar başkent organlarınca alınmaktadır.
Çağımızda artık mutlak merkeziyetle yönetilen bir ülke bulunmamaktadır.
Merkezden yönetim ilkesine göre örgütlenen ülkeler belli ölçülerde yerinden
yönetime de yer vermektedir. Merkezî yönetime bağlı kuruluşların hepsi
başkentte yer almayıp, belli bir ast-üst ilişkisi içerisinde, merkezden taşraya
doğru küçülerek ülkenin en küçük yerleşim birimlerine kadar yayılmaktadır.
Yumuşak bir merkezden yönetimi gerçekleştirmenin aracı, kamusal makamlar arasındaki
ast-üst ilişkisi (hiyerarşi)dir. Bu yolla merkezdeki üst düzey organlarca alınan
kararlar, ülkenin en uzak bölgesindeki en alt kademelere kadar
ulaştırılmaktadır. Merkezden yönetime ağırlık veren ülkelerde, her hizmet
başkente doğru kademeli olarak yükselerek sonunda bir bakanlığa bağlanır.
Başkentte bulunan bakanın almış olduğu kararlar ise ast-üst ilişkisine bağlı
kademelerden geçerek taşradaki en küçük birime kadar ulaştırılır.
Merkezden yönetim ilkesinde, merkezî yönetimin sahip
olduğu yeücilerden bir kısmının, aynı hiyerarşi İçerisinde bulunan alt
kuruluşlara verilmesine “yetki genişliği” denilmektedir. Yetki
genişliği üçüncü bir tür yönetsel örgütlenme biçimi olmayıp, merkezden
yönetimin değişik bir uygulamasıdır. Bu uygulamada, kendisine karar alma
yetkisi verilen makamlar, merkezî yönetimin hiyerarşik astı ve temsilcisidir;
merkezî yönetimi temsilen ve merkezî yönetim adına karar alırlar. Bu
kararların alınmasında merkezî yönetimin uygulamakta olduğu kurallar
geçerlidir. Türkiye’nin yönetiminde yetki genişliğine en iyi Ömek valilerdir.
Valiler, başında bulunduktan ilin yönetimine ilişkin olarak merkezî yönetime
ait bîr kısım yetkileri kullanırlar. Ancak bu yetki merkezin kendisine verdiği
emir ve talimatla sınırlı olduğundan, hukuki sonuçlan bakımından merkezî
yönetimin işlemlerine denktir. Yetki genişliği, bir yandan merkezî yönetimin
yükünü belli ölçülerde hafiflettiği, bir yandan da kararlan n alınmasındaki
kademeleri azalttığı için, bürokrasinin azaltılması ve hizmetlerin yürütülmesinde
kolaylık sağlaması bakımından, giderek daha fazla uygulama alanı bulmaktadır.
Merkezden yönetim genellikle, ülkede birlik ve
beraberliğin korunmasında sağladığı kolaylıklar nedeniyle ve siyasi amaçlı
olarak tercih edilmektedir. Bunun dışında merkezden yönetimin sağladığı
yararlar ve aynca sakıncalar bulunduğu kuşkusuzdur. Merkezden yönelimin kamusal
hizmet faaliyetlerinin yürütülmesinde sağladığı yararlar dört başlık altında
şöyle sıralanabilir: 1. Başkentten başlayarak kademeli bir biçimde ülkenin en
küçük yönetim birimine kadar uzanan örgütleriyle, ülkenin birlik ve bütünlüğüne
yönelen tehlikelerin denetim altında tutulmasını kolaylaştırır. 2. Ülke
düzeyinde yapılacak merkezî bir planla, kamu hizmetlerinin dengeli dağılımına
ve bu hizmetlerden yararlanmada bölgesel farklılıkların giderilmesinde
yardımcı olur. 3. Kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli olan uzman
görevlilerin temini ve bölgeler arasında dağılımı konusunda kolaylık sağlar.
4. Kamu hizmetlerinin yürütülmesinde yöresel çıkar gruplannın olumsuz etkilerini
azaltır. Merkezden yönetimin, sayılan bu yararlan yanında pek çok sakıncasının
da bulunduğu kuşkusuzdur. Bu sakıncalardan önemli olanları altı başlık altında
şöyle sıralanabilir: 1. Kararlar birden fazla makamın katılması ile
alındığından, kırtasiyeciliğin ve bürokratik engellerin çoğalmasına sebep
olur. 2. Bölgesel ihtiyaçların yerinden ve doğru bir şekilde tespit edilerek
karşılanmasına uygun değildir. 3. Mahalli kararların alınmasında halkın
katılımına imkân vermediği için demokratik değildir. 4. Memurlar amirlerinin
gözüne girmek için, halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, kuralları
uygulamaya özen gösterirler; gereksiz engeller çıkararak halkın taleplerini
geri çevirirler.
Kamu hizmet ve faaliyetlerinin, merkezî yönetim
dışında örgütlenen ve merkezî yönetimin hiyerarşik astı olmayan kuruluşlarca
yürütülmesine yerinden yönetim denir, merkeziyet ilkesine en fazla ağırlık
veren ülkelerde bile bir kısım hizmetler yerinden yönetim ilkesine göre
yürütülmektedir. Sanayileşme ve ihtiyaçların hızla artması, devletleri
yerinden yönetim kuruluşlarını yaygınlaştırmaya zorlamaktadır. Çünkü yerinden
yönetim ilkesine göre çalışan Örgütlerin karar almaları ve almış oldukları bu
kararlan uygulamaya koymaları merkezden yönetime göre daha kolaydır. Biri hizmetleri
esas alan, öteki de hizmetlerin yürütüldüğü coğrafi ve mülki alanı ölçü kabul
eden iki türlü yerinden yönetim vardır. Hizmetler esas alınarak kurulan yerel
yönetim birimlerinin amacı ülkede ihtiyaç duyulan bir kısım hizmetleri
yürütmektir. Belli coğrafi bölgeleri esas alan kuruluşların amacı ise,
kuruldukları bölgenin ihtiyaç duyduğu hizmetleri yürütmektir. Dolayısı ile
birinde yürütülen hizmetler, ötekinde hizmetlerin yürütüldüğü coğrafi alan önem
kazanmaktadır. Türkiye’nin yönetiminde yer alan ve belli hizmetlerin
yürütülmesini esas alan kuruluşlara Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu,
Üniversiteler, barolar, borsalar ve buna benzer tüm meslek kuruluştan gösterilebilir.
Bu kuruluşların tümü kendi faaliyet alanlarıyla ilgili olarak kanunla verilen
belli bazı hizmetleri yürütmek için yurt düzeyinde örgütlenmişlerdir. Türkiye’nin
yönetiminde rol alan ve yer esasına göre örgütlenen yönetim birimleri ise
belediyeler, özel idareler ve köylerdir. Yerel yönetimler ya da mahallî
idareler denilen bu kuruluşlar da belli coğrafi ve mülki alanların ihtiyacı
olan ortak hizmetleri yürütmektedir. Gerek yer bakımından ve gerekse hizmet
bakımından yerinden yönetim ilkesine göre örgütlenen yönetim birimlerinin
hepsi merkezî idarenin hiyerarşisi dışında yer alan ve kendi başına karar alma
yetkisi bulunan kuruluşlardır. Her birinin merkezî yönetimin gelir ve
harcamalarını gösteren, genel bütçeden ayrı birer bütçeleri vardır. Buna
rağmen çalışmalannı tamamen merkezî idarenin kontrolü dışında yürütemezler,
merkezî yönetim bu kuruluşların çalışmasını, ülkenin genel yönetim
politikasına uygunluk açısından denetler. Ayrıca, gelirleri giderlerini
karşılamadığından, bütçelerini genel bütçeden almış olduklan yardımlarla
denkleştirirler.
Yerinden yönetimin de bir kısım yararla-n ve
sakıncaları vardır. Yararlan üç başlık altında şöyle sıralanabilir:
1.
Kırtasiyecilik ve bürokratik engeller fazla olmadığı için kararların alınması
ve uygulanmasında çabukluk sağlanır.
2. Hizmetlerin
yürütülmesi yerinden izlendiği için, mahalli ihtiyaçların gerçeklere uygun
olarak tanınmasına ve daha kolay karşılanmasına imkân sağlar.
3. Gerek
organlarının oluşmasında ve gerekse
kararların alınmasında halkın katılımına imkân verdiği
için merkezden yönetime göre daha demokratiktir. Belirtilen bu yararlarının
yanında aynca sıralayacağımız şu sakıncalarının bulunduğu da söylenebilin
1. Yerel baskı
güçlerinin olumsuz etkilerine, kayırma ve benzeri kötü alışkanlıkların yerleşmesine
ortam hazırlar.
2. Yerel
yönetimlerin malî imkânları birbirinden farklı olduğundan, hizmetlerin yurt
düzeyindeki dağılımında dengesizliklere neden olur.
3. Yeni
teknikleri bulmada ve bu teknikleri uygulayacak uzmanları teminde güçlük
çektiklerinden, hizmetlerin ortaya çıkan yeni ihtiyaçların karşılanmasına
yetecek nitelikte gelişmeleri sağlanamaz. Devletlerin yönetimi, yerinden ve
merkezden yönelim kuruluşlarıyla bir bütündür. Böyle iki farklı örgütlenmeye
gidilmesinin amacı kamusal hizmet ve faaliyetlerin daha verimli yürütülmesinin
sağlanmasıdır. Yönetimde birlik ve beraberliğin bozulmaması için yerinden
idare kuruluşlarının işleyişi merkezî yönetim tarafından denetlenmektedir. Yerinden
yönetim kuruluşlarından bir kısmının işlemlerinin tamamı, bir kısmının işlemlerinin
ise önemlileri merkezî yönetimin denetimine bağlanmıştır, merkezî yönetimin
yerinden yönetim birimlerine karşı uyguladığı bu denetime “vesayet
denetimi” adı verilmektedir.
Ne tek başına merkezden yönetim, ne de tek başına
yerinden yönetim, çağdaş toplumların ihtiyaç duyduğu yüzlerce ihtiyaçların
karşılanmasında yeterlidir. Çağımızın tüm siyasal rejimlerinde merkezden yönetim
ve yerinden yönetim uygulamalarına bir arada yer verilmektedir. Siyasal sistemleri
henüz tam olarak yerleşmemiş ülkelerde, birlik ve bütünlüğün bozulacağı ya da
siyasal rejimin yıkılacağı endişesi merkezciliği özendirmektedir. Siyasal
rejimleri yerleşen ve belli ölçülerde demokratikleşen ülkelerde yerinden
yönetime ağırlık verilirken, siyasal rejimleri henüz tam olarak yerleşmeyen ve
belli ölçülerde demokratik-leşemeyen ülkelerde merkezden yönetim ilkesine
ağırlık verilmektedir. Türkiye’nin yönetiminde, Osmanlı Devleti’nin yükselme
dönemlerine kadar yetki genişliği esasına dayanan bir merkezden yönetim
yanında geniş boyutlu bir yerinden yönetim uygulandığı görülmektedir.
İmparatorluğun zayıflaması ile merkezî yönetimin gücü azalmış, fakat
Tanzimat’tan sonra devlete yeniden eski gücünü kazandırmak için Fransız
yönetim sistemi örnek alınarak tekrar güçlü bir merkezden yönetim sistemi
kurulması yoluna gidilmiştir. Cumhuriyet devrimleriyle merkezden yönetim
uygulaması daha da güç kazanmıştır, merkeziyeti güçlendirmek için getirilen
bürokratik engeller devlet çarkını neredeyse işlemez hale getirdiği için son
yıllarda merkezî yönetimin yüklerinden bir kısmının yerel yönetimlere aktarılması
ve yeni bir kısım yerinden yönetim birimlerinin kurulması görüşü ağırlık kazanmıştır.
Şükrü KARATEPE