YETÎ
YETÎ
insanın doğuştan getirdiği psikolojik güçlerin her
birine yeti (meleke) denir. Yetenek kavramıyla biçim ve anlam yönünden
benzerlikleri olsa da aynı değildir. Yetenek kişinin Öğrenmeye dayalı olmayan
doğal iş başarma gücü demekken, yeti kavramıyla daha çok insan psikolojisinin
irade, hafıza, dikkat, yargı gibi güçleri anlatılır.
İnsanın doğuştan getirdiği güçler sorunu, modern
bilimin bugün geldiği noktada henüz belirlenemediği gibi oldukça tartışmalıdır
da. Oysa insanın psikolojik yapısına, onun doğuştan getirdiği güçlerin işlevleri
toplamı olarak bakan anlayışlara sık sık rastlanmaktadır. Geleneksel tıpta ve
Pla-ton’un ruh görüşünde bu anlayışların tipik örnekleri vardır. Platon insan
ruhunu, başta yerleşen akıl, kalpte yerleşen isteme gücü ve karında yerleşen
arzu ve iştah, bölümü olmak üzere üçe bölerek ele alır. Benzeri bir yaklaşım
insan işlevlerini bitkisel, hayvanı ve aklî olmak üzere ayıran, fakat isteme gücü
gibi akıl-dışı yetileri gözardı eden Aristo’da da görülür.
Yeti kavramının modern kullanılışı ise onsekizinci
yüzyılda Almanya’da Christian von Wolff (1679-1754) ve İskoçya’da Tho-mas
Reid’in (1710-1796) öncülüğüyle olmuştur. Eleştirel felsefenin ünlü filozofu
İmmanuel Kant da (1724-1804) insanın zihinsel yetilerini bilişsel (cognitive),
arzu ve duygu olmak üzere üçe bölerek insan psikolojisine yetiler toplamı
olarak bakan düşünürler arasına girmiştir. Johann N. Te-tens de (1736-1807)
benzer biçimde insan ruhunun güçlerini anlama, istek ve duygu diye üçe ayırır.
Ona göre bu yetiler aracılığıyla insan doğru, iyi ve güzeli yakalama fırsatını
doğuştan elde eder. Yetilere dayalı insan psikolojisi anlayışı onsekizinci yüzyılın
sonunda Franz Joseph Gali (1758-1828) tarafından Frenolojinin kurulmasıyla
doruğuna ulaştı. Gall’e göre insanın yetileri doğuştan gelmekle kalmıyor,
fakat aynı zamanda beynin özel çıkıntılarında özel yetiler bulunuyordu.
Frenolojinin önde gelen isimlerinden Johann K. Spurzheim (1776-1832) bu tarzda
beyne yerleştiklerini ileri sürdüğü otuzyedi farklı yetiden sözediyor-du. Bu
noktada aynı dönemlerde yaşamış Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin benzeri
yaklaşımları savunduğunu belirtmek gerekir.
Onsekizinci yüzyıldan sonra yeti yaklaşımlarında
belirgin bir azalma olmuştur. Modem psikoloji biliminin gelişimiyle deneysel
gözleme dayalı yaklaşımlar böyle hioptetik yaklaşımlara baskın çıkarak
fre-nolojik iddiaların geçerli olmadıktan ispatlandı. Yeti kavramı
kullanılıyor olsa bile, içerik değiştirdi. Yeti dendiğinde insanın doğuştan
getirdiği yapısal öz değil, insanın ebeveynlerinden genetik yolla devraldığı;
çevre ile etkileşimine bağlı olarak değişim gösteren kapasiteler anlaşılmaya
başlandı.
Erol GÖKA