Tarih

Yenişehirli Abdullah Efendi Kimdir, Hayatı, Lale Devri Şeyhülislamı

Abdullah Efendi, Yenişehirli (ö. 1156/1743) Lâle Devri’nin meşhur şeyhülislâmı.

Doğum tarihi bilinmemektedir. İlk tahsilini memleketi olan Yenişehir’de yaptıktan sonra İstanbul’a geldi, med­rese tahsilini burada tamamladı. Ruus imtihanını kazandıktan sonra çeşit­li medreselerde müderrislik yaptı; Süleymaniye Dârülhadis müderrisliğine kadar yükseldi. Daha sonra kadılık mesleğini seçerek fetva emaneti, Halep ve Bursa kadılığı görevlerinde bulundu. İstanbul kadılığı pâyesiyle ordu kadısı olarak Mora seferine katıldı (1715) Se­fer dönüşünde Anadolu kazaskerliği payesini aldı, daha sonra da fiilen Ana­dolu kazaskeri oldu. Bu görevden azle­dildikten bir süre sonra Rumeli kazas­kerliği payesini aldı. Şeyhülislâm İsmail Efendi’nin azli üzerine, o sırada sadâret kaymakamı olan Damad İbrahim Paşa’nın gayreti ve tavsiyesiyle 7 Mayıs 1718’de şeyhülislâmlığa getirildi.

On iki yıl dört ay yirmi üç gün gibi uzun bir süre şeyhülislâmlık makamın­da kalan, III. Ahmed ve özellikle İbrahim Paşa ile çok iyi anlaşan Abdullah Efendi, bu devrin bilhassa kültür faali­yetlerinde etkili olmuştur.  Ancak saltanatının sonlarına doğru padişaha İbrahim Paşa’nın tutumundan memnun olmadığını söyledi; hatta zaman zaman da idareye muhalif zümre ile görüşüp İbrahim Paşa’yı tenkit etti. Patrona İsyanı’nın çıkması üzerine, İbrahim Paşa’nın en sert muhaliflerinden biri oldu. III. Ahmed’in İbrahim Paşa’yı tutması ve kendisinin yaptığı ikazlara itibar et­memesi yüzünden padişahı da tenkit etmekten geri kalmadı. Ancak, yaptığı konuşmalardan, şeyhülislâmın bu te­lâşının asıl sebebinin kendisini töhmet­ten kurtarmak olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim ihtilâlcilerin padişahtan teslim edilmesini istedikleri otuz yedi kişi ara­sında sadrazam ile birlikte kendisinin de bulunması, telâşlanmakta haklı ol­duğunu ortaya koydu. Bu sırada büyük bir ahlâkî zaaf göstererek âsilerin top­ladığı ihtilâl meclisinde, daha önce be­raber olduğu kimseleri kötüleyerek kendisinin yaşlı ve sıkıntıya katlanacak durumda olmadığını ifade etti ve böyle­ce affedilmesini sağladı. Fakat bu dav­ranışı yüzünden III. Ahmed tarafından derhal azledildi ve Boz­caada’ya sürgüne gönderildi: sürgün­deyken evi yağmalandı.

1732 tarihli bir fermanla, sürgünde bulunduğu sırada hacca gitmesine izin verildi. Hac dönüşü uzun bir süre İstanbul dışındaki çiftliğinde İkamet ettirildikten sonra Kanlıca’daki yatısında oturmasına mü­saade edildi. 1743’te vefat eden Abdul­lah Efendi Kanlıca’da İskender Paşa Ca­mii naziresine defnedildi.

Abdullah Efendi, uzun süren şeyhülis­lâmlığı döneminde Lâle Devri’nin önem­li simalarından biri olmuş, bu dönemin ihtişam ve zevku safa hayatından isti­fade etmiştir. İslâm hukukuna olan de­rin vukufuyla tanınmış ve yeniliklere açık olması dolayısıyla bu dönemdeki icraatın lehine fetvalar vermiştir. Bun­lar arasında bilhassa matbaanın kurul­ması ve dinî olmayan eserlerin basılma­sı hususunda verdiği fetvası meşhur­dur.

Abdullah Efendi’nin fetvaları Behcetü’l-fetâvâ adıyla Mehmed Fıkhî el-Aynî tarafından tertip edilmiştir. Os­manlı fetva mecmualarının en değerli­lerinden biri olan bu eser, Behcetü’1-fetâvö maa’n-nukül adıyla iki defa basılmıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler