Kimdir

VEKÎ BİN EL-CERRÂH KİMDİR? HAYATI VE ESERLERİ

Süfyân ibn-i Melîh b. Adiyy el-Kûfî meşâhirdendir. Aslen Nisâbur’lu veya Sind’lidir. (127) târihinde Kûfe’de doğmuş, (197) senesi Hac’dan avdet ederken (Feyd) denilen mahalde vefat etmiştir. Nisbetinde (Er-Ruvâsî) de denir ki Kays-i Aylân’dan bir batın olan Ruâs kabilesine nisbettir.

Mevki-i  İlmîsi:

Etbâ-ı Tâbiîn’in kibarından ve İmâm-ı A’zam’ın kudretli talebesinden olan Vekî’, büyük bir âlim idi. Asrında Irak’ın en büyük muhaddisi bulunu­yordu; pek yüksek bir fakîh idi. Birçok zevattan ilm ü irfan tahsil etmişti. Ez-cümle Hişâm İbn-i Urve, Süfyân b. Uyeyne, Süfyân-ı Sevrî, Evzâî, Şu’be b. el-Hâlid gibi zevattan hadîs ahzetmiş, İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe’den fı­kıh öğrenmiş, İmâm-ı Ebû Yûsuf ile İmâm-ı Züfer’den de müstefîd olmuş­tur. Kendisinden de İbnü’l-Mübârek, Yahya b. Eksem, Yahya b. Maîn, İmâm-ı Ahmed b. Hanbel, Raheveyh, İbn-i Saîd, Ebû Hayseme, Alî b. el-Medenî gibi meşhur zâtlar ilim ahzetmiş, hadîs ve fıkıh rivayet etmişlerdir.

Vekî’in rivayet ettiği hadîslerden biri de şudur: Her kim rıfkdan mahrum olursa hayırdan mahrum olur.”

Vekî’, aynı zamanda bir müfessirdir. Tefsire, hadîse, fıkha dâir müellefâtı vardır.

Vekî’, bir diyanet ve fazilet numunesi idi. Hem ilme çalışır, hem de ilin” neşreder, hem de gece gündüz ibâdet ve tâatle meşgul olurdu.

Vekî’in babası Kûfe’de Beytü’1-Mâl nâzırı idi. Hârûnü’r-Reşîd, kendisin Kadı tâyin etmek istedi, fakat Vekî’ bunu kabul etmedi. İmâm-ı A’zam’ın kavliyle fetva verirdi.

Ahmed b. Hanbel derdi ki : “Gözlerim Vekî’in mislini görmemiştir. Ha­dîs ezberler, fıkıh müzâkere eder, ibâdet ve tâatle uğraşır, güzelce muvaffak da olurdu. Kimsenin aleyhinde söz söylemezdi. Vekî’in musannefâtına i’tinâ ediniz, ben ondan daha ziyâde ilmi ihata etmiş bir kimse görmedim.”

İbn-i Eksem de demiştir ki : “Ben Vekî’e seferde de, hazerde de musâhib oldum; onu dâima oruç tutar, her gece Kur’ân-ı Kerîm’in sülüsünü oku­madıkça yatmaz, sonra gece sonlarına doğru da uyanır kalkar bir halde bul­dum.”

Vekî’ gayet etli-canlı bir zât imiş, bir sene Hicaz’a gitmişdi, Fudayl b. lyâz bir lâtife olarak : “Yâ Vekî’ ne bu semizlik? Sen Irak’ın bir âbid ve zahidi olacaksın.” demiş. Vekî’de : “Evet., bu semizlik İslâmiyetle ferahyâb olmamın bir semeresidîr.” diyerek Ibn-i Iyâz-ı susturmuştur.

Vekî’e dostlarından bir zât gelmiş, hâfızasızlığından şikâyette bulunmuş­tu. Vekî’de ona günahlardan kaçınılması lüzumunu tavsiye etmişti. O zât bu tavsiyeyi şu kıt’asiyle hikâye etmiştir :

Meali : Ben hafızamın fenalığından Vekî’e şikâyet ettim. Bana günah­ları terk etmek yolunu gösterdi ve şöyle ta’lîl etti ki : İlim bir fazl-ı ilâhî­dir, Allah’ın fazlını ise günahkâr ihata edemez.

Velhâsıl : Vekî’ her veçhile hürmete lâyık, mübarek bir İslâm âlimi idi. Rahmetu’llâhi aleyh.

Me’hazlar : Sahîhü’l-Müslim, Umdetü’l-Kaarî, Tezkiretü’l-Huffâz, El-Fevâidü’l-Behîyye,   Mevzûâtü’1-Ulûm,  El-A’lâm.[101]

   KAYNAK: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi (Tabakatü’l-Müfessirin), Bilmen Yayınevi