UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ VE HUKUK
Kişiler arasındaki anlaşmazlıkların, karşılıklı ilişki çerçevesinde diyalog ve müzakere gibi yollarla aşılamaması halinde uyuşmazlık durumundan söz edilir. Bu takdirde, uyuşmazlığın çözümü, üçüncü kişilerden veya kurumlardan beklenir. Tarihsel süreçte insanlar, gruplar ve toplumlar arasında çıkabilecek uyuşmazlıkları çözmek üzere birçok yol veya mekanizma geliştirilmiştir: Arabuluculuk, uzlaşma, tahkim, ombudsmanlık ve mahkeme gibi.
Toplumsal barışın ve düzenin sağlanıp sürdürülmesi bakımından toplumsal kontrol ve bütünleşme süreçleri ne denli hayati bir rol oynuyorsa, uyuşmazlık çözme süreçleri ve yolları da o kadar önemli işlevler görür. Hiçbir toplum, bünyesindeki ihtilaflar çözülmeden uzun süre varlığını sürdüremez. Çünkü, ihtilafların belli bir yoğunluğa ulaşmasından sonra, toplumun varlığını sürdürmesi mümkün olamaz.
Uyuşmazlık çözüm yolları ve kurumları hakkında modern toplum ile geleneksel toplum yapıları arasında karşılaştırma yapmak, konumuz bakımından öğretici ve aydınlatıcı olacaktır. Geleneksel toplum yapılarında uyuşmazlıkları ele alan kurumlar, modern toplumlarda olduğu gibi açıkça yürürlüğe konmuş yazılı kurallardan ve formel mekanizmalardan, devletin örgütlü ve zorlayıcı gücünün sağladığı resmî destekten yoksundur. Ancak, geleneksel toplumlarda uyuşmazlığa taraf olan kimseleri bir araya getirmek veya ihtilaflarını bir kurumun önüne götürmek bakımından devlet eliyle uygulanabilecek bir zorlamanın yokluğu, ihtilaf halindeki kimseleri belli konularda anlaşmaya, müzakereye ve uzlaşmaya yöneltecek bir toplumsal baskının ve bu bağlamda sorunları çözme yolları ve mekanizmalarının olmadığı anlamına gelmez.
Geleneksel toplumda uyuşmazlık çözüm yolları ve müesseseleri, modern toplumdaki gibi uzmanlaşmış, farklılaşmış ve bürokratikleşmiş değildir. Uyuşmazlık sürecinin yönetilmesinde; polis, avukat, savcı ve yargıç gibi statüleri belirgin, rolleri açıkça saptanmış, yetki, görev ve sorumlulukları belirlenmiş görevliler de yoktur. Bundan dolayı da, ihtilafın aşılmasında tarafların aktif katılımı ve ortak rızaları önemlidir. Ayrıca, tarafların uyuşmazlığı çözecek arabulucu, saygın kişi ve hakem gibi kimselere ulaşması da hızlı ve kolaydır. Bu süreçte yapılacak toplumsal ve ahlaki değerlendirme, büyük bir öneme sahiptir. Uyuşmazlık çözüm sürecinde verilen karar, tarafların ne yapması gerektiği konusunda belli bir zorunluluğu dayatmaktan ziyade, geleceğe dönük bir tavsiye mahiyetindedir. Bu karar, nihai bir karar olmadığı gibi, uyuşmazlığın her aşamada yeniden gündeme getirilmesi de mümkündür. Söz konusu karar, sınırları net ve kesin olarak belirlenmiş bir karardan çok esnek, uzlaştırmacı nitelikte bir çerçeve konumundadır (Ceylan, 2009: 141-142).
Modern toplumlar ise nüfusun artıp yoğunlaştığı, iş bölümü ve uzmanlaşmanın geliştiği, toplumsal tabakalaşma ve farklılaşmanın arttığı, bünyelerinde hiye- rarşik bürokratik modern devlet organizasyonlarının yer aldığı, daha karmaşık ekonomik, siyasal ve kültürel oluşumlara sahip yapılardır. Böyle bir yapı içinde, kişiler, gruplar, topluluklar ve örgütler arasında ortaya çıkabilecek tüm ihtilafları, daha ziyade hukuk dışındaki toplumsal düzen kurallarıyla, toplumsal kontrol mekanizmalarıyla, geleneksel ihtilaf çözme yollarıyla çözmek mümkün olamaz. Günümüzün modern toplumsal şartlarında devlet eliyle yürürlüğe konmuş yazılı kuralların toplumsal hayatımızda ne kadar yoğun bir yer işgal ettiğini görmek için, her gün yayımlanan resmî gazetelerin mevzuat bölümüne bakmak yeterli olacak
tır. Aynı şekilde, bütün şehirlerimizin birer simgesi haline gelen adalet saraylarına, polis ve jandarma teşkilatlarına, avukatlık büro ve ortaklıklarına bakmak da bu hususta bir fikir verebilecektir.
Modern toplumda yargılama, geleneksel toplumların uyuşmazlık çözüm kurumlarından farklı şekilde tek merkezli olup, ilgilendiği sorun sayısı ve derinliği de sınırlıdır. Önceden çerçevesi çizilmeyen, tanımlanarak yaptırıma bağlanmayan olayların, ilişkilerin ve davranışların mahkemeye taşınması söz konusu değildir. Yargılama sürecinde taraflar, geleneksel toplumlardakinin aksine edilgindirler, ortak iradelerine veya rızalarına verilen yer de çok sınırlıdır. Bu nedenledir ki uyuşmazlıkların çoğu, resmî şekilde belirlenen bir düzen içinde görev yapan mahkeme, uzlaştırma komisyonu ve tahkim kurulu gibi makamlar önüne götürülür. Böyle bir yapıda; geleneksel toplumdan farklı olarak çatışmalar bastırılır, uyuşmazlığı çözecek organlara erişim güçleşir. İhtilaf çözüm sürecine dahil olabilecek sorunlar ve taraflar sınırlanır (Ceylan, 2009: 151).
Modern toplumlarda uyuşmazlık çözüm faaliyeti, asıl olarak mahkemeler tarafından yerine getirilir. Mahkemelerde yargılamayı yürüten üçüncü kişi ve resmî görevli olarak yargıç, tarafların isteğinden bağımsız olarak bir uyuşmazlığa müdahale etme, kendi hukuksal inisiyatifiyle karar verme ve gerektiğinde tarafları bu karara uymaya zorlama yetkisine sahiptir. Yargılama sürecindeki öncelikli amaç, tarafların tatmininden ziyade sınırları hukuk tarafından belirlenmiş hakların yerine getirilmesidir. Mahkemeler, işlevsel olarak uzmanlaşmış, farklılaşmış ve bürokratikleşmiş örgütlerdir. Mahkemeler, önlerine getirilen uyuşmazlıkları çözerken ekonomik, siyasi, ahlaki ve kültürel çatışma mevzularını tartışma dışı bırakarak, esas olarak hukuksal boyut üzerinde yoğunlaşır. Geleneksel toplumlardaki mekanizmalarla karşılaştırıldığında, mahkemelere erişimin zor, masraflı, zahmetli ve uzman desteği gerektirdiği söylenebilir. Bütün bunlar aşılsa bile, mahkemelerdeki yoğun iş yükü dolayısıyla sonuca ulaşmak çok uzun zaman alabilmektedir. Yargılama sürecinde; yargıçlar tarafından uygulanan normlar ve yaptırımlar ile takip edilen usul ve prosedürler, önceden belirlenmiş genel, katı,
kesin, açık ve tutarlı niteliktedir. Mahkemelerin kararı, bireylerin geçmişteki davranışlarıyla ilgili olup, bu niteliği ile geriye dönük bir değerlendirmeye dayanır (Ceylan, 2009: 152).
Modern toplumların dünyası, giderek artan ölçülerde, başta modern devlet yapıları olmak üzere, büyük ölçekli hiyerarşik bürokratik nitelikteki örgütlerin kuşatması altındadır. Ancak, modern toplumun resmî, örgütlü dünyasının yanında, oldukça dinamik, karmaşık, değişken, hareketli bir toplumsal yaşam dünyası da vardır. Bundan dolayı da toplumsal yaşamda ortaya çıkan bütün ilişkileri ve davranışları, yalnızca hukuk yoluyla çerçeveleyip düzenlemek; ortaya çıkan çok çeşitli ihtilafları, sadece resmî örgütler ve bunların görevlileri eliyle çözmek de mümkün olamaz. Ayrıca, modernleşme sürecinde toplumsal yaşamın giderek hukuksallaş- ması ve yargısallaşması, bir yandan bireysel düzeyde ahlaki duyarlılığı ve sorumluluğu zayıflatırken; diğer yandan sorunların, çatışmaların ve ihtilafların çözümünü daha çok resmî organlara havale etme eğilimini güçlendirmektedir. Oldukça çeşitli ve farklı eğilimleri, ilişkileri, tutum ve davranışları bünyesinde barındıran toplumsal yaşamı, bütünüyle hukuksal kurallar, mekanizmalar ve kurumlar yoluyla düzenlemek de söz konusu olamaz. Bundan dolayıdır ki günümüzde mahkemelere dayalı formel ihtilaf çözme mekanizmasının yanında, giderek hakemlik, om- budsmanlık, arabuluculuk ve uzlaşma gibi alternatif uyuşmazlık çözüm yolları geliştirilmiştir.
Uyuşmazlık çözüm yolları ve organları bakımından, geleneksel toplum ile modern toplumu karşılaştırınız.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yolu, çekişen taraflara, ihtilaflarını geleneksel dava yolunun dışında çözebilmelerine yardımcı olmak için belli araçların ve imkânların sağlandığı bir sistemi ifade eder. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları veya mekanizmaları, taraflara aralarındaki uyuşmazlıkları gidermek üzere bir dizi çözüm tekniği arasında tercih yapma olanağı da tanır. Taraflar, birçok sebepten dolayı, mahkeme sürecini başlatmaktan ziyade alternatif mekanizmaları tercih edebilirler. Alternatif çözüm yollarının önemini vurgulayanlar, alternatif prosedürlerin tarafların ihtiyaçlarına uyumlu bir şekilde geliştirilebileceğini, daha esnek ve uzlaşmacı tutum ve davranışların oluşmasına katkıda bulunabileceğini ileri sürmektedirler. Bu görüşte olanlara göre, alternatif mekanizmalar, mahkemelerin iş yükünü de azaltarak mahkeme salonlarının gerçekten yargısal bir müdahaleye ihtiyaç duyan taraflara bırakılmasına hizmet eder. Hiç kuşkusuz, karşı görüşte olup, alternatif uyuşmazlık mekanizmalarının mahkemelerin yargısal yetkilerini ele geçirdiğini, kanıtları toplama ve keşif yapma faaliyetlerini olumsuz etkilediğini belirtenler de vardır (Peugh, 2000: 139-140). Yine muhalif görüşte olan bazıları ise, devletin zorlayıcı gücünü arkasında bulunduran formel hukuk ve yargı sisteminin sağladığı birçok güvenceden tarafların yoksun kalabildiğini savunmaktadırlar (Wilson, 1993: 362).
Uyuşmazlık çözüm yollarının türleri ve tarihsel gelişimi konusunda Şule Şahin Ceylan’ın ^J] KİTAP “Geleneksel Toplumda Modern Topluma Alternatif Uyuşmazlık Çözümü” (2009) adlı kitabına bakınız.
Herhangi bir toplum, uyuşmazlıkların çözümü konusunda yalnızca mahkemelere dayanamaz ve dayanmamalıdır da. Birçok ihtilafın giderilmesinde başka mekanizmalar, daha üstün ve işlevsel olabilir. Bunlar, daha ucuz ve hızlı, daha az göz korkutucu, tarafların ilgi ve çıkarlarına daha duyarlı, temel sorunlara çözüm getirmek bakımından daha işlevsel olabilir. Ayrıca, böylesi mekanizmalar, daha iyi bir adalet dağıtımına vesile olup daha az yabancılaşmaya ortam oluşturabilir. Çekişmeyi veya uyuşmazlığı; avukatlara, yargıçlara, hukuk sisteminin karmaşasına ve zorlu mekanizmalarına havale etmeksizin çözme ihtiyacını da tatmin edebilir. Günümüzde, hem daha doyurucu kararlara ulaşmanın bir yöntemi, hem de mahkemeleri rahatlatmanın bir yolu olarak yargısal kurumlar dışında veya yanında ihtilaflara çözüm yolları bulmak üzere alternatif uyuşmazlık çözümlerine eskiye oranla daha fazla önem verilmektedir.Bundan böyle, çekişmelerin ya da ihtilafların sona erdirilmesinde daha esnek süreçler ve mekanizmalar yaratmak üzerinde daha fazla durulacağı beklenmelidir. Hakemlik ve arabuluculuk gibi alternatif uyuşmazlık çözme türlerinin, mahkeme salonlarındaki duruşmalardan emek, zaman ve kaynak bakımında daha külfetsiz olduğu ileri sürülmektedir. Bunlar, yasama sürecinin bıraktığı boşlukları doldurmanın, mahkemelerin formel duruşma tekniklerine başvurmaya gerek kalmaksızın özgül ihtiyaçları karşılamanın bir yolu olarak da görülmektedir (Herter, 1984: 1393-1394).